15 Ocak 2014 Çarşamba

HSYK

 Başbakanın son grup konuşmasını gerçek bir facia olarak nitelendirmek mümkündür.330 tane milletvekili olduğunu iddia eden yalaka ve biat takımı  alkışlar eşliğinde başbakanı dinlemiştir.

    O grup konuşmasında ne diyor başbakan?Yolsuzluk soruşturmasının bütün milli değerlere yapılan bir komplo olduğunu söylüyor.Yolsuzluk soruşturmasının bir darbe girişimi olduğunu söylüyor.

    Devletin savcıları bir yolsuzluk soruşturması yapıyor  ve bu bir darbe girişimi olarak nitelendiriliyor.Herhalde dünyada ilk kez savcılar, hakimler ve yargı mensupları bir darbe suçlaması ile karşı karşıya kalmıştır.Eskiden askerler darbe ile suçlanırdı.Şimdi yargı mensupları darbe ile suçlanmaya başladı.AKP zihniyeti dünya siyaset tarihine geçecek bir buluşa imza atmış
tır: Yargı darbesi..

   Halbuki daha yargılama yapılmamış sadece gözaltı,delil toplama ve tutuklama işlemleri gerçekleşmiştir.Herhalde suçsuz olan hiç kimse suçsuz yere hapse atılamaz.Eyyy başbakan neden korkuyorsun? Bırak devletin hakimleri savcıları yargılamayı yapsınlar, suçluyu suçsuzu ortaya çıkarsınlar. Merak etme oğlun yakınların ve bakanların eğer suçsuzlarsa aklanırlar.Ama suçlu olan varsa bırak cezasını çeksin. Bırak  devletin yargısı görevini yapsın.

   Bilindiği üzere 2010 yılında hükümetin ve cemaatin yoğun bir propagandası ile HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısı değiştirilmişti.Bu anayasa değişiklikleri ile cemaat yüksek yargıda daha kolay örgütlenecekti.Değişiklikler yapıldı. Referandumdan sonra başbakan Fettullah'a, okyanus ötesine selam gönderdi falan..Sonra devletin savcıları görevleri gereği yolsuzluk soruşturmasına başladılar.Derken bir anda işler değişti.Hükümet paniğe kapıldı ve şimdi yargı bağımsızlığına bir darbe daha vurarak HSYK'yı yürütmeye bağlı bir idari kurul haline getirmek istiyorlar.Önce cemaate bağlanan HSYK şimdi ise hükümete bağlanmak isteniyor.Yahu sen değil miydin kardeşim, 2010 yılında milleti bayağı bir masrafa sokarak görülmemiş bir de yaygara kopararak,  referandum yapıp HSYK'nın yapısını değiştiren?Şimdi niye değiştirmek istiyorsun?

    İnsanda biraz utanma arlanma olur.AKP zihniyeti milletle alay etmeye başlamıştır.2-3 sene de bir HSYK'nın yapısını değiştireceksek,bu devletten hiçbirşey bekleyemeyiz.AKP zihniyetinin çıkarlarının değişimine göre HSYK yapısı değişecekse, ne hükümete ne devlete ne de yargıya güven kalır.

  Önce cemaati yargıya hakim kılmak için bir HSYK değişikliği planlandı.Şimdi ise cemaati yargıdan atmak için bir HSYK değişikliği planlanıyor.Adama sorarlar:Niye soktun, niye çıkartıyorsun?

  Tabii ki asıl amaç bu boş tartışmaların gölgesinde millete yolsuzluk skandallarını unutturmak ve yargıyı yürütmeye bağlamaktır.

AKP zihniyeti, yolsuzluk soruşturmalarından kendini korumak için savcılara hakimlere ve tüm yargı kurumlarına çamur atmış ve yargıya olan güven de sarsılmıştır.bunların sonucunda yasama yürütme ve yargıdan oluşan devlet yapısı büyük tahribata uğramıştır.

Cemaat  AKP zihniyetinin iktidarı boyunca başbakanın deyimiyle bir virüs gibi devlete sızmıştır.Bu sırada hükümet ne yapmaktadır?Bu hükümet bostan korkuluğu mudur? Devletin içinde çeteler oluşturulurken hükümet uykuda mıdır? Yoksa yolsuzluklar yapmakla mı meşguldür?Ahmet Ağaoğlu'nun yolsuz imar planlarıyla mı meşguldür?

   Grup konuşması pardon grup faciasının sonlarına doğru yalakaların alkış sesleri arasında başbakan esas bombayı patlatmıştır:HSYK üyelerini RTÜK modeline göre seçelim.

    Söyleyecek hiç bir şey bulamıyorum.Birisi çıkıp ta bu adama yargının ne olduğunu, yargı bağımsızlığını, HSYK ve RTÜK arasındaki farkları falan anlatsın.
   
   

   
    

11 Ocak 2014 Cumartesi

İLAHİ ADALET

2010  referandumuyla HSYK' nın yapısını değiştiren AKP, şimdi bir kanunla HSYK üyelerinin görevlerine son verip yenilerini seçme planlarını yapıyor.HSYK kanun teklifi  gerçek bir talihsizlik örneği olup, orangutanlar cumhuriyetinde bile kabul görmesi imkansızdır.

   %50 oy aldığı için kendini milli irade sanan,sandık sanan,seçim sanan  Tayyip zihniyeti Jan J. Russo'nun milli irade kavramının bir yanlış anlaşılmasından ibarettir.Tayyip Russo'yu o kadar yanlış anlamıştır ki, Russo mezardan bir tarafıyla gülmektedir.

  Tayyip zihniyeti seçim sandığıyla gelip kendi  intiharıyla giden Hitler zihniyetinden farksızdır.

   Fatih Sultan Mehmet,Kanuni Sultan Süleyman(Tayyip zihniyetinin ecdadımız dedikleri) gibi zamanında dünyanın en güçlü hükümdarları bile kendi mahkemelerinde yargılanmışlar ve ceza almışlardır.Ama hiçbir kadının(hakim) yerini değiştirmemişler, kimsenin boynunu bu yüzden vurdurmamışlardır.

 Tayyip zihniyeti ise oğlunun mahkemeye ifade vermeye çağrılması üzerine soruşturma durdurmuş,2500'den fazla polisin yerini değiştirmiş,savcılara savaş açmış ve HSYK'nın yapısını değiştirmeye girişmiştir.

   Tayyip'in oğlu Bilal'in mahkemeye ifade vermeye çağrılmasının, devlet yapısıyla oynama, yeni kanunlar çıkarma gibi girişimlere neden olması Tayyip'in ve oğlunun yolsuzluk soruşturmalarının bizzat merkezinde bulunmalarından ve suçlu olmalarından kaynaklanmaktadır.

  Adalet kavramının içini boşaltan Tayyip zihniyeti, adaleti sadece kendi çıkarlarını koruyan bir sistem olarak görmektedir.Tayyip zihniyeti savcının yolsuzluk soruşturmasını küresel bir suikast,Türkiye'ye halka ve hükümete düzenlenen bir komplo olarak tanımlamıştır.Dolayısıyla Tayyip zihniyeti mağduriyetin bir simgesidir.Gözyaşları dökerek mağdurum da mağdurum diyerek oy isteyen, halkı kandıran zavallılardır.

  Tayyip zihniyeti yedikleri rüşvetin hesabını vermemek için taklalar atmakta,yan çizmekte  ve fırıldak gibi bir o yana bir bu yana dönmektedir.

  HSYK kanun teklifi elbette anayasaya aykırıdır. Anayasa Mahkeme'sinden dönecektir.Fakat Anayasa Mahkemesi'nin kararları geriye yürümediğinden eski kanunun yürürlükten kalkması ve yenisinin iptali bayağı bir kanun boşluğu meydana getirecek,bu durumda hükümet yargıda istediği atı, istediği yere oynatma şansına sahip olacaktır.

  Yeni adalet(sizlik) bakanı hukuktan ve adaletten zerre kadar anlamadığını HSYK kanun teklifine verdiği destekle göstermiştir.

  Bu arada muhalefet partileri  tüm bu durumlar karşısında net bir politika üretememişlerdir.Beklenen atağı yapamamışlardır.Ses getirememişlerdir. Muhalefet partilerinin başkanları da bir an önce istifa etmelilerdir.Böyle muhalefet oldukça Tayyip zihniyeti milletin başına bela olmaya devam edecektir.

    Sonuç olarak artık tek beklentimiz ilahi adaletin bir an önce tecelli etmesidir.
  

8 Ocak 2014 Çarşamba

HUKUK DÜZENİNE DARBE

Başbakan köküne kadar yalanın içine batmıştır. Zekeriya Öz bugün yaptığı açıklamada 22 kez yurtdışına çıktığının yalan olduğunu ,tatil masraflarını kendisinin ödediğini (belgeleriyle)belirtmiş ve HSYK'nın incelemesi sırasında tüm gerçeklerin ortaya çıkacağını söylemiştir.

   Zekeriya Öz  başbakanın yalanlarının ortaya çıkması için HSYK incelemesi istiyor.

 Aynı zamanda müthiş bir iddiada bulunuyor:Hakkımdaki bu iddialar Sayın Başbakan tarafından açıklanmadan önce Yüksek Yargı kökenli olan, daha önceden tanıştığım ve saygı duyduğum iki kişi bizzat Sayın Başbakan tarafından bana gönderilmiştir. Bursa'da bir otelde görüştüğüm bu kişiler Sayın Başbakan'ın bana çok kızgın olduğunu, hakkımda ağır laflar ettiğini, bir mektup yazarak kendisinden özür dilemem gerektiğini, hükümete yönelik soruşturmaların derhal durdurulmasını, aksi takdirde zarar göreceğimi ve bunun sonuçlarının benim için ağır olacağını, emniyete neden gittiğimi, bunun herkesi çok kızdırdığını söylediler. Tehdit niteliğindeki bu haberi getiren kişilere, soruşturmanın benim dışımda vicdanları ve kanunlar çerçevesinde görev yapan savcılar tarafından yürütüldüğünü, kaldı ki kuvvetli deliller nedeniyle bir çok şüphelinin tutuklandığını, kuvvetli deliller bulunduğunu, emniyet müdürlüğüne yeni atanan personelin şüphelilere sorulmak için hazırlanan soruları değiştirdiği yolunda bir ihbar yapılması üzerine gittiğimi ve sorulacak soruları kapalı zarf içinde mühürlü olarak teslim aldığımı, başıma gelecek en kötü şeyin ölüm olduğunu, görevim nedeniyle ölmem halinde de görev şehidi olacağım için bunun benim için şeref olduğunu ifade ettim. Bu cevabımdan sonra çok zarar göreceğim bana söylendi." 

   Başbakanın savcıları tehdit ettiği zaten milletin önündedir. Başbakan meydanlarda bile savcılara ''seninle işimiz daha bitmedi'' diyebilecek kadar hukuk yoksunu bir kişidir.

   Öte yandan yeni atanan adalet(sizlik) bakanı pişkin bir yüz ifadesiyle yolsuzluk soruşturmasının 2. dalgasında savcıyı görevden alan başsavcı Turan Çolakkadı ve savcının emirlerini yerine getirmeyen İstanbul emniyet müdürü Selami Altınok için soruşturma izni vermeyeceğini ifade etti.

   El insaf diyorum.AKP'nin adalet anlayışı işte budur. Eyyyy adalet bakanı neyin ortaya çıkmasından korkmaktasın?Bırak HSYK herkesi soruştursun adalet tecelli etsin.Doğru yanlış ortaya çıksın.Sen nasıl adalet bakanısın?

   Soruşturma yolsuzluk soruşturmasını yürüten savcılara ve polise adeta savaş açan AKP hükümeti, alenen yargıya müdahale etmiştir. Ülkedeki hukuk düzeni bozulmuştur.Savcılar ve polisler hükümet tarafından baskı altına alınmışlar ve çalışamaz olmuşlardır. Kanunlar kişilere göre keyfen uygulanmaya başlanmıştır.Hukuk devleti ve anayasal düzen bizzat iktidar tarafından tehdit edilmektedir.

   Hükümet hukuk düzenine  milletin gözü önünde darbe yapmıştır.
    

7 Ocak 2014 Salı

DERİN SİYASİ KRİZ

   Ülkemizin yaşadığı devlet sorunları her geçen gün daha da karmaşık hale geliyor.

  Öncelikle Cumhurbaşkanı  televizyona çıkıp konuştu.Kısık bir sesle ''Ben ne yapabilirim ki başkan değilim'' dedi.Kem küm etti.11 yıllık AKP iktidarı döneminde Cumhurbaşkanlığı makamınında içinin boşaltıldığını görmüş olduk.

   1982 anayasası kriz halinde yetkiyi başbakandan cumhurbaşkanına geçirebilen bir anayasadır. geçişli bir anayasa olduğu, anayasa hukukçuları tarafından da söylenir.(bknz, Ergun özbudun, Türk anayasa hukuku) Cumhurbaşkanı gerekli gördüğü durumlarda bakanlar kuruluna başkanlık eder.(Madde 104)Siyasetin tıkandığı zamanlarda krizi çözmek için cumhurbaşkanının önemli görev ve yetkileri var.Bunlar uygulanmadı ve açıkçası Abdullah Gül topluma bir lider olamayacağını gösterdi.Adeta cemaat ile iktidarın arasında bildiğin mektup taşıyan postacı görevi  gördü.

  11 yıldır süren AKP iktidarı süresince birçok olaya şahit olduk.Fakat 17 Aralık büyük rüşvet operasyonu ile başlayan süreç cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir süreçtir.

    Bizzat başbakan, Ahmet Ağaoğlu'nun işlerini, oğlu Bilal'in vakfına 20 dönümlük arsa verilmesi karşılığında, Çevre ve Şehircilik bakanına gördürüyor.

   Yolsuzluğun en başında başbakanın olduğu bir ülkede artık siyaset meydanından bir fayda beklenemez.
   
   Bizzat başbakan savcılara siyasi olarak meydan okudu.Savcılar dosyadan alındılar,görev yerleri değiştirildi.Emniyet mensupları görevlerinden alındılar.

  Bizzat başbakan, savcıları suçlamaya, iftira atmaya başladı.Savcılık mesleği üzerinde siyasi baskı oluşturuldu.
  
 Başbakanın başdanışmanının Ergenekon ve Balyoz davaları(Başbakan bu davaların savcısı olduğunu iddia etmişti bir zamanlar) ile ilgili olarak cemaat tarafından milli orduya kumpas kurulduğunu itiraf etti.Demek ki orduya kumpas kuranların içinde başbakan da vardı.

 Gelinen noktada şu gerçekler gözümüzün önündedir;

1- Hükümet yolsuzluklara karışmış,rüşvet almış bir hükümettir ve meşruiyetini kaybetmiştir.Hükümet  rüşvet olaylarının daha fazla ortaya çıkmaması için yargıya ve emniyete müdahale etmiştir.

2-Emniyet ve yargı,cemaat-AKP işbirliğiyle paylaşılmış ve cemaat-AKP kavgasıyla parçalanmışlardır. Milletin yargıya ve emniyete güveni kalmamıştır.

3-Bu süreçte yürütmenin tek başlı olduğunu, cumhurbaşkanının anayasal yetkilerine rağmen olaylara müdahale edemediğini,başbakanın yürütmenin başı olduğunu,kuvvetler ayrılığı ilkesinin zedelendiğini, yürütmenin yargı erkine baskı yaptığını, savcılara emir verdiğini gördük.

4-Başbakanın oğlunun ifadesini almak isteyen savcının, dosyadan alındığını gördük.Kanun önünde eşitlik ayaklar altına alınmıştır.

5-247 milyar dolarlık yolsuzluk soruşturmasının durdurulduğunu gördük.

6-Devlet kurumlarında hiyerarşik düzenin bozulduğunu ve bunun sonucunda devlet yapısının tahrip edildiğini ve devlet kurumlarının uyumlu ve düzenli çalışamadığını gördük.

7- Ordumuzun şanlı şerefli komutanları çirkin iftiralarla,uydurma delillerle,taraflı hakim ve savcılarca ergenekon ve balyoz davalarında  mahkum edilmişlerdir.Bu hakim ve savcılarca Genelkurmay başkanı terör örgütü yöneticisi olarak değerlendirilmiştir.TSK bu iddialarla  zayıflatılmıştır.

8-Bir başbakanın devlet yönetimine cemaati karıştırdığını,iktidarın cemaatle koalisyon kurarak ülkeyi yönettiğini daha sonra bu koalisyonun parçalandığını,anayasanın dışına çıkıldığını, millete ne kadar çok  yalan söylendiğini gördük.Milletin kandırıldığını gördük.

   Sonuç olarak rüşvet alan  bir iktidar Türkiye'yi hukuksuzluğa, düzensizliğe ve derin bir siyasi krize sürüklemiştir.