30 Nisan 2013 Salı

ÇANAK ÇÖMLEK,ÇATAL BIÇAK,TAVA TENCERE, FALAN FİLAN


Marmaray kazılarında 3-5 çanak çömlek,3-5 çatal bıçak  yüzünden 3-4 sene kaybeden başbakan, Marmaray projesinin gecikmesinin sorumlusunun hükümet veya AKP' li İstanbul belediyesi değil,arkeologlar  olduğunu ima etti.

  İstanbul'a düşkünlüğü ile bilinen başbakan Marmaray projesinin gecikmesini çanak çömlek ve çatal bıçaklara bağladı fakat bu projeyi hazırlayan cehalet sahipleri bu tip proje kazılarında sıklıkla ortaya çıkan bu durumları hesaplamamışlardı. Kanun vardı. Nizam vardı. Tarihi eser varsa, orası devlet tarafından kazılır ,araştırılır.Çıkan eserler incelenir, müzelere konur.Sonuçta istanbul tarihi üzerinde bilinmeyen gerçekler ortaya çıkarılmıştır ve Marmaray kazılarında binlerce tarihi eser (40 bin küsur)bulunmuştur. Bu eserlerle Anadolu'nun stratejik önemi daha iyi anlaşılmıştır.

   Zaten Marmaray kazıları da Kültür Bakanlığı tarafından yaptırılmıştır.(Sanırım başbakan kendini şikayet etmiş oluyor bu durumda.)Aşağıda başbakanın 3-5 çanak çömlek ,çatal bıçak dediği arkeolojik kalıntılar hakkında bilgi sunuyorum. Kararı siz verin.

   MARMARAY METRO PROJELERİ ARKEOLOJİK KAZILARI:
Binlerce yıl farklı kültürlere ev sahipliği yapan, doğu ve batı kültürünü buluşturan, Bizans ve Osmanlı İmparatorluklarının görkemli yapılarını günümüze taşıyan ve 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilen Türkiye Cumhuriyetinin gözde kenti İstanbul, tarihin her döneminde önemini koruyan Dünyanın en önemli metropollerinden biri olarak öne çıkıyor. 

Yenikapı'da 58.000 m² alanda deniz seviyesinin +3 metre üzerinde başlayan arkeolojik kazılar sırasında +3 metre ile -1 metre arasında Geç Osmanlı Dönemine ait kültür dolgusunda 19. yüzyıla tarihlendirilen küçük imalathaneler ve işliklere ait mimari kalıntılar ile sokak dokusu bulundu. İmalathaneler ve mimari kalıntılar ilgili koruma kurulunca yerinde korunmasına karar verilirken sokak dokusu ise Arkeopark projesinde değerlendirilmek üzere sökülerek koruma altına alındı.

İstanbul tarihinin en kapsamlı arkeolojik kazılarına dönüşen bu çalışmalar sırasında, merkezi bir istasyonun kurulacağı Yenikapı'da -1 metre ile -6,30 metre arasında, Erken Bizans Dönemi'nin en büyük liman olan Theodosius Limanı gün ışığına çıkarıldı.

Roma İmparatorluğu'nun büyüyen yeni başkentinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere Marmara Denizi kıyısına I. Theodosius (379-395) tarafından Lykos (Bayrampaşa) Deresi'nin ağzına yaptırılan Theodosius Limanının, Lykos Deresi'nin taşıdığı miller sonucu işlevinin önemli bir bölümünü yitirmiş olmasına rağmen, küçük gemi ve teknelerin barındığı bir liman olarak 11. yüzyıla kadar kullanılmaya devam edildiği yapılan kazılarda elde edilen ve 7-11 yüzyıllara tarihlenen gemi kalıntılarından anlaşılmakta. 3 ayrı bölgede sürdürülen kazılarda Marmaray kazı alanında 13, Metro kazı alanında 22 olmak üzere değişik ölçü ve tipte 5-11. yüzyıllara tarihlendirilen 35 tekne kalıntısı gün ışığına çıkarıldı.

Dünya'nın en geniş repertuarına sahip antik tekne koleksiyonlarından birini oluşturan Yenikapı batıkları, Bizans Dönemi gemi tipolojisi, gemi yapım teknolojileri ve bu teknolojinin gelişimine ilişkin önemli bilgiler sunmaktadır.

Kazı alanında 2011 yılının Haziran ayında ortaya çıkartılan ve son günlerde Bizans gemi kalıntısı olarak basında çok sayıda haberi yer alan Yenikapı 35 adlı Batık, Theodosius Limanı kalıntıları arasında çok özgün bir yere sahip. Kalıntının mevcut uzunluğu yaklaşık 15 m, mevcut genişliği ise 5m dir. Batığın yükü içinde değişik tiplerde amphoralar yer almaktadır. Boyutları açısından Liman'da bulunan en büyük kargo gemilerinden biri, ahşap özellikleri açısından ise bulunan en sağlam batık özelliğine sahiptir. İlk veriler ışığında batığın MS 4-5. yüzyıla ait olduğu düşünülmektedir. 

Yenikapı kazı alanının batısında yer alan ve günümüzde 100 ada olarak isimlendirilen bölgede sürdürülen kazılarda ortaya çıkarılan; deniz surları, büyük taş bloklardan inşa edilmiş rıhtım, dalgakıranın bir bölümü gibi limanın karadaki mimarisine ait kalıntıların, ilgili bölge koruma kurulunca yerinde korunmasına karar verildi. Bu nedenle bu alanda yapılması planlanan istasyon iptal edildi. Koruma altına alınan kalıntılarla ilgili çalışmalar, Arkeopark projesi ile birlikte tamamlanarak ziyarete sunulacak.

Ayrıca Yenikapı Metro alanında sürdürülen kazılarda liman dolgusu üzerinde açığa çıkan ve MS 12- 13. yüzyıllara tarihlendirilen ve ilgili kurulca taşınmasına karar verilen Kilise kalıntısı da yine koruma altına alınmış olup Arkeopark projesine dahil edilecek.

Theodosius Liman tabanı dolgusu altında devam eden kazılar sırasında, günümüz deniz seviyesinin yaklaşık -6,30 metre altında Neolitik Döneme ait basit taş temelli dal örgü mimari kalıntılar ile bu kalıntıların çevresinde büzülmüş pozisyonda (Hoker) ve urne gömülerin tespit edilmesi bölgenin Neolitikleşme sürecinin anlaşılmasına önemli katkılar sağladı. 2011yılı başlarında Yenikapı Metro kazı alanı içinde Neolitik Dönem mezar mimarisi içinde oldukça nadir görülen ahşap kullanımı ile karşılaşıldı. Son dönem çalışmalarında açığa çıkartılan yeni gömüt, Neolitik mezar mimarisi açısından eşsiz bir veri sundu. Bu yeni gömütte ölü, güneybatı " kuzeydoğu yönünde, büzülmüş (hoker) pozisyonda yatırılan erişkin bireydir. Ölünün altında paralel ince ahşaplar belirli aralıklarla yerleştirilmiş ve bunun üzerine ise gövde yatırılmış ve ölünün üstü dikey pozisyonda olasılıkla yek pare geniş bir ahşap ile kapatılmıştır. Ahşaptan oluşturulmuş bu gömüt mimarisinin yakın benzeri henüz bilinmemektedir. Gömüt ahşap organizasyonu açısından çok ilginç ve dikkat çekicidir. Arkeolojik dolgular içerisinde ahşap malzemenin korunmasının imkansıza yakın olduğu hatırlandığında bu keşfin öneminin çok büyük olduğu anlaşılacaktır. 

Yenikapı Neolitik yerleşmesi, Tarihi Yarımada'nın yerleşim tarihi günümüzden yaklaşık 8500 yıl geriye taşıdı. Bu alandan elde edilen Neolitik Dönem buluntuların, İstanbul bölgesi Neolitik Dönem toplulukları olarak adlandırılan "Fikirtepe Kültürü" ve "Yarımburgaz 4" evresi ile yakın benzerlik gösterdiği görüldü.

Marmaray ve Metro Projeleri kapsamında yürütülen Yenikapı kazılarında Neolitik Dönem'den başlayıp, kesintisiz olarak günümüze kadar ulaşan ve kent tarihine ışık tutan 35 bin eser belgelenerek bilimin hizmetine sunuldu. Bu çalışmalar sırasında ayrıca antik kent Theodosius Liman kalıntıları ile Neolitik kültür katı arasında tabakalaşmış deniz dolguları, Marmara Denizi'nin son 10 bin yıl içinde geçirdiği değişimlerin anlaşılabilmesi açısından son derece önemli bulgular sundu.

Yenikapı kazılarıyla eşzamanlı olarak Müze tarafından yürütülen Sirkeci ve Üsküdar arkeolojik kazılarında da kentin geçmişine ışık tutan Bizans ve Osmanlı Dönemine ait önemli sonuçlar elde edildi.


Bu çalışmalar sırasında Yenikapı'da gün ışığına çıkartılan Theodosius limanı ve kalıntılar Neolitik yerleşme, Sirkeci ve Üsküdar kazılarında tespit edilen Osmanlı ve Bizans dönemine ait buluntular kent tarihi açısından olduğu kadar, dünya kültür tarihi açısından da önemli sonuçlar vermiştir.

Özellikle içinde yaşadığımız kentin 8500 yıllık süreç içinde geçirdiği kültürel, sanatsal ve jeolojik değişimi, gemi teknolojisi, kent arkeolojisi, jeo-arkeoloji, osteo-arkeoloji, arkeo-botanik, sanat tarihi, deniz ticareti, filoloji ve dendrokronoloji konularında önemli belgeler sunmuştur.
  
  Görüldüğü gibi başbakanın cehaleti açıkça kendini göstermiştir.Başbakan bu çanak çömleği yumurta kırdığımız çanak çömlekle karıştırmamalıdır. Bunlar tarihi eserlerdir ,kültür varlıklarımızdır ve geçmişimiz hakkında birçok bilgi sunmaktadır.

 2012 yılında Avrupa Kültür Başkenti seçilen İstanbul, kültür varlıklarına çanak çömlek diyerek bilime ve kültüre ihanet eden yöneticilere layık değildir.

  Bilim ve kültürden hiç nasiplenmemiş ve bunu açıkça söyleyen kişilerin ülkemizi yönetmesi çok üzücü bir durumdur.

   Şu da unutulmamalıdır ki toprağın altına sahip çıkamayan ,üstüne hiç sahip çıkamaz.
  

29 Nisan 2013 Pazartesi

EMEKLİYE PROMOSYON HAKSIZLIĞI


Son günlerde ülkenin gündeminde hiç yer tutmayan, fakat sebep olduğu ahlaksızlık ve vicdansızlıkla, 10 milyon emekli vatandaşın hakkını, 3-5 şerefsiz çakala, yağlı bir pasta olarak sunan bir  durum var:Emekli promosyonları.

  Bankalar, maaş ödemelerine aracılık ettikleri kurumlara, bunun karşılığı olarak belirli bir ödeme yaparlar. Promosyon ödemesi dediğimiz budur.Çünkü bankalar maaş dağıttıklarında müşteri de çektiklerinden bir gelir elde ederler ve maaşların toplamı büyük miktarları bulduğundan ve para banka hesaplarına önceden yattığından, bu parayı yüzen fon olarak kullanırlar.Emeklinin sırtından bu şekilde çok büyük bir kazanç sağlayan bankalar emeklilere dağıtılması gereken bu kardan payı dağıtmamakta ve 3-5 çakalla bu parayı cebe indirmektedirler.

   Miktarın büyüklüğünü belirtmek için şu rakamları vermemiz yeterli olacaktır: Türkiye'de toplam 10 milyon 428 bin emekli var .10 milyon emekli desek, ortalama 1000 tl aldıklarını farzetsek,10 milyon x1000=10 trilyon para yapar.Her ay 10 trilyon para,devlet tarafından,emekliye verilmek üzere, bankalara  dağıtılıyor.Bu parayı 3 gün bankada işletmek bile her ay çılgın gelir kalemlerine imza atar. Ve bu geliri yılda 12 ay elde eden bankalar emeklinin sırtından bolca para kazanmakta ve emekliye hiçbir pay vermemektedirler.

   Bu büyük pasta, kanı tüyü bozuk 3-5 çakal tarafından cebe indirilmektedir. Emeklilerin feryadlarına hiç tınlamayan ve asgari ücretin çok büyük para olduğunu iddia ederek matematik dahisi olduğunu kanıtlayan, ilgili bakan Faruk çelik bu konuda sessiz kalmaktadır.

  Basit bir yasal düzenleme ile halledilebilecek olan bu durum 3-5 çakalın karnı fazlaca doysun diye sürdürülmektedir.

   Aldığı 3-5 kuruşla kira veren, ev geçindiren ,ilerlemiş yaşına rağmen zor şartlarda çeşitli işlerde çalışan emekliler olduğunu dikkate alırsak durumun ne kadar vahim ve içler acısı olduğunu görmüş oluruz.Yol parası vermeyen ve usta tabanvay şoförü olan emekliler, maddi olarak bizzat devletin seyirci kalmasıyla sömürülmekte ve tabanvaya devam demektedirler.

   Promosyon paralarını SGK adına aldıklarını açıklayan SGK eski başkanı Fatih Acar,  bu açıklamalardan sonra görevden alındı ve başka bir göreve atandı.Fatih Acar'ın görevden alınması 10 milyon emekliyi çaktırmadan dolandırmak isteyen ve bu noktada hiçbir şey yapmayan hükümetin rahatsızlığını ortaya koymuştur.10 milyon emeklinin büyük oy potansiyelini düşünürsek,''emekli için promosyon almaya çalışıyoruz ama bankalar yanaşmıyor'' açıklamalarını yapan hükümeti ,çok daha iyi anlıyoruz.Bu büyük rantı kaybetmeyi göze alamayan hükümet, emeklinin oylarını da kaybetmemek için hiçbir yasal düzenleme yapmadan beklemekte ve  emekli için promosyon almaya çalıştıkları izlenimini vermektedir.10 milyon emekli vatandaşa yapılan bu promosyon haksızlığına hükümet bilinçli olarak seyirci kalmaktadır.

   İşçi emeklileri derneği başkanı ve yönetim kurulunun bu konuda hiç sesi soluğu çıkmamaktadır. Bu konuyu medyaya ve hükümete intikal ettirmemektedirler.Bu konuda bir çalışma yapmamaktadırlar. Emeklinin hakkını aramamaktadırlar.Yoksa onlarda bu büyük pastadan pay mı almaktadırlar? Yoksa ayakta mı uyuyorlar?nerede bu işçi emeklileri derneği başkanı ve yönetimi?

  10 milyon emekli, aileleri ile birlikte düşünüldüğünde büyük bir güç oluşturmaktadırlar.Emeklilerin aileleri de promosyon haksızlığı konusunda bilinçlenmeli ve emeklilere destek vermelidirler.

   Promosyon haksızlığından sonra  belirtilmesi gereken bir husus daha var:SSK,Bağ-kur ve Emekli sandığından farklı maaş alanların, maaş farklarının en aza indirilmesini amaçlayan intibak yasası, yapılan aptalca düzenlemelerle kuşa çevrilmiştir ve 2000 yılından önce emekli olanlar ile sonra emekli olanlar arasında haksız  bir ayrım yapılmıştır.

   Promosyon ve intibak haksızlığının engellenmesi için emeklileri, emekli ailelerini ve bu konuyla ilgili tüm dernek vakıf  veya sivil toplum kuruluşlarını göreve çağırıyorum.

26 Nisan 2013 Cuma

AYRAN KAFASI


Ayran kafası yaşayan başbakan, gündemi değiştirmek için ayranın milli içkimiz olduğunu öne sürdü.Ayran muhabbetine girerken de çaktırmadan Atatürk dönemi dahil,tek parti dönemini bombalıyor adeta Atatürk dönemine kin kusuyordu.Açıkça Atatürk dönemi diyemiyordu,buna cesaret edemezdi. Tek parti dönemi diyordu.Daha sonra olayı yine çaktırmadan Atatürk'le ilişkilendirmek için ''Atatürk Orman Çiftliğinde çocuklara içki içiriyorlardı'' dedi.
   Başbakanın konuşmasından satır başları:
''Tek parti döneminde alkol teşviki o kadar abartılı bir propagandaya dönüşmüştür ki lokantalara alkolün ne kadar yararlı olduğuna dair afişler asılmıştır.
Bira milli içki olarak halka sunulmuştur. Halbuki bizim milli içkimiz ayrandır.
Atatürk orman Çiftliğinde çocuklara adeta süt gibi alkollü içki içirildiğine dair fotoğraflar var.''

   Atatürk Orman Çiftliği kuruluşundan beri yoğurt, süt,ayran, dondurma üretim merkeziydi, Ankara'ya gidenler bilir, hala da üretilir. Ankara'da yaşayan başbakana birisi bunları anlatmalıdır.

   AOÇ Atatürk'ün kişisel çabaları ile kurulmuştu.

  Şunu söylemekte fayda var. Bira ve Şarap insanlığın ilk çağlarında ortaya çıkmıştır.Sanayi devrimiyle üretim ve içki çeşitliliği  artmıştır.Çeşitli bitkilerin ve at sütünün fermente edilmesiyle her türlü içki elde edilebilir.Ve hemen tüm bitkilerde az miktarda alkol maddesi bulunur.

   Tek parti döneminde de hiç kimse alkol propagandası yapmamıştır.Alkol ve sigara serbestti.İsteyen içer, istemeyen içmezdi.Kimseye zorla içki falan içirilmemiştir.Kaldı ki o zamanlar ulaşım daha çok tren ,at arabası gibi yollarla sağlanıyordu. Memlekette otomobil yok denecek kadar azdı.Dolayısıyla alkol trafikte büyük sorunlara yol açmıyordu.Kaldı ki alkol ve sigaranın zararları o zaman pek bilinmiyordu.

  Bu adamın derdi ayran alkol falan değil,Atatürk dönemidir.Bunları yutmayınız.

   Atatürk ömrünün hemen tamamını savaş alanlarında geçirmişti.Sadece Çanakkale'de savaş alanında 250.000 şehit görmüş, dünya savaşı görmüş, cepheden cepheye koşmuştu.Böyle birinin alkol ve sigara kullanması çok mu olağanüstüdür?Atatürk'ün alkol ve sigarası ile değil yaptıkları ile karizması  ve dehası ile ilgilenmek lazımdır.İçkisi sigarası herkesin kendi alanıdır.

    Milliyetçi başbakanımız, milli içkimiz ayranın üzerine TC  ibaresi yapıştırılmasını öngören bir kanun çıkarılması için uğraşmalı,çalışmalı ve çabalamalıdır.

      Kafa yapmayan milli içkimiz ayranı bol bol içiniz.milli olan her şeye çok ihtiyacımız olan bu dönemde, milli olanın etnik köken ve mezhep ayrımı yapmamak, herkesin dil,din,ırk,cinsiyet,sınıf,mezhep,aşiret ve benzeri sebeplerle ayrım yapılmaksızın, eşit olması olduğuna kanaat getiriniz.Türk milliyetçiliğinin etnik köken ayrımı yapmaksızın herkesi insan ve eşit  olarak kucakladığını ve birlikte yaşama arzusunu dikkate aldığını görünüz.Ayran,bayrak,TC ,Atatürk,Cumhuriyet gibi milli değerlerimize sahip çıkınız.Bu sebeplerden bol bol milli ayran içiniz ve başbakan gibi milli ayran içip kafayı bulmayınız.
  
  
  
   
    
  
    
   

25 Nisan 2013 Perşembe

YILAN


AKPM'nin aktivist olarak tanımladığı terörist , hatta yeni terörist başı, Murat Karayılan  merakla beklenen! açıklamasını yaptı.Muzaffer komutan edalarını takınarak sanki bir devletin başkanıymış gibi davranan ve sanki işgal ettiği bir ülkeden çekildiğini sanan şizofren bir görünümü vardı.
 Bu Yılan, açıklamasında barış sürecinin 3 aşamalı olacağını söyledi.               Dediğine göre sürecin aşamaları şunlar:
1- PKK çekilecek
2- Yeni ve demokratik bir anayasa,Kürt inkarcılığına son verilmesi, tüm kimliklerin inançların ve mezheplerin hak ve özgürlüklerinin garanti altına alınması
3-Toplumsal uzlaşma, barışın kalıcılaşması ,Öcalan'ın serbest kalması 

   Tüm bunlardan sonra PKK'nın silahsızlanması gündeme gelecekmiş.
 Yılan, çekilme sürecinin ise 6 aşamadan oluştuğunu söyledi:
1- Gerilla güçlerimiz hiçbir çatışmaya mahal vermeyecek şekilde, kendi inisiyatifiyle, öteden beri kullandığı güzergâhları kullanarak, bir örgütlülük ve disiplin içinde geri çekilme işlemini pratikleştirecektir.
2- Devam eden hazırlıklar temelinde geri çekilme, 8 Mayıs 2013 tarihinde başlayacaktır. Geri çekilme, kademeli gruplar halinde planlanmış olup, gerillanın hareket tarzı, gizliliği ve disiplini temelinde mümkün olan en kısa sürede tamamlanması hedeflenecektir.
3- Geri çekilmede güçlerimizin gelip üsleneceği yer Güney Kürdistan (Irak Kürdistanı)’dır. Güney Kürdistan’a çekilecek olan gerilla güçlerinin resmi varlığına gereken anlayışı göstermelerini, başta Federe Kürdistan Hükümeti olmak üzere ilgili güçlerden beklemekteyiz.
4- Geri çekilme esnasında Türk ordu güçlerinin de aynı duyarlılık ve ciddiyetle hareket etmesi bir zorunluluktur. Geri çekilen gerilla güçlerimize yönelik herhangi bir saldırı, operasyon, bombardıman olması halinde geri çekilme derhal durdurulacak ve meşru savunma temelinde güçlerimiz misilleme hakkını kullanacaklardır.
5- Gerilla güçleri çekilirken, Türk devlet güçlerinin de buna paralel olarak, Kürdistan’da herhangi bir askeri aktivite ve çatışmaya neden olabilecek tahriklerde bulunmaması ve fırsatçı yaklaşımlara yer vermemesi gerekmektedir. Bununla birlikte, geri çekilme sürecinin sağlıklı ve başarılı olabilmesi için, daha önce Önderliğimize mektuplarla ifade ettiğimiz ve devletin de bilgisi dahilinde olan hususlara dikkat edilmesi önemli olacaktır.
6- Bağımsız heyetlerce sürecin izlenmesi, her iki taraftan da engel olabilecek hatalı yanları tespit etmesi, sürecin sağlıklı gelişmesine imkan sunacaktır.
  Türkiye cumhuriyetini tehdit etmeyi de ihmal etmeyen Yılan,herhangi bir saldırı olursa misilleme de yapacakmış.
  Yılan 3 . maddede  Güney Kürdistan( Irak Kürdistan'ı)diyerek Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini de Kuzey Kürdistan olarak tanımlamıştır.
  Bu ülkede kimse barışa karşı değil ,herkes oybirliğiyle barış istiyor. Fakat barışın yolu Türkiye'nin bölünmesi, Ortadoğu'da bir Kürt devleti kurulması değildir.
   Türk halkı bundan sonra bu sürece karşı çıkacaktır.AKP hükümetine bize bugünleri  de gösterdiği için minnettar olmalıyız.Çünkü terör örgütüne bu açıklamaları yapma fırsatı veren AKP hükümeti terör örgütlerinden bile daha tehlikeli olduğunu ortaya koymuştur.
   Terörle mücadele de verilen şehitlerin kemikleri sızlıyordur.
   AKPM  tarafından terör örgütü listesinden çıkarılan; İsrail , Avrupa ve ABD tarafından Ortadoğu'yu karıştırması için desteklenen bir örgüt ile Türk devletinin müzakere edecek hiçbir noktası olamaz.
   Barış süreci ,çekilme süreci,çözüm süreci vs. bunların hepsi hikayedir.Bu süreç olsa olsa bölünme sürecidir.
    Tüm bu açıklamalardan sonra Türk halkı uyanmıştır. Artık Tayyip Erdoğan bir daha ne iktidar, ne de başkanlık yüzü görebilir. AKP bu bölünme sürecine ortak ve destek olarak yapabileceği en büyük hatayı yapmıştır.
  Yılan'ın açıklamalarından da anlaşıldığı üzere müzakere edilen mesele, Kürdistan meselesidir.
   Türk halkı böyle bir müzakereye izin vermez.
  
   
  
    
  
    

OBAMA CEHALETİ


24 Nisan'da ABD başkanı Barack Obama'nın Ermeni olaylarına ilişkin açıklamaları yayınlandı.Geçmiş yıllardaki açıklamalarına benzer sözler sarfeden Obama,tarihi  gerçekleri çarpıtarak ,siyasetin tarihe müdahalesinin vahim sonuçlarını Ermenilere yalakalık yaparak gösterdi.
   Obama'nın açıklamaları bir devlet adamına yakışmayacak üslupla söylendi .
  Obama'nın açıklamasının satırbaşları şöyleydi:
"Bugün Meds Yeghern'i anıyor ve 20. yüzyılın en kötü mezalimlerinden birinde can verenleri onurlandırıyoruz. 98 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerinde 1,5 milyon Ermeni katledildi ya da ölüm yürüyüşüne zorlandı.

Şu anda kaybolmuş hayatları ve konuşulamayacak acıları anmak için duraksıyoruz. Böyle yaparak dünyadaki milyonlarla beraber ABD içindeki eyaletler, müesseseler, toplum ve aileler olarak onları anıyoruz. Kendimize de tarihin karar sayfalarını tekrar etmemeyi hatırlatıyoruz.

Ben defalarca 1915’te olan olaylar hakkında görüşümü ifade ettim ve o görüşlerim değişmedi. Gerçekleri kesin, net ve doğru onaylamak herkesin menfaatine olur. Ülkeler geçmişlerindeki acılı parçaları kabul eder ve onlarla hesaplaşırsa gelecek adına temel hoşgörü ve adalette daha da güçlenirler.

Biz Amerika olarak kendi tarihimizin karanlık dönemleri ile uzlaşma çabasında olduğumuz gibi, bundan da ders alıyoruz. Bu yolu seçmiş cesur Ermeniler ve Türkleri anlıyoruz ve ben dahil daha fazlasını yapmaları adına cesaretlendirmek için arkalarında duruyoruz.

Ermenilerin tarihi ve mirası boyun eğmez bir ruh ile mühürlü ve büyük zorluk ve acı çekmelere çok dayanıklı. ABD; Ermeni-Amerikalıların topluma, kültüre, ve sosyal hayata yaptıkları katkılarla daha güçlü. Biz insanlığın özgürlüğü ve asaletine saygı duyan, demokrasiye değer veren, ulusun inşasında çalışarak ecdatlarını gururlandıran Ermenistan halkını destekleyerek bu katkıya büyük ölçüde cevap veriyoruz.

Bugün biz Ermenistan ile ‘Büyük Felaket’in korkunçluğunu hatırlatmak için her yerde birlikteyiz, kaybedilenlerin hatırlarını onurlandırıyoruz ve Ermenistan halkına ebedi yükümlülüğümüzü beyan ediyoruz." 

  1915 yılında birinci dünya savaşı içinde bulunan ve birçok cephede savaş veren Osmanlı devleti Ermenilerin savaş ortamından faydalanarak ayaklanmaları,çeteler kurmaları ve düşmanlara yardım etmeleri,Anadolu halkına eziyet etmeleri üzerine, Ermenileri bir yasa ile zorunlu göç ettirmeye karar vermiştir.Bu göç sırasında savaş koşulları ve iklim zorlukları karşısında bazı kayıplar yaşanmıştır.Bu kayıpları bugün soykırım olarak değerlendiren ve büyük Ermenistan projesini  bu şekilde hayata geçirmek isteyen Ermeni diasporası tüm dünyada siyasi faaliyetler yürüterek ve siyasi kararlar aldırarak Ermeni soykırımını herkese kabul ettirme amacındadır.Gerçeklerden uzak tarihi bilgilerle soylarının Urartulara dayandığını da ifade eden Ermeniler buna da dayanarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu topraklarımızı ele geçirmenin teorik temellerini yalanlar üzerine kurmaktadırlar.
   Ermenilerin soykırım yalanı bir çok ülke parlamentosunda da kabul edilmiş ve ''soykırım yoktur'' diyenlere ceza verilebilmesi için düzenlemeler yapılmıştır.
   Ermeni soykırımı yalanı Türkiye'yi parçalamak ve büyük Ortadoğu projesini gerçekleştirebilmek amacıyla ortaya atılmış bir gerçekleri çarpıtma planıdır.
    Tarih tarihçilere bırakılmalıdır.Türkiye soykırım olmadığını tüm dünyaya anlatmak için arşivlerini açmış ve tarihçileri arşivler üzerinde çalışmaya çağırmıştır.Fakat Ermeni tarafı gerçeklerin ortaya çıkmasının korkusuyla bu çağrıyı kabul etmemiştir.
   Yüzyıllarca Osmanlı egemenliğinde büyük bir hoşgörü karşısında yaşayan Ermeniler birinci dünya savaşı esnasında Osmanlı devletini  sırtından vurmuşlardır.Buna karşılık Osmanlı devleti yalnızca yalnızca zorunlu göç politikasıyla yetinmiştir.
   Osmanlı devleti İslam hoşgörüsünü benimsemiş hümanist bir devletti.Hiçbir topluma soykırım uygulanmamıştı.Zaten Osmanlı devleti bir soykırım uygulasaydı, bugün Ermeni diye bir ulus olmazdı.
   Tarihi gerçekleri çarpıtarak ve siyasi davranışlarla  Ermeni diasporasına yalakalık yapan aynı zamanda Türkleri de kırmamak için soykırım (Genoside) kelimesini kullanmayan bir ABD başkanının açıklamalarını tarih bile komik bulmuştur.Tarih dış politika acemisi bir ABD yazmıştır.
   Tarih tarihçilere bırakılmalı ve tarihçilerde tarafsız olmalıdır.Tarihi gerçeklerin parlamentoların siyasi kararlarıyla örtülmesi bu kararları alan  ülkeleri tarih karşısında gülünç duruma düşürmektedir.
 Stratejik ortak Amerika'nın, Türkiye'yi bölme ve parçalama planları, cümle aleme, bizzat başkan Obama tarafından açıklanmıştır.Hayırlı uğurlu olsun.

21 Nisan 2013 Pazar

BAYRAK MİTİNGİ


MHP' nin cumartesi günü İzmir'de Gündoğdu meydanında düzenlenen mitingi olağanüstü derecede ilgi çekti.İzmir'de sabahtan akşama kadar trafik kilitlendi.Bayrağını kapan Gündoğdu meydanındaydı.Devlet Bahçeli yoğun tezahüratlar arasında etkili bir konuşma yaptı.Devlet Bahçeli'nin konuşmasında  milliyetçiliğin ötesinde bir birlik ve beraberlik vurgusu vardı.
 Muhalefet liderlerinin yaptığı konuşmalar medya tarafından  doğru olarak yansıtılmıyor.CHP ve MHP liderleri çok şey söylüyorlar fakat medya da ancak başbakan hakkında söyledikleri yer alıyor.
  Terör örgütüyle görüşülmesine karşı olan MHP,bunu mitingler yoluyla ve tek ses olarak seçmene doğru yansıtmış ve Gündoğdu meydanına yüz bin civarında insanı toplayabilmiştir.MHP'de son zamanlarda kurumsallaşmış ve daha doğru muhalefet yapabilen bir muhalefet partisi görünümü oluşmuştur.
   Hükümetin terör örgütüyle görüşmeye başlaması, milliyetçilik duygularını körüklemiş ve MHP'nin oyu artmaya başlamıştır.AKP ve CHP'nin oyları MHP'ye doğru yön değiştirmiştir.
   CHP'nin tek ses olamaması ve parti içinde farklı görüş sahiplerinin seslerinin medyada duyulması sonucu, bir karmaşa yaşanmıştır.Fakat MHP Devlet Bahçeli'nin önderliğinde tek ses olup, tatlı sert muhalefet yaparak, seçmenin sevgisini ve ilgisini kazanmıştır.
  Hatta MHP'nin oylarının artmasından endişe eden başbakan ''MHP lideri Bahçeli'nin hükümet ortağı olduğu dönemi inceleyeceğiz'' açıklamasıyla çaresizliğini göstermiştir.
   MHP'de milliyetçilik anlayışının çok ötesinde bir dönüşüm yaşanıyor.MHP milli birlik ve kardeşlik söylemi ile sürece verdiği tepkiyi, halk nezdinde geniş kitlelerin desteği ile ve başarıyla sürdürmektedir.
   Köklü bir parti olan MHP, tecrübelerini siyaset meydanına başarıyla yansıtmaya başlamıştır.
   MHP grup başkan vekili Oktay Vural MHP'nin duruşuna önemli katkılarda bulunmuştur ve halk tarafından çok sevilmektedir.
     MHP halka kendini doğru anlattıkça oyları artacaktır.
    Özellikle son dönemlerde MHP çok başarılı bir şekilde muhalefet yapmış ve oylarını arttırmıştır.Halkla daha çok bir araya gelen ve doğrudan konuşma yapan, mitingler düzenleyen bir Devlet Bahçeli, iktidar olmaya yakındır.
   

   

KERRYZ MİYİZ?


Başbakanın  Gazze ziyaretiyle ilgili olarak ''Gazze ziyaretinin ertelenmesi iyi olur ''açıklaması yapan ABD dışişleri bakanı John Kerry,Türk dış politikasının kimler tarafından ve nasıl yönlendirildiğini dünya aleme basın mensuplarının  önünde ilan etmiştir.Biz kerryz miyiz?
   ABD dışişleri bakanının muhatabının Türk dışişleri bakanı olması gerekirken,muhatap Türkiye başbakanı olmuştur.Aynı zamanda bu muhatabiyet bir akıl verme ile sonlandırılarak ''Türkiye'yi aslında biz yönetiyoruz'' mesajı verilmiştir.
   AKP'nin oy kaynağının başkoordinatörü ve zaten Türkiye'yi ABD'den yöneten Fettullah Gülen ve son zamanlarda çözüm sürecini yönlendiren,AKP'nin siyasi muhatabı olan, cani başı ve terörist Abdullah Öcalan, Amerika'nın milli dergisi sayılabilecek Time dergisinde, dünyanın en etkili 100 kişisi arasında gösterilmişlerdir.Bu da çözüm sürecine Amerika'dan verilen ayar anlamına gelmekte olup,63 akile de  kimlerin düşüncelerini ezberleyip anlatmaları gerektiği gösterilmiştir.Bir taşla iki kuş vuran Amerika, süreci gazlamış ve hangi düşünceler yönünde ilerlenmesi gerektiğini göstermiştir.Bu sevimli görünen sinsi manzaradan da  ılımlı islam ve önce federal sonra parçalanmış Türkiye'yi  görebilirsiniz. 
   Türkiye'nin içişlerine de karıştığını bir kez daha belgeleyen Amerika , çözüm süreci olarak adlandırılan Sevr'i tamamlama projesinin de baş aktörü olmuştur.
  Türkiye açıkça Amerika tarafından yönetilmektedir.Türkiye'nin Amerika tarafından yönetilmesinin adı stratejik ortaklık olarak kamuoyuna da açıklanmıştır.
   Arap baharı sürecinde de açıkça anlaşıldığı üzere yeni dünya düzeninde Türkiye'nin konumu Amerika ve yardımcısı İsrail tarafından belirlenmiştir.Suriye ve İran rejimleri yıkıldıktan sonra Ortadoğu coğrafyasına İsrail ve Amerika'nın tam hakimiyeti için Türkiye'nin gözden çıkarılıp çıkarılmayacağı ise belirsizdir.Sıranın Türkiye'ye gelmesi muhtemeldir.
   Türkiye'nin iç ve dış politikası Amerika gibi genç ve tecrübesiz,köklü devlet geleneğine sahip olmayan ülkelere bırakılamaz.Bırakılırsa, sonuç bizim açımızdan bir facia olur.
   Cumhuriyetin ilk yıllarındaki tam bağımsızlık mücadelesi, esasen emperyalizme karşı bir mücadele idi.Devletin ve halkın kendi geleceğini belirleme iradesi oluşturulmak isteniyordu.Bugün görüyoruz ki AKP aracılığıyla Türkiye'yi yöneten ABD, çok daha diplomatik ve nazik yöntemlerle Türkiye'yi işgal etmişve zihnen ele geçirmiştir.Bağımsızlık diye bir şey kalmamıştır.Hem iç politikamız, hem de dış politikamız ABD ve İsrail tarafından şekillendirilmekte ve AKP bu duruma alet olmaktadır.Allah sonumuzu hayır etsin.
   

18 Nisan 2013 Perşembe

SONUN BAŞLANGICI


Meclis'teki 4 siyasi parti anayasa önerilerini Meclis'e sundu. Bugün başlangıç metinleri üzerinden hangi partinin, nasıl bir anayasa istediğini anlamaya çalışacağız.

  CHP:''Çatalhöyük'ten bu yana toprağı yoğurup, uygarlığı inşa eden, bin yıldır dostlukla yaşayan; Balkanlardan, Kafkaslardan, Orta Asya'dan, Mezopotamya'dan yollara düşen, Anadolu'da buluşan kadim uygarlıkların mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyeti Ahalisi; Çanakkale'de, Sakarya'da, Afyon'da, 'İstiklal Destanını' dünyaya haykırmış, mazlum uluslara rehber olmuş; Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde her türlü ayrımcılığı reddederek, farklılıkları ve kültürel çoğulculuğu, ulusal bütünlük anlayışı içinde zenginliklerin kaynağı olarak kabul eden eşitlik anlayışıyla ve 'Türk Ulusu' adıyla; insan onuruna, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne, sosyal adalete, katılımcı ve çoğulcu demokrasi anlayışına dayalı laik Cumhuriyetin kurum ve kurallarını düzenleyen; tarihi ve kültürel mirasımızla çevre değerlerimizi koruma ve yaşatma amacı taşıyan bu Anayasayı ortak iradesi ile oluşturmuş; köken, dil, cinsiyet, inanç ayrımı yapmaksızın, bize yadigar olan, 'Türkiye' adıyla andığımız bu güzel ülkeyi yurt edinmiş nesiller olarak; 'Ay yıldızlı' bayrak altında; egemen irademizin ve Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün 'çağdaş uygarlık hedefi' ile 'ebedi barış idealine' bağlılığımızın ifadesi olarak; seçilmiş temsilcilerimizle birlikte, bu Anayasayı kabul ediyor, ilerleyen bilimin ışığında, sürekli değişen dünyanın gereklerine uygun olarak, yurttaşlar arasında dayanışma ve gönüllü birlikteliğe dayalı bir anlayışla; gelecek kuşakların özgürlüğü, huzur, refah ve mutluluğu için; bu Anayasa'ya sahip çıkacakları ve meşruiyetini yitirmiş herkese karşı direnme hakkını kullanacakları inancı ile gelecek kuşaklara emanet ve tevdi ediyoruz.''
CHP'nin önerisinde Çatalhöyük vurgusunun yanlış olduğunu düşünüyorum.Arkeolojik bilgiler kesin değildir ve yeni kazı çalışmaları ile değişebilirler.Bunun yanında Çatalhöyük şu an için Anadolu'nun yerleşik yaşamını temsil eden en eski yerleşim yeri olması açısından, olumlu olarak ta görülebilir.CHP'nin önerdiği başlangıç metni genel olarak olumlu olmakla birlikte direnme hakkı tartışmaya açıktır.Sosyal adalet ,Atatürk, coğulcu demokrasi ve çoğulcu kültürel anlayış vurguları da CHP'nin iyi bir başlangıç metni yapmış olduğunu kanıtlıyor.

MHP:''Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde yapılan Kurtuluş Savaşı ile kurulan Türk Devleti'nin, ezelden beri hür yaşamış Türk Milleti'nin ve Aziz Türk Vatanı'nın ebediyen varlığı, bağımsızlığı, bölünmez bütünlüğü ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete aidiyeti ilkeleri üzerinde inşa edilen bu Anayasa; Türk vatandaşlarının insan şeref ve haysiyetine dayalı temel hak ve hürriyetlerini, herkesin hukuk önünde eşitliğini ve hiç kimseye hiçbir sebeple ayrımcılık yapılamayacağını hukuk devleti ve demokratik toplum düzeni gereklerine uygun olarak teyit eder.
Bu anayasa özü ve sözü ile birlikte yorumlanır ve uygulanır.
Bu anayasa, inşa ettiği kültür ve medeniyet değerleri ile insanlığın evrensel değerlerine katkıda bulunan Türk Milleti'nin gelecek nesillerine, milli birlik ve kardeşlik duygusuyla ve sadakatle bağlı kalmak üzere emanet edilir.''
  Sosyal devlet,laiklik,demokrasi vurgularının eksik olduğunu düşünüyorum. Çok sade bir başlangıç önerisi olmuş.Başlangıç kısmı  sadece milliyetçilikten ibaret olamaz.Buna karşın 'milli birlik ve kardeşlik duygusuyla' ifadesi içinde bulunduğumuz döneme bir tepki niteliğindedir. 'Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunun vurgulanması' da olumludur.MHP kabul edilebilir bir başlangıç metni önerisi yapmıştır.

AKP:'Herkesin insan haysiyetinden kaynaklanan evrensel hak ve hürriyetlere sahip olduğu inancıyla her türlü ayrımcılığı reddeden, kültürel zenginliğimizin kaynağı olan etnik ve dini farlılıklarımıza saygı duyarak müşterek tarihimiz ve değerlerimiz etrafında birlikte yaşama arzusuyla hareket eden biz Türk Milleti; demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayanan bu Anayasayı egemen irademizin ifadesi olarak kabul ve ilan ederiz'' 

  AKP'nin  önerisi etnik ve dini milliyetçiliği vurgulayan; laiklik,sosyal devlet ve sosyal adalet anlayışlarını önemsemeyen bir görünümü yansıtmaktadır.Bu arada esas vurgu hukukun üstünlüğüne değil,hukuk devletine olmalıydı.Hukuk devleti bağımsız ve tarafsız yargıyı çağrıştırırken hukukun üstünlüğü adeta üstünlerin hukukunu çağrıştırmaktadır.Zira hukuk devleti olmadan,hukukun üstünlüğünden söz edilemez.Zaten AKP, başlangıç metninin anayasaya dahil olmasını istemediğinden AKP'nin başlangıç metni önerisini anlamsız,gereksiz ve halkı din, mezhep ve etnik ayrımcılığa sürükleyebileceği endişesiyle tehlikeli buluyorum.
  
 BDP:''Biz Türkiye Halkı bütün bireylerin ve halkların, evrensel insan hak ve özgürlüklerine sahip olduğu inancını taşıyoruz. Irk, dil, din, mezhep, cinsiyet, cinsel yönelim, etnik köken ve benzeri hiçbir ayrım yapmaksızın herkesin eşit olduğunu kabul ediyoruz. Türkiye'de yaşayan tüm farklı kimlikler, kültürler, diller ve inançlar bu anayasanın güvencesi altındadır. Farklılıklarımızı, toplumsal bütünlüğümüzün harcı olarak görüyoruz. Bütün eylemlerinde adaleti gözetmesini ve her durumda insanların hak ve özgürlüklerini güvence altına almasını devletin temel görevi sayıyoruz. Ebedi barış idealini taşıyan bireyler ve topluluklar olarak meşru müdafaa halleri dışında savaşı ve başka halkların özgürlüğüne karşı güç kullanmayı reddediyoruz.''
  Kimlik siyaseti vurgusunu yapan BDP istediği federal sistemi anayasanın başlangıç metnine de yansıtmıştır.Böyle bir başlangıcı olan anayasadan önce federal devlet,sonra da parçalanmış devlet çıkar.''Ayrıca başka halkların özgürlüğüne karşı güç kullanmayı reddediyoruz.'' cümlesi her yöne çekilebilecek bir anlam taşımakla birlikte, dış ve iç politikayı bir hayli kısıtlamaya çalışan bir anlam ifade etmektedir.BDP başlangıç önerisiyle anayasa hukukunun a'sından dahi anlamadığını ortaya koymuştur.BDP'nin tek amacı terörü meşrulaştırmak ve terörü anayasaya sokmaktır.Zaten Kandil ve İmralı güdümünde çalışan BDP milletvekilleri çok saçma ve toplumsal gerçekleri  yansıtmayan bir başlangıç metni önermişlerdir. Kabul edilmesi mümkün olmadığı gibi ,tartışılmasının bile gereksiz olduğunu düşünüyorum.
    
     Partilerin başlangıç metni önerilerinden de anlaşıldığı gibi, bu partilerin uzlaşma yolu ile bir anayasa yapabilmeleri mümkün görünmemektedir.Ben naçizane olarak babayasa yapmalarını öneriyorum.
   AKP ve BDP'nin önerileri birbirini tamamlarken, MHP ve CHP önerileri birbiriyle bağdaşabilirdir.
     
   AKP ve BDP'nin yeni anayasa ısrarı,sistem değiştirme ile ilgilidir.Mevcut anayasa da ilk 3 maddeyi değiştiremeyeceklerini anladıklarından, yeni anayasa söylemini ortaya koymuşlardır.Yapılması gereken, 2001 anayasa değişikliklerinde olduğu gibi, 4 partinin uzlaşabildiği maddeleri değiştirmektir.Yani anayasa değişikliğidir.Uzlaşma ancak böyle ve zamanla sağlanabilir.En sağlıklı yol budur. Fakat AKP ve BDP amaçlarına ulaşabilmek için akıl almaz yollar denemektedirler ve acele bir şekilde yeni bir anayasa yapma telaşına düşmüşlerdir.
   AKP ve BDP'nin sistem değiştirme ısrarı, tıpkı 1961 anayasasının 1980 darbesine ortam hazırladığı gibi toplumsal kargaşa ve uzlaşmazlığı körükler niteliktedir.
   %50 oy alıp,meclisin %60 ını temsil eden AKP ve AKP'nin kıyağı ile mecliste siyasi parti grubu kurabilen bağımsız milletvekillerinden oluşan BDP,  ne yapmak istediklerini dolandırmadan halka açıkça anlatmalıdırlar ki halk bunların ne olduğunu görsün ve sandıkta gömsün. Amin.

   
    
      

15 Nisan 2013 Pazartesi

KOYUNLARI SAY,BENİ DE FAZIL SAY


Irmaklarından şaraplar akacak diyorsun
Cennet-i ala meyhane midir?
Her mümine iki huri diyorsun
Cennet-i ala kerhane midir?
                                                  Ömer Hayyam
 Yeniden tweetleyen(yumurtlayan diye çevirebiliriz sanırım) Fazıl Say,dini değerleri alenen aşağılamaktan 10 ay hapis yedi.
  Bence Ömer Hayyam'ı da mezarından çıkarıp müebbetle yargılamalıyız.Ceza hukukunun evrensel ilkelerine göre aleyhe kanun geçmişe yürümez.Ömer Hayyam döneminde dini değerleri alenen aşağılamak diye bir suç olmadığına göre Ömer Hayyam beraat eder.
  Yukarıdaki dörtlük cennetin kerhane ve meyhane olmadığını belirten,din sömürücülerine söylenmiş akıl dolu bir dörtlüktür.Bir sanat eseridir.Yüzyıllar sonra bir başka sanatçı bu dörtlüğü internet ortamında paylaştığında dini değerleri alenen aşağılamaktan hapis cezası alabiliyor.
 Fazıl say'a verilen hapis cezası Türkiye'de yargı kararlarının iktidara göre nasıl değişebildiğinin acı bir göstergesidir.
 Yargıyı paket paket  demokratikleştirmeye çalışanlar bir arpa boyu yol gidememişlerdir.4. yargı paketi meclisten geçti.Ertesi gün Fazıl Say hiçbir suçu olmadığı halde 10 ay hapis cezası aldı.
 Fazıl Say'a hapis cezası verenlerin okuduklarını anlama güçlüğü olduğu aşikardır.İleri demokrasi yollarında ifade özgürlüğü ayaklar altına alınmıştır.Yargı ,iktidar güdümlü olduğunu ortaya koymuştur.
 Türkiye'de her geçen gün bir baskı rejiminin etkisi hissediliyor.Din ve inanç özgürlüğü yok edilmek isteniyor.Fazıl Say'a verilen hapis cezası laik değerlerin yok edildiğini ,görmezden gelindiğini göstermektedir.
  Eskiden dini devlet işlerine alet ederlerdi şimdi yargı kararlarına alet etmeye başladılar.
   Şiir okuduğu için 4 ay hapis cezası aldığını söyleyip bas bas bağıran, ağlayan,mağdur olan,yargıya ,devlete herkese isyan eden başbakan, 11 yıllık iktidarı boyunca hiçbir şeyi düzeltememiştir.
  Fazıl Say'a verilen hapis cezası Anadolu'nun  hoşgörüsüne, sanata,laikliğe ,demokrasiye ve hukuka   vurulmuş sembolik bir darbedir.Adeta bir mesajdır.
  

14 Nisan 2013 Pazar

BAKAN VE GÖREN


Trabzon’un Tonya ilçesine yapılması planlanan Çimento Fabrikası için girişimlerde bulunduğu ancak halk tarafından karşı çıkıldığını kaydeden Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar bundan sonra Tonya ile ilgili “Benim önüme bundan sonra Tonya ile ilgili bir evrak gelirse imzalamayacağım. Bürokrat arkadaşlardan da imzalamamalarını isteyeceğim” dedi.
 Bakan, bürokratlara da kendi çapında tüyo vermiştir. Kin ve nefret siyasetine apaçık bir örnek olarak duran bu sözler bir bakanın bir bölgeye nasıl tavır aldığını ,halkı anlamadığını ortaya koymaktadır.Bölge halkını apaçık tehdit eden bu sözler çevreye duyarlı halkın ,çevre hassasiyetinin,bizzat çevre ve şehircilik bakanı tarafından anlaşılmadığını,anlaşılmak istenmediğini göstermektedir.Vatandaş ,al çimento fabrikanı git şehir dışında yap' diyerek posta koymuş ve bunun sonucunda geri adım atmak zorunda kalan bakan 'bir daha sizin işinizi yapmam' demeye getirerek milletin değil ,AKP'nin bakanı olduğunu kanıtlamıştır.
  Aynı bakan vatandaşı anlamadığını ve anlamak istemediğini şu olayla da ortaya koymuştur:
  Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, kanser tedavisi gören ve kendisinden ilaçlarının temini için yardım isteyen üniversite öğrencisi genç kızın cebine para koyup, ilaçları kendisinin almasını istedi ve ’düşürme’ diye uyardı. Kendisine dilenci muamelesi yapıldığını söyleyerek alınan üniversiteli kız Selimiye Camii’nde namaz kılıp çıkan Bakan Bayraktar’a giderek, "Ben dilenci değilim, tedavim için yardım istedim" dedi ve cebine konulan parayı Bayraktar’ın eline tutuşturup ağlayarak uzaklaştı.
  Vatandaşı anlamayan, dinlemeyen, vatandaşın halini görmek istemeyen bir bakanın yaşadığı bu hazin olay,vatandaşın eline 3-5 kuruş sıkıştırıp,susturmaya çalışan bir zihniyetin başarısızlığının kanıtıdır.
 Vatandaşı anlamayan,vatandaşın halini göremeyen bir hükümet üyesinin o koltuğu işgal etmesi gereksizdir.
 Herkes bakan olabilir ama gören olmak az kişiye nasip olur.Önemli olan vatandaşa bakan değil, gören olmaktır.Bakmakla görmek arasındaki fark, bakanlık koltuğuna oturmakla kaybolmaz.Herkes bakan olup bakabilir, ama herkes göremez.
 Bu olaylar AKP'li bakanların halka uzaktan baktıklarını, halkı anlamadıklarını net biçimde ortaya koymaktadır.Halk giderek fakirleşmiş ve tedavi masraflarını bile karşılayamaz olmuştur.
 Bu arada sağlık bakanı da TC ibaresini kaldırmakla uğraşacağına, sağlık sisteminin ne halde olduğunu görmeli,yardıma muhtaç hastalara bakanlık değil, görenlik yapmalıdır.
 Sonuç olarak halka bakan değil ,gören lazım gelir.Ne demişti başbakan?'onların gözleri vardır görmezler,kulakları vardır,duymazlar 'demişti. Meğer kendi bakanlarını tarif ediyormuş.


  

GÜNDEM


Çözüm sürecine halkın yoğun tepkisi ve gelen tepkiler siyasi gündemi oldukça gerdi.AKP -BDP-PKK koalisyonunun çözüm süreci denilen ne olduğu bilinmez bir yola girmesi, halktan ve muhalefetten çok yoğun tepkiler almaya başladı.AKP oy kaybını  durdurmak için akilleri devreye soktu fakat akiller AKP'nin oy kaybını daha da fazla artırmaya ve AKP oylarının MHP' ye kaymasına sebep oldular.Akillerin her toplatıda yoğun tepkiler alması ve bunun basına yansıması ,halk üzerinde olumsuz etki yaptı.Oy kaybını hazmedemeyen başbakan, MHP'ye belaltı vurmaya eski defterleri açmaya başladı.2001 krizinde bankaların katrilyonlarca kaybı oldu,o dönemi inceleteceğiz diyerek çaresizliğini açıkça ortaya koydu ve gündemi değiştirme çalışmalarına başladı.Muhalefeti tehdit ederek susturmaya çalışan başbakan,hazır eli değmişken Deniz Feneri soygununu ve ÖSYM'deki yolsuzlukları da inceletse iyi olacak.Kendi malvarlığını falan da inceletse fena olmaz.ATV-SABAH grubunun damada nasıl peşkeş çekildiği de inceletilmelidir.
  Devletin yapısı ve temelleriyle oynayan ve Türkiye'de kimlik sorunu olduğunu iddia eden AKP,halkın yoğun tepkisi karşısında tehdit,korkutma ve sindirme gibi yöntemlere başvurarak muhalefeti susturma çabası içine girmiştir.
  Son çare olarak PKK ve BDP ile işbirliği yaparak devlet düzenini değiştirme yoluna giden akp muhalefeti yok ederek istediği gibi at oynatma amacındadır.
  Şurası açıktır ki siyasi muhalefet yok edilse bile halk muhalefeti yok edilemez.
TC ibaresini bile kaldırıp,daha sonra tepkiler karşısında geri adım atan AKP hükümeti,iktidarının son günlerini yaşamaktadır.
  Analar ağlamasın,babalar ağlamasın diyerek duygu sömürüsünü arttıran AKP,PKK ile yapılan işbirliğine halkın tepkisini, barışı istemeyenler  olarak nitelendirmiştir.
  Şurası açıktır ki terörün bitmesini bu ülkede herkes istiyor.Terör bitmeli ve yokedilmelidir.Ama bebek katilleri ile sinsi savaşlar yürütüp bu ülkeyi bölmek ve amacı Kürt devleti kurmak olan PKK ile Türkiye Cumhuriyeti hükümeti nasıl barış yapabilir? Böyle bir barış olamaz.PKK kendini feshedip dağılmalıdır.Ama dağılmıyorsa da karşısında Türk Silahlı Kuvvetlerini bulup kaçmalıdır.
  İran'da,Suriye'de,Irak'ta ve Türkiye'de örgütlenmiş olan ve amacı Büyük Kürdistan olan bir örgütle Türkiye Cumhuriyeti hükümeti pazarlık yapıyorsa Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığı tehlikede demektir.
   Terör bitmelidir ancak Türkiye Cumhuriyetinin sahip olduğu değerler korunmalıdır.
   Osmanlı'nın yeniden canlandırılmaya çalışılması boş bir hayaldir ve iflas eden eski Osmanlı devleti sona ermiştir.
   Tüm bu siyasi süreçlerden sonra, AKP'nin hiçbir anayasa önerisine evet denemez. Şayet bunlar ne  dese yalandır.
  

11 Nisan 2013 Perşembe

YARGICIK


Başbakanın salı günü grup konuşmasında savcılara kürsüden açıkça verdiği talimat yerini buldu ve savcılar harekete geçti.MHP lideri hakkında fezleke düzenlendi.CHP milletvekilleri hakkında soruşturma başlatıldı. Çatır çatır bağımsız yargı yalanları söyleyen AKP Türk siyasi tarihinde bir ilke imza atarak,savcılara kürsüden talimat vermeye başlamıştır. Başbakanın kürsüden verdiği talimatlarla harekete geçenler Türkiye cumhuriyetinin savcıları olamazlar.Olsa olsa AKP savcıları olabilirler.
2010 anayasa değişikliklerinde HSYK ve Anayasa mahkemesinin yapısında iktidar lehine yapılan düzenlemeler bugün AKP için tatlı meyveler vermektedir.Başbakan çok açık bir şekilde, kürsüden yargı mensuplarına talimat vermektedir.
  Başbakanın emrinde çalışan savcılar hukuksuzluğun en büyük örneğini meydana getirmektedirler.Anayasamızın 138.maddesi şu şekildedir:Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. 
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
 Bizzat başbakan 138. maddeyi açıkça herkesin gözü önünde ve TBMM çatısı altında çiğnemektedir.
  Mahkemeler millet adına görev yapan ve karar veren adaleti sağlayan kuruluşlardır.Artık Türkiye'de mahkemeler AKP için adaleti sağlamaktadırlar.
 Daha önce Erzincan başsavcısı İlhan cihaner AKP hükümetinin sözlerini dinlemediği için makamında, AKP'nin özel yetkili savcıları tarafından tutuklanmış ve 4 ay hapis yatmıştı.Adaletin demokrasinin ve her türlü değerin içine eden AKP, hukuk düzenindeki yolsuzluklarını örtememiş unutturamamıştır.
  2010 referandumunda evet oyu verenler yaptıkları büyük hatayı bu adaletsizliğe kurban olarak ödeyeceklerdir.HSYK'da hakim ve savcıların özlük işleri,atama ve nakillerini elinde bulunduran adalet bakanı ve dolayısıyla hükümet hakim ve savcılara istediği emir ve talimatları vermektedir.
 Daha sonra çıkıp milletin gözünün içine baka baka çatır çatır yalan söyleyen başbakan, adalet demokrasi hukuk nutukları atmakta fakat söylediklerine kendisi dahil,kimse inanmamaktadır.
  AKP iktidarı döneminde basın,yargı ,yasama ve yürütme; korku,baskı,şantaj,tehdit gibi yöntemlerle sindirilmiş ve millete değil AKP'ye hizmet eder duruma getirilmiştir.
   Son olarak AKP'nin meclise sunduğu anayasa önerilerinde  anayasa değişikliklerinde milletvekillerinin açık oy kullanması istemi yer aldı.Artık ilerlediği yolda kendi milletvekillerine bile güvenmeyen AKP, anayasa değişikliklerinde milletvekillerine açık oy kullandırmak istemekte ve fire vermekten korkmaktadır.Yasama organı başbakan tarafından baskı altına alınmıştır.Bu baskı daha fazla artırılmak istenmektedir.
  Sonuç olarak AKP adalete olan güveni temelden sarsmıştır.

9 Nisan 2013 Salı

TC,BAYRAK,PARA


Sağlık bakanlığı tabelalarından TC ifadesini kaldırılmasının yankıları sürüyor. Hiçbir sağlıklı zihniyetten nasiplenmemiş sağlık bakanı yaptığı açıklamada 'TC ifadesine gerek yoktu' diyerek bir anlatım bozukluğunun düzeltiği izlenimini yansıtmış ve Türkçe bilmediğini ispat etmiştir.90 yıllık TC  ifadesinin AKP döneminde bir anlatım bozukluğuna yol açması düşündürücü ve üzücüdür.
 Tabelaların değişim maliyeti de halka yüklenmektedir.
  Eşeğin önde gideninin bile anlayabileceği amaçlara hizmet eden bu gereksiz tabela değişikliği AKP hükümetinin sinsi ve kindar politikalarını açıkça gözler önüne sermekte ve milletin yoğun tepkisini çekmektedir.
  Etnik kökene dayanmayan Türk  milliyetçiliğini ayaklar altına alıp, etnik köken milliyetçiliği yapmaya çalışan ve ülkemiz insanlarını sınıf,ırk,etnitisite,coğrafya,bölge, eyalet gibi bölümlere ayırmak isteyen akp politikaları, milli değerlere psikolojik saldırılar düzenlemeye başlamış ve sağlık bakanlığının tabelalarındaki TC ibaresi sinsice kaldırılmıştır. 
TC  ibaresi bir yana, sağlık bakanlığının tabelalarındaki Türk bayrağı, bayrak kanuna aykırı bir şekilde düzenlenmiştir.Ayrıca paralarımız üzerindeki ay ve yıldız şekilleri de Türk bayrağına benzer ,fakat Türk bayrağı değildir.
 Ülkemiz,  devlet değerlerinin  devleti yönetenler tarafından tahrip edilmesi süreciyle karşı karşıyadır.Türk bayrağı ve TC ifadesi ile oynama yapan zihniyet ,halkın subliminal mesajlar yoluyla etkilenip,yönlendirilmesine çalışmaktadır.İnsanlarımız hükümet tarafından   düzenlenen bir psikolojik harekat ile karşı karşıyadır.
 Yaşayan milli değerlerimiz elbette ki kalıcılığını sonsuza kadar sürdürecek ve Türk adının tarihten silinmesine çalışanlara tarih büyük bir ders verecektir.
  İçinde bulunduğumuz dönem herkesin uyanık olmasını ve izlenen politikaların neye hizmet ettiğini sorgulamasını gerektiren, olağanüstü bir dönemdir.
  
  
  
  

6 Nisan 2013 Cumartesi

TAYYİBİSTAN


Yeni anayasa tartışmalarına bir nokta koymak istiyorum. Vatandaşlık tanımı üzerinde fazla düşünmeye gerek yok. 'Tayyip'e oy bağı ile bağlı olan herkes Tayyibistan vatandaşıdır.'cümlesiyle anayasadaki vatandaşlık tanımı sorununu çözmüş bulunuyorum.Nasıl olsa vatandaşlık tanımı değiştiğinde terör de birden bitiverir.Vatandaşlık tanımına önce akilleri ikna ederiz,akillerde halkı ikna ederler.
   Bu arada ülkemizin adı da Tayyibistan olsun.Nasılsa her yerde Tayyip yazıyor.Recep Tayyip üniversitesi,Recep Tayyip bulvarı,Recep Tayyip stadı vs.ülkenin adı da Tayyibistan olsun.Böyle bir tanıma hükümet kesinlikle hayır diyemez.
 Makamda mevkide gözümüz yok deyip 3 kez başbakanlık yaptıktan sonra, 3 kez de cumhurbaşkanlığı pardon başkanlık yapmak isteyen ve bu yüzden anayasa değiştirmeye çalışan,sayın başbakanımız Tayyibistan adı geçen bir anayasaya hayır diyemez.Tayyibistan da başkan yardımcısı da İmralı'dan olmalıdır.
 Böylece bu sorunu çözünce Tayyibistan'da Amerika kerim partisi (kısaca akp) kurar ,yola devam ederiz.Stratejik ortak Amerika'nın her dediğine eyvallah ,elhamdülillah der ,2023 te çok büyük güç oluruz.Tanrı Amerika'yı korusun.
  Geriye sadece trafik sorunu kalıyor.
    Zamlar bütün sorunları çözdüğüne göre trafik sorununu da zamla çözerler.Nasıl sigarayı zamlayıp, sigara içenlerin sayısını azalttılarsa! benzinin litresini de 20 tl yaparlar.Trafik sorunu da birden bitiverir.
 Geriye birşey kalmaz.

4 Nisan 2013 Perşembe

BOŞBAKAN




Bir bilge 'cehalet mutluluktur' demiş. İnsanlar sorunlar hakkında bilgi sahibi olmazlarsa mutlu olurlar.Sayın başbakan 'ülkemizde 2 tane çok önemli sorunumuz var bunlardan biri terör ,biri de trafik' demek suretiyle cehaletin mutluluk olduğunu ve kendisinin başbakan değil 'boşbakan' olduğunu çok güzel izah etmiştir.
  Tozpembe hayaller gören başbakanımız ülkemizin güllük gülistanlık bir yer olduğunu söylemekte ve hayallerine  halkı da inandırmak istemektedir.
  Oysa ki gerçekler acıdır.Maalesef ülkemizin,işsizlik,cari açık,ithalata dayalı büyüme modeli,konut sorunu,kadına şiddet,vergide adaletsizlik,gelir dağılımında adaletsizlik,uyuşturucu,artan suç oranları gibi çok önemli ve yapısal sorunları vardır.AKP hükümeti bu sorunları bırakın çözmeyi, görmeyi bile istememektedir.
  Aynı zamanda tüm bunların üzerine AKP hükümeti dar gelirliyi cezalandırmayı ilke edinmiştir.Sosyal adaletsizlik tavan yapmıştır.2010 yılında hükümetin öncülüğünde çıkarılan 5510 sayılı genel sağlık sigortası kanunu kapsamında bir sürü işsiz insana, sigorta primi ödeten AKP,sosyal adalete turp sıkmıştır.Zira bugüne kadar birçok ekonomik kriz gördük. %5000 enflasyon gördük.1 sente muhtaç hale gelen iktidarlar gördük.Fakat hiçbir iktidar işsizden, yani geliri olmayandan, sigorta primi tahsil etmeye kalkmamıştı.Lakin AKP iktidarı ne yapacağını şaşırmış,işsiz ,hiçbir geliri olmayan insanlardan sigorta primi tahsil etmeye kalkmıştır.Halkı borç batağına sokmaya çalışan AKP iktidarı,hiç birşey olmamış gibi bu konuda hiç sesini çıkarmamaktadır.
 Yeri geldi mi mangalda kül bırakmayan ve İMF'ye 5 milyar dolar borç verdiğini söyleyen başbakan, halkın kredi kartı ,genel sağlık sigortası gibi mekanizmalarla nasıl borç batağına sürüklendiğini görmemektedir.
  2012 yılında ithalata dayalı büyüme modeli iflas eden AKP, ekonomik büyümenin %2'ye düşmesini bir sorun olarak görmemektedir.
  AKP'nin ithalatı teşvik eden,ihracatı kısıtlayan ekonomik politikaları, otomotiv ithalatını artırmış,bu da trafik sorununu ortaya çıkarmıştır.Trafik sorununu çözemeyen AKP, şimdi trafik sorununu alkol üzerinden yürütmektedir.Alkollü sürücülere kızan boşbakan trafik sorununun alkollü sürücüler yüzünden meydana geldiğini öne sürmektedir.
  Asgari ücretle çalışan bir işçi %33 oranında prim ve vergi öderken, 400.000 lira kazanan bir evlilik programı sunucusunun %10 gelir vergisi ödediğini görmemektedir.İyice çarpıklaşan ve gelir dağılımını bozan, halkın fakirleşmesine sebep olan,vergi sistemi boşbakanı rahatsız etmemektedir.
 AKP iktidarı  sorunları görmezden gelmekle bütün sorun çözüleceğini  sanmaktadır.
   Bütün sorunları çözen AKP, şimdi geriye kalan son 2 sorun olan,terör ve trafik sorunlarını çözecek ve ülkemiz güllük gülistanlık bir yer olacak,adeta cennete dönüşecektir.
  
  

3 Nisan 2013 Çarşamba

AKİL FIRTINASI


 
 
    AKP'nin akil ! insan listesi,yani halk üzerinde 'psikolojik harekat' yürütecek timler  belli oldu.Pkk ile görüşerek oylarını düşüren AKP bu oyları yeniden kazanmak için,akilleri devreye sokmuştur.AKP'ye yakın isimler başbakan tarafından seçildi ve atandı.Listede Hilal kaplan adlı kişilik var.Bu ismin listede olması bile akil  insan listesinin neyi temsil ettiğini kanıtlıyor çünkü bu kişi 'Türk bayrağının adı değişsin' diyen bir vatan hainidir.
  Nihat doğan ,Ajdar,Fatih ürek,medyum Memiş gibi şahsiyetlerin akil listede yer almamasına üzüldüm.
   Nihat doğanın tepkisi ise şöyle:Nihat doğan'AKP kapatılmaya çalışılırken buna en büyük muhalefeti ben yaptım, açılım sürecine en büyük desteği verdim, referanduma en büyük desteği verdim. Şunu herkes bilsin ki tüm bunları zerre kadar çıkar ve menfaat için yaptıysam dünyanın en namert insanı olayım. Asla görev istemedim istemem.
Ak partinin bir belediyesinde sahne almayalı herhalde 5 yıldır olmuştur. Mevzu şu ki tek amacım karanlıkları toplu iğne ucu kadar aydınlatmak.
Akil insan listesinde olmayı bir gün bile aklımdan geçirdiysem namerdim. Lakin Bekir Bozdağ seçmedi diye akil insan olmayacak mıyım? Güldürmeyin.
Bizim derdimiz bağcıyı dövmek değildir, üzümü yemektir. Akil insanlara görevlerinde başarılar diliyorum. Çokta başarılı olacaklarına inanıyorum.
Benim vekil olabilmek için bunları yaptığımı ve bir partiye yarandığımı iddia edenlere gelince yav Muş'tan bağımsız aday olsam zaten kazanırım.
Bunca derde, tasaya, çabaya, üzülmeye, bağırmaya, çağırmaya, yıpranmaya ne gerek var. Aşiretimiz Muş'ta zaten yeterince büyüktür rahat seçilirim.
Biliyorsunuz ki Myanmar'da Müslüman kardeşlerimiz katlediliyor, vize başvurumu yaptım. Allah nasip ederse 15 gün sonra Çin ve Myanmar'a gideceğim.'dedi.
 Akil insan listesi AKP neferlerinden oluşan bir piyon takımıdır.1 ay süreyle konferanslar düzenleyip halkı aydınlatacaklarmış.Halkı aydınlatırlarken de tabiiki AKP'nin ampulünü kullanacaklar.   Çoğunluğu magazin ağırlıklı bu akil insanların kendilerini aydınlattıkları meçhulken,başkalarını nasıl aydınlatacakları merak konusudur.
   
Çözüm süreci  vs dedikleri konu hakkında AKP milletvekilleri dahil, kimse bir şey bilmiyor.Herhangi bir açıklamada yok.Pkk ile nelerin görüşüldüğü meçhul .Bu durumda bu akil insanlar kendilerine söylenildiği şekilde 'analar ağlamasın, babalar ağlamasın ,toplumsal barış vs söylemleri üzerinden duygu sömürüüsü yapıp halkın desteğini almaya çalışacaklar.Babalar ağlamasın da  babalara gelirsek ne olacak? Bu akil olduğu iddia edilen kişiler AKP'nin kullandığı piyonlardır ve gerçekler yine milletten saklanacaktır.
  Magazin dünyasının önemli isimlerini ve ne kadar AKP yandaşı yalaka varsa hepsini akil insan diye atamak bu millete büyük bir hakarettir.
  Bu arada akil kişilerde gündeme gelecek,ve bu işten para kazanacaklardır.AKP'de halkı bu isimler aracılığıyla kandırmış olacaktır.Yani al gülüm ver gülüm,kazan kazan stratejileri üzerine kurulu muhteşem bir düzenekle karşı karşıyayız.
 Allahtan millete sabır ,bu akil kişilere ve bunları öne sürenlere de akil fikir diliyorum.
  
  

2 Nisan 2013 Salı

ANKET


AKP  çözüm süreci kapsamında oyların düşmesinden endişe ediyor olacak ki sürekli anket yaptırıyor ve bizzat başbakan yardımcısı Arınç,anket sonuçlarını açıklama gereği duyuyor.Bülent Arınç anket sonuçlarını o kadar duygusal ve dokunaklı bir dille açıklıyor ki 'aha şimdi gözyaşlarına boğulacak' diyorum.Ağlamamak  için kendimi zor tutuyorum.
   'İşte anket sonuçlarımız bu ,oylarımız yükseliyor' yalanlarıyla vatandaşın kafasındaki ilk oy mekanizması olan 'oyum boşa gitmesin,kim seçilecekse ona atayım' yargısı etkilenmeye çalışılıyor.AKP hükümeti sürekli yalaka anket şirketlerine anket yaptırarak, oylarının yükseldiğini iddia ediyor. Kamuoyu çirkince yönlendirilmeye çalışılıyor.Kimse bunları yutmasın.Herkes gerçekleri görüyor.AKP hükümeti döneminde Türkiye Türk-Kürt çatışmasına sürüklenmiştir ve halen sürüklenmeye devam etmektedir.Oysa bilinmelidir ki Türk ve Kürt kardeştir,akrabadır,  ailedir.
   Millet, sen Türksün sen Kürtsün ayrımına tabi tutulmuş ve etnik milliyetçilik körüklenmiştir.Ülkemiz adeta bir iç savaşa sürüklenmektedir.Sinsi planlarla ülkemiz bölünmeye çalışılmaktadır.
  Kendini bilmez yalaka yobazların, sahte dindarların, Türk bayrağının adı da değişsin önerileri gündemde dolaşmaktadır.Bu sahte dindarlar  bilmez ki islam dinindeki en yüksek mertebelerden birine ulaşmış olan şehitlerimiz   o bayrağa kanlarıyla renk ve isim vermişlerdir.Bayrağın adını değiştirmek vatana ihanet olduğu gibi islama ve şehitlerimize de ihanettir.
  Görsel basın RTÜK'le susturulmuş,yazılı basın korkutulmuş,aykırı yazılar yazanlar sindirilmiş işten atılmış,orgeneraller,ordudan atılmış uzman çavuşların gizli tanıklıklarıyla  tutuklanmış,muhalefet milletvekilleri hapse atılmış ve kamuoyu çirkince yönlendirilmeye çalışılmaktadır.İleri demokrasi adı altında bir baskı ve tehdit rejimi oluşturulmuştur.
 Bu durumda bize düşen görev gerçekleri görmek, tarihimize daha dikkatli bakmak ve çirkin yalanlara ,propagandalara ve ülkemizi bölme girişimlerine karşı uyanık olmaktır.İktidar sahipleri vatanın sahibi değildir.Vatanın sahibi millettir.
  Atatürk'ün bizi uyardığı durumlar birbir ortaya çıkmaktadır:
Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!