29 Aralık 2013 Pazar

TASFİYE

Siyasi komedi devam ediyor. Millet izliyor.

  Cemaat AKP iktidarı döneminde devletin tüm kurumlarına sızmış,birçoğunda stratejik noktaları ele geçirmiştir.AKP iktidarı buna göz yummuş ve sesini çıkarmamıştır.Ta ki AKP-cemaat çatışması başlayana kadar.AKP cemaat çatışması başlayınca neye uğradığını şaşıran hükümet ve başbakan şaşkın ördeğe dönüşmüş ve bugüne kadar 11 yıl boyunca Türkiye'yi Tayyip Erdoğan'ın değil Fettullah Gülen'in yönettiği ortaya çıkmıştır.11 yıl boyunca cemaatin gazıyla başbakanlık yaptığını sanan Tayyip Erdoğan uykusundan uyandırılmıştır.

  Şimdi izleyeceğimiz süreç iti ite kırdırmaktan başka bir şey değildir.Kutsal din duygularını kullanarak masum insanların beynini yıkayıp onları kendi tarafına çeken bir ideolojinin parçalanması ve tüm kirli çamaşırların ortaya çıkması sürecidir.
  İlk kirli çamaşırları cemaat savcıları ortaya çıkarmıştır. AKP iktidarının yolsuzlukları ayan beyan ortaya saçılmıştır.

  Daha sonra AKP cemaatin kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmaya başlamıştır.Cemaat devlet içinde devlet olmuş,yargı emniyet gibi kurumların içine sinmiştir.Milli orduya cemaat tarafından kumpas kurulmuş tüm yetenekli komutanlar suçsuz oldukları halde içeri atılmış,hava kara deniz kuvvetleri çökertilmiş ve AKP hükümeti tüm bunlara göz yummuştur.

   Gelinen noktada Türk halkı artık uyanmalı ve harekete geçmelidir.Tayyip gibi basiretsiz ve kandırılmış,stratejik kazıklar yemiş,devlet yapısını cemaate tahrip ettirmiş ve şimdide bunu itiraf eden bir kişinin tarihin derinliklerine gömülmesi şarttır.

  Artık gelinen noktada Türk adaleti çökmüş, devlet kurumları birbirine girmiş ve devlet hiyerarşisi bozulmuştur.

   AKP ve cemaat Türk devlet yapısı içine sinmiş zararlı iltihaptan başka bir şey değildir.Hem AKP hem de cemaat Türk siyasetinden tasfiye edilmedikçe Türk devlet yapısı çirkin çıkarlar içinde boğulacak, kutsal din duyguları daha fazla sömürülecektir.

  Anlaşılan o ki AKP ve cemaat birbirlerini tasfiye edeceklerdir.AKP, cemaat kadrolarını tasfiye edecek,millet te seçimlerde AKP'yi tasfiye edecektir.

  Bülent Arınç'ın da dediği gibi :Kurban olduğum allahım verdikçe veriyor.
   
   
  
  

27 Aralık 2013 Cuma

KOMPLO DEĞİL KAOS:YOLSUZLUĞUN SOMUT KANITLARI

    Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu her geçen gün çok daha karmaşık bir hal alıyor. Savcı Muammer Akkaş yaptığı basın açıklamasında adli kolluğa operasyon talimatı verdiğini ve İstanbul emniyeti tarafından bu talimatının uygulanmadığı yönünde bir açıklama yaptı.Başsavcılık ise Muammer Akkaş'ı görevden alarak yerlerine 5 yeni güdümlü savcı atamıştır.Soruşturmanın seyrini hep birlikte izleyeceğiz.

  Söz konusu operasyon, 100 milyar dolarlık bir yolsuzluk dosyasını kapsamaktadır.

   Muammer Akkaş'ın açıklamasının ardından İstanbul Başsavcısı Turan Çolakkadı ''Hiçbir savcı kafasına göre soruşturma yürütemez'' diyerek yargı bağımsızlığına bizzat en büyük darbeyi vurmuştur.Çünkü savcının uygulattığı bizzat mahkemeden alınmış,mahkeme kararıdır.35 yıldır mesleğin içinde bulunduğunu söyleyen bir başsavcı, öncelikle mahkeme kararlarına uyması gerektiğini bilmelidir ki bu başsavcı 24 aralık 2013 tarihinde adalet bakanı ile görüşmüş kişidir.

  AKP hükümetinin yolsuzluklarına ilişkin ilk istifa önceki senelerde Abdüllatif Şener'den gelmişti.Abdüllatif Şener başbakan yardımcılığı ve maliye bakanlığı yaptıktan sonra AKP'den istifa etmişti.

 AKP hükümeti 11 yıldır tek başına iktidar olan bir partidir.AKP iktidarı boyunca kpss,lys,polislik sınavı,avukatlık sınavı,tus sınavlarında birçok yolsuzluklar ortaya çıkmıştı.Tüm bu sınav yolsuzluklarının üzeri örtülmüştü.

    Ardından Deniz Feneri soruşturmasını yapan savcılar hakkında soruşturma açılmış ve Deniz Feneri yolsuzluklarının ortaya çıkması engellenmişti. 

     AKP iktidarı 11 boyunca kamu ihale kanunu tam 164 kez değiştirilmiştir.Şu somut gerçek ihalelerdeki yolsuzlukların baş kanıtıdır.Adı da kanuni yolsuzluk herhalde.

  Bir somut örnekte başta başbakanın ve cumhurbaşkanının oğlanları, bakanların çocukları falan,hepsi 30 yaşına gelmeden holding sahibi,armatör,şirket sahibi oldular.Bunların çocukları dahi değilse; bu,  yolsuzlukların başlıca kanıtıdır.

   Yine AKP'nin yolsuzluklarına bir somut örnekte Ağaoğlu gibi adamların AKP iktidarı döneminde ''Büyük patronun'' talimatıyla uygulanan yolsuz imar planları ile zenginleşmesidir.Ayrıca bunu istifa eden Çevre ve Şehircilik Bakanı da açıkça söylemiştir.

   17 Aralıkta başlayan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu , iktidar tarafından, her türlü girişim yapılmak suretiyle, üzeri örtülmeye çalışılıyor.

    Savcı Muammer Akkaş'ın yaptığı açıklama ise yargı bağımsızlığı açısından tüyler ürpertici bir gelişmedir.Yürütülmekte olan bir yolsuzluk operasyonunda savcının talimatına rağmen emniyet tarafından harekete geçilmemiştir. Yeni atanan eski vali yeni İstanbul Emniyet Müdürü Selami gerçek bir Tayyip yandaşı çıktı.Selami'ye hatırlatırım, sen bürokratsın,siyasetçi değil,savcının verdiği talimatı yerine getirmek/getirtmek zorundasın.
   
    Şu sıralar Cumhurbaşkanı olayları izlemekle yetiniyor.Çankaya'dan manzara güzel herhalde.

   Başbakan da dış güçlerin, paralel devletlerin,çeşitli örgütlerin hükümete komplo kurdukları iddiasıyla kendisini savunmaya çalışıyor.Halkı yönetmenin en büyük anahtarının korku olduğunu düşünen başbakan,bu dış güçlerin yaptığı bir operasyon diyerek halkı korkutarak kendi tarafına çekmeye çalışmaktadır.Başbakan komplo komplo dedikçe kendimden korkuyorum.En sonunda halkın önüne çıkıp hükümete komplo kuran benim diyeceğim.

   Halbuki kazın ayağı öyle değildir. 11 yıldır devam eden yolsuzluklar AKP cemaat ile ters düşünce ortaya çıkmaya başlamıştır.

   Cemaati devlet kadrolarına yerleştiren de bizzat AKP'dir.Daha sonra ne olduysa hocasını da satan Tayyip,şimdi cemaate devlet içine yerleşmiş çeteler demeye başlamıştır.

   Şu noktayı anlamak çok zor: Bir iktidar yolsuzluk operasyonu yapan savcı ve polislere neden tavır alır?Neden savaş açar? Cevap çok basit:Başbakan,oğlu ve yakın çevresi bizzat iktidar gücünü kullanarak haksız kazanç ve/veya çıkar elde etmişler ve/veya haksız kazanca göz yummuşlardır.Başbakanın tüm mücadelesi bu yüzdendir.
  
    Bağımsız olması gereken yargı, yasamayı ve yürütmeyi denetleme görevini anayasadan almıştır.Yargıyı işlemez hale getirmek bir anayasal suçtur.
   
 Hukuk bizzat yürütme ve başbakan tarafından çiğnenmekte,mahkemeler,savcılar ve emniyet görev yapamaz konuma düşürülmektedir.

  Demokrasi ve hukuk devleti,kuvvetler ayrılığı,adalet birbirleri ile iç içe geçmiş kavramlardır ve birbirlerini tamamlarlar.Hukuku işlemez hale getirirseniz ise hepsi çöker.Hukuk hepsinin temelidir.Hukuk adaleti sağlayan bir temeldir ki zaten devletin kuruluş sebebi adalettir.Hukuk kişilerin çıkarları için işlemez hale getirilemez. Bir başbakan kendini aklayabilmek için soruşturmaları önlemeye çalışıyorsa adalete olan güven sarsılır ve piyasalar allak bullak olur ve kaos başlar.

  İçinde bulunulan ortam bundan ibarettir:Kaos,komplo değil.
   

    
   
  
    
   
   

25 Aralık 2013 Çarşamba

İSTİFA KÜLTÜRÜ

Bugün Zafer Çağlayan,Muammer Güler ve Erdoğan Bayraktar istifa ettiler. Zafer Çağlayan ve Muammer Güler sadece bakanlıktan istifa ederlerken, Erdoğan Bayraktar hem bakanlıktan hem de milletvekilliğinden istifa ederek onurlu bir duruş sergilemiştir.Diğerleri talimatla başbakanın emriyle bakanlıktan istifa edip,milletvekilliğinden istifa etmemişlerdir.

  Erdoğan Bayraktar'ın istifası son derece önemlidir.Bizim 23 aralık tarihli bir önceki yazımızı teyit etmiştir.Erdoğan Bayraktar istifa açıklamasında şunları kaydetmiştir:Soruşturmaya konu imar planları başbakanın talimatıyla yapılmıştır.Başbakan da istifa etmelidir. Erdoğan Bayraktar başbakanın da işin içinde olduğunu ima etmiştir.

  Başbakan hala bunun bir komplo olduğunu dış güçler faiz lobisi,gezi lobisi ve çeşitli odaklarca yapıldığını iddia etse de,olayların gelişimi ve savcıların sunduğu kanıtlar,iktidar gücünün yandaş zenginler yaratmak için kullanıldığına işaret ediyor.

  Bu yolsuzluk olayı cemaat ile olan bir çatışmadan dolayı ortaya çıkmış olabilir fakat ortada bir yolsuzluk olduğu kesin.Ben ustayım,iyi siyasetçiyim diyorsan düşmanlarının eline koz vermemelisin.Şimdi ortaya çıkan bu yolsuzluk iddialarını örtbas etme gayreti içinde bulunan bir hükümet var. 3 bakan geç de olsa kurban edildi. Günah çıkartıldı.Fakat ahlaken başbakanın da istifa etmesi gerekmektedir.Bakanlarının bütün işlemlerini denetleyebilme yetkisine sahip başbakanın böyle bir yolsuzluk olayından haberdar olmaması gibi bir ihtimal söz konusu değildir.Kaldı ki bütün göstergeler başbakanın da işin içinde olduğu yönündedir.

 Yolsuzluk iddiaları  ülke ekonomisine büyük zarar verdi ve bunun tek sorumlusu hükümettir.Kriz yönetilememiş,istifalar geç verilmiş,başbakan beklenen ve istenen açıklamaları yapamamış ve bunun bir komplo olduğunu öne sürmüştür.

  Başbakan önce bakanları korumaya çalışmış sonra da olayın büyümesi üzerine bakanlardan istifaları istenmiştir.Bir yandan da hükümet soruşturmanın engellenmesi için bütün girişimleri yapmıştır ve yapmaya da devam etmektedir.Çünkü daha önce de belirttiğimiz üzere ve Erdoğan Bayraktar'ın da istifa açıklamasında teyit ettiği gibi olay başbakana kadar gitmektedir.Olayın ucu başbakana kadar gitmese 17 aralık günü soruşturmada adı geçen tüm bakanların istifası alınır ve soruşturmanın derinleştirilmesi engellenmeye çalışılmazdı.Emniyet mensuplarına ve savcılara dokunulmaz ve yönetmelik değişikliğine falan da gidilmezdi.Bilindiği üzere şu sıralar  soruşturmayı yöneten savcılara soruşturma açılması HSYK gündemindedir.

  Şu halde etik olan başbakanın istifasıdır.Bilindiği üzere başbakanın istifası ile hükümet istifa etmiş sayılır ve cumhurbaşkanının meclis içinden görevlendirdiği milletvekili tarafından yeni hükümet kurulur veya meclis erken seçim kararı alabilir.

   Sonuç olarak demokratik hukuk devletlerinde istifa bir yenilgi değil, bir kültürdür.Çünkü bir yöneticiden sonra diğer yönetici göreve gelir.


  
   

23 Aralık 2013 Pazartesi

RÜŞVET YOLSUZLUK RANT

Ülkemiz son zamanlarda bir siyasi keşmekeş yaşıyor.Bakanlar kurulu üyelerinin yolsuzluklara adlarının karışması ile başbakan dahil tüm hükümetin paçaları tutuştu.

  Oğlu tutuklanan ve ses kayıtlarına göre olaylardan haberdar olduğu anlaşılan İçişleri bakanı emniyet teşkilatında tabiri caizse ''katliam'' yaptı.Soruşturmayı yürüten emniyet müdürleri görevlerinden alındı. İstanbul emniyet müdürü görevden alındı ve yerine çok komik bir isim atandı:Aksaray valisi.Eski Aksaray valisi ,yeni İstanbul emniyet müdürü ilk açıklamasında ''Emniyet teşkilatına yabancıyım.İşi öğrenmeye çalışıyorum''Tarzında açıklamalar yaptı.Görevden alınan emniyet müdürü işinde son derece başarılıydı.20 milyon nüfuslu İstanbul'a,Aksaray'da  1 yıl valilik yapmış adamı, emniyet müdürü diye atamak,20 milyon İstanbulluyu tehlikeye atmaktan başka bir şey değildir.

  Öte yandan oğlu tutuklanan İçişleri bakanı adli kolluk yönetmeliğini CMK ve Anayasa'ya aykırı olarak değiştirdi.Emniyet teşkilatında bütün müdürlerin yerini değiştirdi.Savcı tarafından ifadeye çağrılan istihbarat şube müdürü ifadeye gönderilmedi.

  Tüm bu olanlardan sonra nasıl bir hukuk devleti içinde yaşadığımızı anlamak çok zor.Hükümet soruşturmanın yönünü değiştirmek için elinden gelen her şeyi yapıyor.Çünkü söz konusu 3-4 bakan değil,tüm hükümet,Ali Ağaoğlu'nun yolsuz ruhsat işlerini başbakanın talimatı ile yaptırdığı telefon kayıtlarında var.(Ankara'da bir desteğin yoksa zengin olmak zor)Ağaoğlu'nun nasıl zenginleştiği açığa çıkıyor.İş hayatının altın kuralı:rüşvet,torpil.

  Öte yandan 30 yaşına gelmemiş Reza Zarrab'ın milyar dolarlarla nasıl oynadığı ortaya çıktı.

  Ali babacan,operasyonun faturasının 20 milyar dolar olduğunu, operasyonun ülke ekonomisine ve hükümete karşı yapıldığını belirtti.Ali babacan kusura bakmasın ama savcılar ve emniyet görevlerini yapmakla mükellefler.Ülke ekonomisi etkilenmesin, siz rahat rahat malı götürün diye emniyet ve savcılar yolsuzlukları ortaya çıkarmayacaklar mı?

  Hükümetin operasyona karşı aldığı tavır son derece düşündürücü.Polis yolsuzluğa karşı operasyon yapıyor ve hükümet bunu engellemeye çalışıyor.Böyle şey olur mu?Madem adalet diyorsun,kalkınma diyorsun,adı karışan bakanların istifalarını al,aklanın gelin de.Emniyet müdürleri ve savcılar görevlerini yapsınlar.Hiç kimsenin sesi çıkmazdı. Ama hükümet yapılan bu yolsuzluk operasyonuna karşı beklenmedik bir tavır içine girdi.Yolsuzluk operasyonu yürütme ve yasama erklerinin tüm gücüyle durdurulmaya çalışılıyor.Bunun da tek açıklaması var:Başbakan dahil, tüm hükümet bu yolsuzluk,rant ve rüşvet işinin içindedir.

  Biz vatandaşlar olarak adalet istiyoruz.Bu halk tüyü bitmemiş yetimin hakkına el uzatanları bu devletin başında tutmaz.

  Son söz:Adalet istiyoruz.
  

20 Aralık 2013 Cuma

BÜYÜK RÜŞVET

Büyük rüşvet  operasyonu başladı.Operasyon 14 aylık çok gizli bir teknik takibin ardından ansızın gözaltılarla başladı.3 bakanın oğlu tutuklanma talebiyle mahkemeye sevkedildiler.Operasyondan gözaltılar olup bittikten sonra haberdar olan hükümet derhal operasyona operasyon ile karşılık verdi.Öncelikle operasyonu yöneten şube müdürleri görevden alındı.İstanbul emniyet müdürü görevden alındı.Yerlerine yeni atamalar yapıldı.Operasyonu yönlendiren savcılar görevleri başında olmalarına rağmen devre dışı bırakıldılar.Soruşturmanın derinleştirilmesi engellendi.Soruşturmanın derinleştirilmemesi adına -basına yansımadı -fakat MİT harekete geçirildi.Hükümet derhal yargıya ve emniyete müdahale çalışmalarına başladı ve skandalı örtbas etmeye çalışıyorlar.AKP bir hukuk devletindeki tüm dayanakları yıkarak soruşturmayı engellemeye,paçayı kurtarmaya çalışıyor. 

  Hükümet kanadı ''Böyle bir operasyondan neden bizim haberimiz yok?'' açıklamalarıyla mağdur edebiyatı başlattı.Hükümet üyelerinin böyle bir operasyondan haberdar olmamaları çok doğru,çünkü haberleri olsa engellerlerdi.Çünkü iş hükümete dokunmuştur.AKP'li 3 bakanın rüşvet çetesi içinde oldukları 14 aylık gizli takip süresince ortaya çıkmıştır. Adı karışan bakanların halen istifa etmemeleri büyük talihsizliktir.

  AKP iktidarının yolsuzluklarla mücadele yöntemi yolsuzlukları gizlemek ve örtbas etmektir.Deniz feneri skandalı örtbas edildi.Şimdi de büyük rüşvet operasyonu örtbas edilmeye çalışılıyor.

  Hükümetin başının hükümet içindeki rüşvetçilerden haberdar olmaması olanaksızdır. Hükümetin derhal istifa etmesi gerekmektedir.Sen başbakansan 3-4 bakanın malı götürüyorsa ve senin bundan haberin yoksa hatta haberin var da sesini çıkartmıyorsan başbakanlık koltuğunu işgal etmenin hiçbir mantığı yoktur.

   Hükümetin istifa etmeyeceği ve işi cemaatle çatışma noktasına götüreceği ise çok açık ve öngörmek çok da zor değil.2014'teki seçimler çok gergin ve cemaatin de içinde bulunduğu bir güç savaşının içinde geçecek.Bu güç savaşından Türkiye ekonomisi ve halk çok büyük zarar görecektir.

   Hükümetin   istifası memleket için en hayırlı çıkış noktasıdır.
   

17 Kasım 2013 Pazar

GAVAT

Bu memlekette ne oluyor anlamak pek mümkün değil.Önce boyalı vali sahne aldı . Tayyip'ten aldığı güçle kasım kasım kasılıp, memlekette vatandaşlara karşı devleti ve hükümeti temsil eden vali kendisini yuhlayan ve bela kaza okuyan vatandaşlara  gavat dedi.''Allah belanı versin diyen gavatı alın'' dedi. Halkın bir valiyi yuhlaması kolay görülen bir şey değildir. Ancak bu vali hem de 10 kasım törenlerinde yuhlanıyorsa ve istifa etmek yerine halka gavat deyip halen görevi başında duruyorsa  kösele gibi surat var demektir.    
    Hükümet bu valiyi görevden almıyorsa biz artık bu ülkede hiçbir demokrasiden,hukuk devletinden, kanundan, anayasadan  söz edemeyiz.

  Gerçi bunları küfüre Tayyip alıştırdı.Tayyip devletin başında 2002'den beri küfür edip önüne gelene sövüyor.Kameraların önünde ettiği küfürler bir yana, kameraların olmadığı yerde neler söylüyor, allah bilir.Başbakan küfür ediyor diye bütün devlet erkanı ve bürokratlar (yalakalıktan mıdır,nedir?)küfür etmeye başladı.

   Öte yandan biji kürdistan naraları arasında yavşak Barzani'yi ağırlayıp altın şov yapan başbakana sormak lazım nereden geliyor bu değirmenin suyu?400 adet yarım altın,kuyumcu musun  be kardeşim?Sen ne iş yapıyon ?

    Bir aralar başbakana has....tir diyen Osman Baydemir artık yavaş yavaş kurulan Kürdistan'a binaen Tayyip'le iyi geçinip kolkola girmeye başladı.

  Bu hükümetin memleketi bölme çalışmaları yaptığı artık tamamen açığa çıkmıştır.Tayyip'in eşbaşkanlığını yaptığı Büyük Ortadoğu Projesi hızlandırılarak  uygulanıyor.Başbakanın çözüm süreci dediği şey aslında Türkiye'nin bölünmesinden başka bir şey değildir. Bu hükümetin artık Türkiye'yi yönetme şansı kalmamıştır.
  

8 Kasım 2013 Cuma

HANEYE TECAVÜZ

Nur topu gibi bir tartışmamız daha oldu.Milletin yatak odasında neler yaptığı ile çok yakından ilgilenen AKP hükümeti,3-5 çocuk mevzusundan sonra bu kez de kızlı-erkekli mevzusunu toplumun gündemine soktu.

  Gezi parkı ve ODTÜ olaylarından sonra üniversite öğrencilerinden nasıl intikam alması gerektiğini düşünen başbakan kızlı-erkekli olarak tarif edilen dahiyane bir formül ortaya attı.Böylece topluma ahlak aşılanacak ve üniversite öğrencileri toplum tarafından baskı altına alınacak.Üniversite öğrencilerinin yaşam alanları daraltılacak,bu öğrenciler korkutulup sindirilerek siyasetten uzak durmaları(yani hükümete muhaliflik yapmamaları) sağlanmış olacak.

   Şu bir gerçek ki AKP'nin oy potansiyeli toplumun eğitimsiz kesimidir. Toplumun eğitimli kesimi ise hükümete muhaliftir. Bunun en basit örneği üniversite öğrencileridir.Tayyip'in dahiyane kızlı-erkekli formülü ile büyük bir muhalif güç olan ve propaganda yapabilen üniversite öğrencileri sindirilmek istenmiştir.

  Hükümet  bizzat başbakan aracılığıyla haneye tecavüz etmiştir.Türkiye'yi nereye götürmek istediği kademe kademe ortaya çıkan Tayyip hükümeti,bundan sonra iktidarı rüyasında görür.
  

16 Ekim 2013 Çarşamba

BALYOZ,BALTA,ÇEKİÇ,KESER

Yargıtay da Balyoz davası sonuçlandı.Bu ülkeye adam gibi hizmet etmiş 237 üst rütbeli askerin cezaları onandı. Yargıtay 9. dairesinin  hakimleri kararı oy birliğiyle aldılar. Bu ülkedeki hukuksuzluk bizzat adli yargının en üst mahkemesi tarafından tescil edildi.

  Cezaları kesinleşen subaylar ülkeye çok önemli hizmetlerde bulunmuş kişiler ,bir kere aynı zamanda milletvekili de seçilen,terörist başını yakalayıp Türkiye'ye getiren  özel harekatçı Korgeneral Engin Alan 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı.Engin Alan'ın hapiste olması bebek katilinin özgürlüğe kavuşturulmak istendiğinin en açık kanıtıdır.Engin Alan darbe mi yaptı? Herhangi bir darbeye teşebbüs mü etti?Millete hizmette ne kusur etti? Pardon ya törene geç kalmakta ısrarla inat eden başbakanı telefonla arayıp törene getirtti ve başbakan geldiğinde ayağa kalkmadı.Bu yüzden bizzat başbakanın da açıkladığı gibi cezasını çekiyor.

   Yine insansız hava aracı geliştirme işinde Türkiye'nin en yetkin ismi Korgeneral Beyazıt Karataş içeride.16 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
 Hava kuvvetlerinde uçak yazılımlarını türkçeye çeviren ve milli yazılım ürettiren Korgeneral Rasim Aslan 16 yıl,F-16 geliştirme projesinin sorumlusu Tuğgeneral Kubilay Baloğlu 16 yıl,Uzun Menzilli Silahlar Projesi’nin başındaki Albay Yusuf Volkan Yücel 16 yıl hapse çarptırıldılar. Bunlar sadece 237 değerli komutandan bazıları..

  Deniz kuvvetleri komutanlığına bakarsak donanmanın en önemli isimleri içeride.Bazı komutanlarda sırf silah arkadaşları içeride olduğundan istifa ettiler.Komuta kademesi bu durumdan önemli ölçüde etkilendi.Deniz kuvvetleri araştırma merkezindeki birçok subay hapiste ki bu deniz kuvvetleri 1960 tan beri kendi denizaltısını, gemisini, fırkateynini kendi yapıyor.

    Balyoz davası askeriyeye çok önemli bir darbe vurmuştur.Çok yetenekli komutanlar yok yere hapse atılmışlardır.Ortada hiçbir suç yoktur. Ortada bir darbe ya da darbe girişimi yoktur.Bu insanlara yapılan vicdansızlıktır, vefasızlıktır.4 ay hapis yattı diye millete kin kusan, her yerde söyleyen başbakan bir seminere katıldılar diye hapse atılan bu adamları niçin korumuyor?Bunu kendine sormalıdır.Çünkü bir gün adalet, başbakanın kendisine de lazım olacaktır, fakat korkarım o gün çok geç olacaktır.

  Oslo görüşmeleri sebebiyle savcılık tarafından ifadeye çağrılan Mit müsteşarı Hakan Fidan'ın ifade vermesi hükümetin 1 gün içinde yaptığı bir kanun değişikliğiyle engellenmişti.Çünkü Hakan Fidan konuşsaydı hükümetin pkk'yla nerede ne zaman ve neleri konuştuğu hangi pazarlıkları yaptığı ortaya çıkacaktı.Hakan Fidan'ın ifade vermesi kanun değişikliğiyle engellendi.

 Bu durum bu ülkede adaletin olmadığının çok açık kanıtıdır.Her şey Tayyip ve yalakaları tarafından, Tayyip için yapılıyor.

   Şayet Tayyip allah bir dese ben inanmam.Kimsede inanmasın, bu adam bu ülkeyi parçalamak konusunda kesin kararlı. Büyük planda görünen şu, ileride olabilecek olan gelişmeler öncesinde ordu sindirildi. Yetenekli ve gelecek vadeden komutanlar ağır hapis cezalarına çarptırıldılar.Geriye ordunun başına kara kuvvetleri komutanlığı yapmadan getirilen eyvallahçı Necdet Özel kaldı.

 Ülkemizde adaletin a'sı kalmamıştır. Ne kadar gazeteci varsa kovdurulmuş, ne kadar komutan varsa hapse atılmış,ne kadar yalaka varsa da çok önemli görevlere getirilmişlerdir.Ordu ve yargı dahil bütün devlet organları tahrip edilmiştir.Hükümetin politikalarına muhalefet eden herkes darbecilikle suçlanmıştır.

 Bu gün başbakanın bizzat meclis grup konuşmasıyla harekete geçen savcılara şahidiz. Oysa ki anayasamıza göre hakim ve savcılara hiç kimse emir ve talimat veremez.Bu gün görünen o ki bu ülkedeki hakim ve savcılar yürütmeden emir alıyorlar.Bunun da temeli 2010 anayasa değişiklikleriyle atılmıştı.

 Zaten son çıkan demokrasi! paketi ile 1 saatte demokratikleştirilen Türkiye, 1920'lerde Türklere kabul ettirilemeyen Sevr anlaşmasını bizzat hükümet eliyle kabul etmiş bulunmaktadır.

  AKP üyeleri ve AKP'ye oy atanlar hariç, tüm Türk milletinin kurban bayramını kutlarım.
  
   
  
   

6 Ekim 2013 Pazar

BOMBALI HEDİYE PAKETİ

Başbakan dolandırıcı pazarlamacı edalarıyla millete bombalı bir paketi çiçeklerle pazarladı.Paket 2014'teki seçimlere yönelik bir ön hazırlık hamlesinden başka bir şey değil ve aynı zamanda siyasi olarak Türkiye'nin geleceğine çok olumsuz etkilerde bulunabilecek bir hata ve yıkılma dönemindeki Osmanlı'nın yaşadığı ikilikleri tekrar canlandıracak bir uygulamadır.Örneğin farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda yapılabilmesini tartışmaya açmak bile tarihi bir hatadır ve kültürel bölünmeyi destekleyen bir uygulamadır.Bir ülkenin farklı bölgelerinde farklı dillerde ve lehçelerde propagandalar yapılırsa o ülke bölünür.Ülkenin bir tarafı diğer tarafını anlayamaz ve kültürel bölünme siyasi ve fiziksel bölünmeyi getirir.

  BOP eşbaşkanı başbakan Türkiye'yi nereye götüreceği belli olmayan kasıtlı siyasi hatalarına ısrarla devam ediyor.PKK ile yapılan pazarlıkların bir sonucu olan bu madde Türkiye Cumhuriyetinin birlik ve beraberliğinin altına dinamit koyan bir maddedir.Ve hükümetin ileride yapmak istediklerini ortaya koyan bir ön aşama, bir  hazırlık hamlesidir. Neyse ki böyle bir madde meclisten geçse bile anayasa mahkemesince iptal olacağı kesindir.Çünkü böyle bir maddenin hayata geçmesi için 1982 anayasasının tüm maddeleri değişmek zorundadır.

  2014'teki seçimlerde Çankaya'ya çıkma hazırlıkları yapan başbakan aynı zamanda kendisinin ve partisinin siyasi geleceğini böyle bir paketle güvence altına almaya çalışıyor.

   Siyasi partilerde eşbaşkanlık saçmalığı,parti içi kurumsallaşmayı ve demokratikleşmeyi sağlayamayan siyasi partilerin bir nevi kamuflajıdır.Siyasi parti genel başkanlarını parti içi diktatör yapan siyasi partiler kanununa hiç kimse değinmiyor.Çünkü parti içi demokratikleşme demek,başbakanın siyasi geleceğini olumsuz etkileyebilir.Her demde hayatın bir risk olduğunu ekonominin ve siyasetin bir risk olduğunu vurgulayan başbakan kendi siyasi geleceği açısından hiçbir risk almıyor ve kendi siyasi geleceğini düzenleyen bir takım maddeleri demokratikleşme paketi olarak açıklıyor.

  Bu paket ülkemizin sorunlarını görmezden gelen dışı boyalı ve çiçekli fakat içinde bomba olan bir sahtekarlık paketidir.Bir seçim hazırlığıdır.Başbakanın ve AKP'nin  siyasi geleceğini düzenlemeye yönelik bir saçmalıklar paketidir.Bu yüzden paketin içindeki diğer maddelere değinmeyi bile gerekli görmüyorum.

  Seçimlerde oy istemeye yönelik bu paket ayrıca AKP seçmenini kemikleştirmeye yönelik bir taban toparlama çalışmasıdır.İktidar, meclisteki çoğunluğunu kullanarak 2014 seçim hamlelerine kırmızı kurdelalarla  başlamıştır.Pakette Türkiye ve Türk halkı değil,AKP ve AKP seçmeni ve AKP'nin siyasi geleceği gözetilmiştir.Vatandaşın esas sorunları yine görmezden gelinmiştir.Vatana millete hayırlı olsun.
   

13 Eylül 2013 Cuma

TÜRK SİYASET STRATEJİLERİ

Arkadaşım, şimdilerde moda oldu .Her parti siyaset akademisi açıyor. Böyle akademi makademi bitirmeye gerek olmadığını düşündüğümden,Türkiye'de işe yarayan siyaset stratejilerini sizlerle paylaşmaya karar verdim. 3-5 ay akademiyle uğraşacağına, gel, ben sana 1 sayfa yazıda Türk siyasetinde öne çıkmanın inceliklerini anlatayım.

 1- Siyasi parti kurmak ve seçimlere girmek çok para ister. Sen sade bir vatandaşsan eğer bu kadar çok parayı zor bulursun.Hemen masonlara ya da cemaatlere yakın durup onlardan para desteği sağlamalısın.Kurulu bir siyasi partide siyaset yapacaksan, iyi derecede yalaka olman, şöhret veya paraya sahip olman gereklidir.

2- Bir siyasi parti kurduysan ve seçimlere girmeye karar verdiysen,öncelikle çok iyi bir yalancı olabilmen lazımdır.Türkiye'de şartlar her an değiştiğinden, seninde sürekli değişmen lazım.Örneğin, bir televizyon programında 'Başkanlık sisteminin gönlünde yattığını' söyleyip,yine aynı programda 'ben öyle birşey demedim' diyebilmelisin.Fırıldak gibi olmalısın.

3-Türk halkının acıma duygusu çok kuvvetlidir.O yüzden sürekli mağdur olmalısın.Sen doğmamışken yapılan darbenin bile sana karşı yapıldığını iddia etmelisin.Hatta senin baban bile doğmamışken olan olaylardan mağdur olabilmelisin.Mümkünse mağduriyetini edebi bir dille ifade etmelisin. Şiir falan okumalısın.

4-Her yerde gözyaşı dökebilmelisin.Sürekli ağlamalısın. Halkın mantığına değil, duygularına hükmetmen lazım.

5-Halkımızın %99'u müslüman olduğundan her cuma gazetecileri toplayıp, Cuma'ya gitmen gerekiyor.Halk namazında niyazında adamları sever.Mümkünse her hafta farklı bir camiye git.

6-Muhalefeti veya iktidarı eleştireceğine onların yaptıkları her işi şeytani olarak nitelendir.

7-Konuşmalarında  Kuran-ı Kerim'den ayetler oku.

8-Hakkında olumsuz iddialar varsa 'ispatlamayan şerefsizdir' de.İspatlarlarsa, şerefsizlikten kurtulurlar. Sana bişey olmaz,sen aynen devam edersin.Bu arada iddiada bulunanlar,ispat ile uğraştıklarından,sen gündemi değiştirip, parsayı toplarsın.

9-Bir şey biliyorsan 'Açıklayın, yoksa biz açıklarız' diye herkesi tehdit et. Bu stratejinin sebep ve amaçlarını bilmesem de işe yaradığına eminim. 

10-Çözemeyeceğin sorunlar varsa,onları görmezden gel. Yokmuş gibi yap.Örneğin;işsizlik,kadına şiddet,terör,yoksulluk,konut sorunu vb.  şeyleri görmezden gel.
  
 11- Çok sıkışırsan ,vatandaşa 'Artistlik yapma lan.Ananı da al git' diyeceksin. Bu strateji çok işe yaradı. Halk 'O da bizden biri, o da bizim gibi'diyerek bağrına basar.Efsane olursun.

12-Seçimlerin  öncesinde terör örgütleriyle anlaşıp seçim sürecinde manipülasyon yapılmamasını isteyeceksin. Terör örgütü bu isteğini dinlemezse , teröre ateş püsküreceksin.Sonra seçimler bittikten sonra terörle müzakere ve istişare edeceksin.

13-Arada sırada attan düşeceksin. Attan düşerseniz,mağdur olursunuz. Bu da seçimlerde işe yarar. Daha sonrasında atı suçlarsınız.Bunun şahsınıza yapılan bir komplo olduğunu söylersiniz.At konuşamayacağından, bu durum mağduriyetinize bir zafer havası katar.

14-Çılgın matematik hesapları yapacaksınız. Halk matematik dehanıza inanacak.Örneğin; 2009 yılındayız. 2 ile 9 u al ,29, 2+9=11, şimdi 29 ile 11'i  al,topla, etti mi 40. Demek ki 40. yılımızda iktidarız gibi.

15-Çok konuşacaksın ama aslında hiçbir şey söylemeyeceksin.Söylesen de kimse bir şey anlamayacak.Ne söylediğin o kadar da önemli değildir çünkü. Ama neyi söylememen gerektiği çok önemlidir.

16-Her açılışa atlayıp kurdelayı keseceksin kardeşim. Mahallede dükkan bile açılsa gidip o kurdelayı keseceksin. Çünkü halk 'Aha açılış yapıyor ,demek ki adam çalışmış' diyecek.

17-İçinden çıkamadığınız bir olay olursa 'enkaz devraldık' edebiyatına başvurun.

18-Futbola ,magazine,diziye ,şans oyunlarına yatırım yapacaksın.Halk bunlarla ilgilenirken, sen yasaları meclisten geçireceksin.

19-Konuşma yaparken,kızıp köpüreceksin, bağırıp çağıracaksın.O kadar bağıracaksın ki yüzün kıpkırmızı olacak,damarların dışarı fırlayacak. Böylece halk diyecek ki 'Ulen bu adam galiba haklı,valla bak çok samimi konuşuyor.' Oylar sana doğru akmaya başlayacaktır.

20-Seçimden önce meydanlarda, 'Kim ne veriyorsa ben iki katını veriyorum' diyerek vaatte sınır tanımayacaksın.Nasılsa iktidara gelince, vaatlerini unutacağından, ne vaat ettiğin önemsizdir.

   Bir siyaset akademisinin sonuna geldik .Tüm stratejiler denenmiş ve Türk siyasetinde büyük başarı sağlanmıştır.
  

11 Eylül 2013 Çarşamba

KADINA KARŞI ŞİDDET VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ




Son  zamanlarda toplumumuzda öne çıkan durumlardan biri kadın cinayetleri ve kadınlara karşı şiddet hareketlerinin yaygınlaşmasıdır.Ben bir erkek olarak kadınlara gösterilen şiddetten tiksiniyorum ve kadınları her türlü cinsel,fiziksel,sözlü şiddete maruz bırakanları ve toplumun asli birer bireyi olan kadınları koruyamayan devletimizi,hükümetimizi ,polisimizi meclisimizi,savcılarımızı ,bu şiddette pay sahibi olan herkesi nefretle kınıyorum.

  Bu konuda söze başlamadan önce şu bilinmelidir ki,kadınlar toplumun asli bir parçasıdır,toplumun en az %50 sini oluştururlar.kadınların yok sayıldığı bir toplum yarım bir toplumdur, güçsüz bir toplumdur.Kadınlar yaşı ve mesleği ne olursa olsun,narin ve güzel yaratılışlı zarafet sahibi insanlardır ve hiçbir erkeğin kadına şiddet göstermek gibi bir hakkı yoktur,olamaz.

 Aynı zamanda kadınlar toplumun lokomotifi ve önemli bir parçasıdır.çünkü yaratılışları gereği bu dünyaya çocuk getirmek görevi onlara verilmiştir.    Kadın erkek hepimiz bir kadının karnında büyüdük,hepimizin bir annesi var ve ilk eğitimlerimizi hep annelerimizden aldık.Çünkü kadın çocuğuna ilk eğitimini verir.Dolayısıyla gelecek nesilleri yetiştirir.Bu durumda  kadın toplumun gelişmesinde temel asli bir parçadır. Sağlıklı nesiller yetişmesi için sağlıklı,mutlu, eğitimli kadınlar gerekmektedir.
  
  Maalesef devletimiz ,hükümetimiz kadın cinayetlerine ve kadınlara gösterilen şiddete seyirci kalmışlardır.Hiçbir somut çözüm önerisi getirememişlerdir.Kadına şiddetin önlenmesine seyirci kalan siyasi iktidar, gelen tepkileri dindirmek amacıyla,6284 sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair bir kanun çıkarmıştır.

 Bu noktada kadına karşı şiddetin sebepleri ortadan kaldırılamamıştır.Kadına şiddetin çözümü yanlış yerlerde aranmıştır.Sonuçları yaratan sebepleri ortadan kaldıramazsanız hiçbir sorunu çözemezsiniz ki kadınlarımız bir çözüm bekliyor.Kadına karşı şiddetin sebepleri nelerdir? Bir kadın neden şiddet görür ve neden kendini koruyamaz?

 Kadına karşı şiddetin tamamen ekonomik sorunlara dayandığını düşünüyorum.Bir kadın düşünün. ailesi tarafından evlendirilmiş,ev hanımı,çalışmıyor,geçimi için kocasına muhtaç ,kocasından şiddet gördüğü için ondan ayrılsa belki ailesi geri kabul etmeyecek,belki iş bulup çalışamayacak,ayrı bir ev tutamayacak,geçimini sağlayamayacak,toplum tarafından dul damgası yapıştırılacak ve peşinde bir sürü serseri dolaşacak.Bu sebeplerden kadın şiddet görmesine rağmen çoğu zaman sesini çıkaramayacak,ayrılamayacak ve şiddete boyun eğmeye mahkum olacak.Ekonomik özgürlüğünü kazanan kadınlar şiddet görmeyecektir.Ekonomik özgürlüğünü kazanmış kadınlar şiddet görseler bile kendilerini koruyabileceklerdir.

Bilindiği gibi üst gelir gruplarında kadına karşı şiddet çok nadir görülmektedir.Çünkü kadın eğitimlidir. Geliri vardır,işi vardır. Şiddet gördüğünde evliliği bitirebilecek gücü vardır. Koruma tutabilecek gücü vardır.Hukuki ve psikolojik yardım alabilecek gücü vardır.Toplumumuzda şiddet gören kadınlar genel olarak ekonomik gücü olmayan,eğitimi olmayan kadınlardır.

  Kadına şiddet çok önemli, ivedilikle çözülmesi gereken ve çeşitli sac ayakları olan karmaşık ve toplumsal bir sorundur.Kadına şiddet toplumumuzun diğer sosyal sorunları ile ilintilidir. Kadına şiddet sorunu çözüldüğünde yani kadına şiddet en aza indirildiğinde,toplumumuzun diğer sosyal sorunları da kendiliğinden çözülecektir.Kadına şiddetin olmadığı bir toplumda  gelecek nesiller güvence altında olacak,ülkemiz ağır bir yükten kurtulacak,ülkemizin gelişimine önemli katkılar sağlanacaktır.Aşağıda kadına karşı şiddet sorununa dair bir takım çözüm önerilerimi ilginize sunacağım.

KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

  Silahlanmanın önlenmesi:Ülkemizde çok fazla kişide ateşli silahlar vardır.Bu silahlanmanın önüne geçilmesi gerekmektedir.Bu silahların çoğu ruhsatsızdır.Eğer silahlanmanın önüne geçemezsek bu durum toplumsal faciaya sebep olacaktır.Her cinnet geçiren ailesini arkadaşlarını öldürecektir.Gazetelere göz atarsanız bunun hiçte abartılı olmadığını göreceksiniz ki her gün gazetelerde bu tür haberleri okuyoruz.

    Gelir dağılımında adaletin sağlanması:2012 itibarıyla ülkemizde kişi başına düşen milli gelir 10.000 dolar civarındadır.2013 itibarıyla net asgari ücret 773 tl'dir.773x12=9276 tl eder.Kişi başına düşen 10.000 dolar kimin eline geçiyor? Herkes kazanıyor mu? Hayır.Bozuk vergi düzeni ,miras ,popüler kültür, vahşi kapitalizm,yetenek farkları gibi sebeplerden ötürü, birileri çok kazanıyor, birileri az kazanıyor. Kazanamayan kadın şiddet görüyor ve bu şiddete karşı kendini koruyamıyor.

     Bir futbolcu 300.000 dolarlık arabaya binerken vatandaş Ahmet,Mehmet,Ayşe, Fatma tabanvay kullanıyor.Otobüse,metroya  yetişeyim derken,kasaptan,bakkaldan manavdan kaçarken 100 metrede  dünya rekoru kırıyor.Maalesef bu rekorlar noter onayı olmadığı için geçersiz kalıyor.

  Evlilik programı sunucusu 400.000 tl kazanırken ,vatandaş Ayşe asgari ücretle çalışabilirse şükrediyor.

 Gelir adaletli dağıtılamazsa şiddet gören Ayşe, Fatma kendini nasıl koruyacaktır? Parası olanlar kendilerini nasıl koruyorlar?

 İşsizlik: Doğal işsizlik oranına çekilmelidir.Şiddet gören Ayşe ,Fatma iş bulup çalışabilmelidir .Kendi ayakları üzerinde durabilmelidir ki kocasına muhtaç olmasın, geçim sıkıntısı çekmesin,şiddet görmesin.

  Konut sorunu çözülmelidir: Şiddet gören Ayşe konut sorunu çözülmezse ne yapacak? Nereye gidecek? Nerede kalacaktır?Kadın konukevleri yalnızca geçici bir çözümdür.Ülkedeki konut sorunun çözülmesi gerekmektedir.

   Kadınlara siyasette yer verilmelidir: Ülkemizde kaç tane kadın siyasetçi var? Bakanlar kurulunda kaç tane kadın var? Bu kadınların hakkını kim savunacak?Kadınlar siyasi karar mekanizmasına katılabilmelidir.Bakanlar kurulunda daha fazla kadın yer alabilmelidir.TBMM'de daha fazla kadın yer alabilmelidir.

  Eğitim :Kız çocuklarının eğitimine gereken önem verilmelidir.Gerekiyorsa meslek eğitimi verilmelidir.Okullarda kadınların toplum açısından ne kadar önemli oldukları ders olarak okutulmalıdır.

   Hukuk: Ceza kanununda kadına karşı şiddetin cezaları ağırlaştırılmalıdır . Erken yaşta evlilik, aile onayı olsa bile,kesinlikle engellenmelidir.Taciz,tecavüz gibi suçlar hiçbir şekilde cezasız kalmamalıdır.Resmi nikahtan önce,imam nikahı kıyılması engellenmelidir.

   Sivil toplum örgütleri: Sivil toplum örgütlerinin kurulması teşvik edilmelidir.

   Aşiretler:Aşiretler ortadan kaldırılmalıdır ki,aşiret meclisi töre adı altında kadın öldürme kararı almasın.

  Kadına karşı şiddetin önlenmesi bir zihniyet değişimi ile olacaktır.Bu zihniyetin değişimini sağlamak ise eğitim,hukuk,siyaset,ekonomi gibi alanları yeniden yapılandırmakla olacaktır.

6 Eylül 2013 Cuma

SURİYE MACERALARI

Erdoğan ve Davutoğlu'nun Suriye maceraları tüm hızıyla devam ediyor.''Suriye rejimine karşı kurulacak her türlü koalisyona dahil olmaya hazırız'' diyen Erdoğan'ın böyle bir koalisyon kurulacak mı?Bu koalisyonun amacı ne olacak? gibi soruları soramadığı,  anlaşılıyor.Türkiye Suriye'ye karşı kurulacak her türlü koalisyona gözü kapalı girecekse eğer, bu ülkede neden meclis vardır?Neden seçimler yapılmaktadır?

 Başbakanımızın eski kardeşi Esad'ın kimyasal silah kullandığı iddia ediliyor.Esad'ın kimyasal silah kullanması için aklını kaybetmesi gerektiğini düşünüyorum.Çünkü Obama 21 Ağustos'ta yaptığı açıklamada Suriye'de kimyasal silah kullanılması halinde müdahale edeceklerini açıklamıştı.Kaldı ki Esad'ın kimyasal silah kullanıp kullanmadığını raporlamak amacıyla Suriye'ye giden BM denetçileri, Esad tarafından ülkeye kabul edilmişlerdir.(BM raporunun ABD tarafından manipüle edileceği açıktır.)
  Bir de şu var ki Suriye'de kimyasal silah kullanıldıysa eğer bu silahların kimler tarafından Suriye'ye gönderildiği de önem arz edecektir.

ABD'nin Suriye'ye operasyon yapması halinde bölge ülkelerinin de olaya dahil olması ve Suriye,İran, Çin,Rusya bloğu ile batı bloğunun karşı karşıya gelmesi muhtemel olacaktır.Batı bloğunda ise durumlar karmaşık. İngiltere parlamentosu kimyasal silah kullanıldığı kesinleşmeden Suriye'ye girmeyi reddetti. Almanya'da taraf olmayacağını açıkladı.İngiltere ve Almanya'nın dahi bu kadar çekingen kaldığı bir konuda sayın başbakanımızın eski kardeşine karşı savaşa girmeyi çok istemesi gerçekten düşündürücüdür.

   ABD'nin operasyonunun sınırlı olacağını defalarca vurgulayan Obama'nın açıklamalarına güven olmayacağını belirtmek istiyorum.ABD saldırısına İran Çin Rusya ve Suriye tarafından bir karşılık gelmesi halinde ABD maliyeti çok büyük olacak olan bir savaşa girmiş olur.Suriye konusunda başlangıçtan beri taraf olan Türkiye ise bu savaşa kendiliğinden dahil olmuş olur.Şu nokta çok iyi düşünülmelidir:İran ve Suriye ile komşuyuz.Komşularımızla girişeceğimiz bir savaş bizim açımızdan çok maliyetli olabilir.Sivil vatandaşlarımızın zarar görmesi söz konusu olabilir.Bölgede oluşacak bir savaş tehlikesi bile ekonomiyi alt üst edebilir.

  Suriye'ye yapılacak operasyon Türkiye'ye hiçbir şey kazandırmayacaktır.Fantezi dünyalarında savaş kahramanı olma hayalleri kuran Davutoğlu ve Erdoğan,iyi düşünmelidirler.Dış politikamızın esası ''Yurtta sulh ,Cihanda sulh'' ilkesine dayanmaktadır ve Atatürk'ün dediği gibi millet hayatı tehdit edilmedikçe savaş bir cinayettir.

  Suriye'deki iç savaşın bitirilmesi için ciddi bir siyasi stratejiye ihtiyaç vardır.Her türlü askeri müdahale bölgede geri dönüşü olmayan gerginliklere yol açabilir.

  Ayrıca müslüman ülke Suriye'nin karşısına hristiyanlarla birlikte  çıkmak ne kadar mantıklıdır?Davutoğlu ve Erdoğan haçlı ordularının komutanlığını mı üstleneceklerdir?Mavi Marmara saldırısını gerçekleştiren İsrail ile aynı safta mı yer alacağız?Bunlar önemli ve stratejik sorulardır.Bu soruların sorulması gerekmektedir. Aksi takdirde bu sorular tarih tarafından sorulacaktır.

   Aynı zamanda Türkiye'nin bu çapta bir savaşa girmesi durumunda pkk bu durumdan faydalanma yoluna gidebilir.

 Çok duygusal olan,kızdığında eyy BM,eyyy Esad falan diyerek yeri göğü inleten başbakanımızın dış politikada şaka olmayacağını duygusal hareket edilemeyeceğini görmesi gerekmektedir.

   Sonuç olarak Suriye'de iç savaşı bitirmek yönünde,barış yönünde atılacak her diplomatik veya siyasi adım uluslararası toplum ve tüm taraflarca olumlu karşılanacaktır.Fakat iç savaşı bitirmek adına değil de bir takım çıkarlar uğruna iç savaşa taraf olacak her askeri müdahale tepki görecektir.

20 Ağustos 2013 Salı

PATLAMIŞ VEYA HAŞLANMIŞ MISIR

   Mısır da darbe +katliam yaşanırken olayda söz konusu olan hiçbir aktör suçsuz değildir.Sisi askeri darbe yapmıştır.  Dış güçlerin desteğini almıştır. Sisi açıkça vatana ve halka ihanet etmiştir.

  Mursi demokratik bir seçimden sonra iktidara gelmiş, uluslarası iktisadi ve siyasi olayları okuyamamış müslüman kardeşlerin araç ve amaçlarına sıkı sıkıya bağlı kalmış, muhaliflerin endişelerini görmezden gelmiş ve baskıcı bir yönetim izleyip darbeye kucak açmıştır. Şimdilerde mağduru oynamaya çalışmaktadır.

  Elbette ki darbe hiçbir zaman haklı görülemez.Zaten Mısır'da askeri darbe yapanlar aynı zamanda katliam da yapmışlardır.Mısır demokrasi tecrübesinin olmamasının bedelini cahil siyasi ve askeri aktörlerin yanlışlarıyla ağır biçimde ödemektedir.Mursi illaki devrilmeliydi fakat siyasi yollardan, sandıkla devrilmeliydi. Askeri darbeyle değil. Şimdi askeri yönetim yeni bir anayasa yapıp demokratik seçimlere gitse bile Mursi veya Mursi'nin türevleri mağdur edebiyatı ile yine iktidara geleceklerdir ve belki bu yeni iktidarı da bir darbe veya darbe benzeri bir olay bekliyor olacaktır.

   Türk dış politikası Mısır'daki olaylar konusunda yanlış bir tavır almıştır. Demokratik yollardan iktidara gelip baskıcı bir yönetim sergileyen Mursi değil,demokrasi desteklenmeliydi.Davutoğlu veya Türk dış politikasını belirleyen hangi cahil kimselerse, Mursi eşittir demokrasi deyip illa Mursi'yi desteklemek yanlış bir politikadır.Mısır'da Mursi değil, demokrasi desteklenmelidir.Askeri yönetimin çekilmesi ve bir an önce demokratik seçimlere gidilmesi yönünde çalışılmalıdır.

    Mısır'da darbe engellenememiştir ve muhtemel ki dış politika yapıcılarımız Mısır'da gerçekleşen darbe sonucu bütün hesaplarını yeniden yapılandırmak zorunda kalmışlardır ama bu hesaplar hala yapılandırılamamıştır.Mısır'da darbe olacağı hesaplanamamış ve öngörülememiştir.Sonuç olarak Mısır- Türkiye ilişkileri büyük darbe almıştır.Askeri darbe elbette ki desteklenemez ve desteklenmemelidir fakat Mursi Mursi deyip askeri yönetim ile çelişmek ve  ilişkileri bitme noktasına getirmek dış politikanın ruhuna aykırıdır.Askeri yönetim ile iletişim kanalları açık tutulmalı ve askeri yönetimin yaptığı katliamlar diplomatik yaptırımlar yoluyla engellenmeye çalışılmalıdır.Askeri yönetim ile ilişkileri bitme noktasına getirmek akılcı değildir ve bulunduğumuz coğrafyada Türk devletini yalnızlaştırmaktadır.Gerçi sayın dışişleri bakanımız bu yalnızlığı değerli yalnızlık olarak değerlendirmiştir ki yalnızca bu değerlendirme bile dış politikada ne kadar cahil olunduğunun bir göstergesidir.Dış politikada hiçbir yalnızlık iyi değildir ve olamaz.Sayın dışişleri bakanımızın özgeçmişinde yazan profesör  ve Boğaziçi gibi kelimelerin hiçbir anlamı yoktur ve eğitimin ne kadar sığ olabileceğinin göstergesidir.   

 Türkiye dış politika da tarihinin en büyük hatalarını yapmaktadır.

8 Ağustos 2013 Perşembe

BOP BAP BUP

Suriye -Türkiye sınırında PYD'nin devletleşmesinin söz konusu olması Türk hükümetinin ne kadar yanlış bir dış politika izlediğinin göstergesi olmuştur. Muhaliflere silah, lojistik ve istihbarat  desteği veren Türk hükümeti Suriye'deki iç savaşın körüklenmesinde önemli rol üstlenmiş ve Batı çıkarlarına
büyük bir destek vermiştir. Batı çıkarları dediğimiz şey, Ortadoğu'da parçalanmış ,küçük devletler oluşması ve Ortadoğu'nun sürekli bir istikrarsızlık halinde bulunmasıdır. Tarihteki en önemli gelişmelerin merkezi olan Ortadoğu coğrafyasına hakim, güçlü bir devletin
bu bölgede ortaya çıkması ABD ve Avrupa için oldukça olumsuzdur. Bu yüzden Ortadoğu coğrafyası üzerine oynanan çirkin oyunlar bu bölgede yaşayan mezhepleri dinleri ve farklı etnik kökenleri birbirine kırdırma çabasıdır. Maalesef başta Türkiye olmak üzere bölge devletleri bu çirkin tuzağa düşmüşlerdir. ABD'nin amacı bölge devletlerini parçalamak ve güçlenmelerini engellemektir. ABD bu amaca yönelik olarak bölgede sinsi planlar uygulamaktadır.

Türkiye'de Ergenekon ve Balyoz davaları, çözüm süreci gibi olaylar ABD'nin bu amaçları ile bağlantılıdır. Ergenekon ve Balyoz davaları ile ordumuz yıpratılmış deniz kuvvetleri ve hava kuvvetleri tamamen çökertilmiş, üst düzey komutanlar müebbet cezalara çarptırılmışlardır. Tam da bu sıralarda çözüm süreci denilen ve ne olduğunu kimsenin bilmediği bir süreç ortaya atılmış ve Ortadoğu coğrafyasında bir Kürt devleti kurulması amacıyla somut
adımlar atılmaya başlanmıştır. ABD'nin  3 parçaya ayırarak çıktığı ırak bu sürecin ilk somut adımını oluşturmuştur. Irak üzerinde kurulan bölgesel Kürt yönetimi şimdi de Suriye üzerinde kurulması planlanan bir Kürt devleti ile genişletilmek isteniyor. Bölgede kurulacak büyük  bir Kürt devleti
Türkiye'nin adım adım parçalanması planlarının da önemli bir halkasıdır.CV' sinde çok güzel şeyler yazan fakat cehaletini yenememiş olan dışişleri bakanımız Ortadoğu bölgesinde oynanan oyunların farkında mıdır bilemeyiz .Fakat bildiğimiz bir şey var ki Türkiye'nin dış politikası tüm gücüyle büyük Ortadoğu projesine hizmet etmektedir.

Ortadoğu coğrafyası küçük parçalara ayrılacak, bölgede güçlü
 bir devletin ortaya çıkması engellenecek, bölge sürekli bir istikrarsızlık haliyle baş başa kalacaktır. Arap baharı, Mısır darbesi, Suriye'deki iç savaş gibi bu bölgede istikrarsızlık kaynağı olan olayların aynı zamanlara denk gelmesi tesadüf olamaz.

    Bölgedeki istikrarsızlık dolayısıyla Türkiye'nin siyasi askeri ve ekonomik güvenliği büyük zarar görmüştür. Suriye'deki olaylar Türkiye'ye büyük zararlar vermiştir. Hükümetimiz bir an önce aklını başına toplamalı ve dış politikasını gözden geçirmelidir.

    Ahmet Davutoğlu ve Tayyip Erdoğan'ın gördüğü toz pembe hayaller ülkemizin geleceğini tehdit etme durumuna gelmiştir.Türkiye bölgedeki caydırıcı güç olma özelliğini kaybetmiş ve zor durumdaki Esad yönetiminden bile çekinir hale gelmiştir.

    Önemli bir ayrıntıda hükümetin yandaşlara kıyak yapma amacıyla üst düzey mevkilere vasıfsız ve kalitesiz kişileri getirerek ülke yönetiminin güçsüz düşmesine yol açmasıdır. Son olarak büyükelçilik pozisyonlarına bu işlerle alakası olmayan vasıfsız kişiler atanmaya başlanmıştır. 

Çapsız büyükelçilerde aynen çapsız dışişleri bakanları ve başbakanlar kadar tehlikelidirler.Yine hükümetin bazı komutanları vaktinden önce emekliye
 ayırmasıyla ordunun da hiyerarşisi çatlamaya başlamış ve liyakati yetmeyenler kuvvet komutanlıklarına ve hatta genelkurmay başkanlığına atanmaya başlanmışlardır.

 Tüm bunlar ülke yönetiminde yozlaşmaya neden olmaktadırlar.

  Türk hükümeti içeride ve dışarıda izlediği çapsız ve başarısız politikalarla büyük Ortadoğu projesine hizmet eder görünmektedir.


 
  
 
 

13 Temmuz 2013 Cumartesi

TÜRKİYE'DE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNİN EKSİKLERİ

Gelişen ekonomik yapı içinde çok önemli bir konu olan insan kaynakları yönetimi Türkiye'de yeterli bir profesyonel yapılanma içinde değildir. Türkiye'de faaliyet gösteren şirketlerin insan kaynakları yönetimi bölümleri; yetersiz ve iş süreçlerine hakim olmayan,insan kaynakları yönetimi  hakkında teorik düzeyde bilgi sahibi olsa bile işletmenin yaptığı işlerin tümü hakkında bilgi sahibi olmayan ,işin içine girmeyen, sadece personelin referansı pardon torpili ile ilgilenen insan kaynakları yöneticilerinden ibarettir.
  
Türkiye'de insan kaynakları yönetiminin önemi bizzat insan kaynakları yöneticileri tarafından anlaşılamamıştır.Komik olan nokta insan kaynakları yöneticilerinin insan kaynakları yönetimini yanlış anlamaları işletmenin kar etme güdüsünün ise bu yanlış anlamayı desteklemesi ve bu noktada uzun vadeli düşünülmesi  gereken insan kaynakları planlamasının kısa vadeli ve olumsuz sonuçlar vermesidir.

  İnsan kaynakları yönetiminin gelişmesi ekonomik gelişmeyi destekleyip perçinleyecek bir kavram olması itibariyle Türkiye'de önemi hiçbir şekilde anlaşılamamıştır.Türkiye'de insan kaynakları uzmanlığı ,müdürlüğü,yöneticiliği yapan kişiler teorik bilgiler arasında sıkışıp kalmış ve çoğunluğu dar kafalı, ezber bilgiyle hareket eden insan kaynakları robotlarıdır. Bunlar homo sapienslerin homo robotus versiyonlarıdır.

    Öncelikle şu noktayı belirtmek isterim ki insan kaynakları yönetimi aynı zamanda uygulama da yapılan bir ar-ge faaliyetidir.

    Her türlü kar eden kuruluşta gerek zihinle, gerek bedenle, gerek makineyle yapılan işler insan emeğine muhtaçtır. Bu noktada her türlü ekonomik faaliyet insan kaynaklarının eğitimi,geliştirilmesi ve daha iyi bir noktaya yönlendirilmesi ile gelişecektir. Buradan ekonomik gelişme ve insan kaynakları uygulamalarının gelişmesinin doğru orantılı olduğunu çıkarabiliriz.

   Ekonomik gelişme ve insan kaynakları yönetiminin gelişmesi doğru orantılıysa, insan kaynakları yöneticilerinin bilmesi gereken bir şey var: İnsan kaynakları yönetimi doğru yapıldığında, sadece çalışılan işletmeye değil ülkeye ve dünyaya yapılan,tüm insanlığa yapılan büyük bir hizmettir.

   Türkiye'de insan kaynakları yönetiminin gelişmesi için aşağıda saydığım şu noktalara dikkat edilmelidir.

  * İşe alım süreçleri iş görenin sahip olduğu iş tecrübesine  endekslenmemelidir.İş görende aranacak niteliklerin başında tecrübe, referans(pardon torpil) ve eğitim  yerine dürüstlük,istikrar,pratik zeka,duygusal zeka,uyum,insan ilişkilerinin başarısı gibi nitelikler aranmalıdır.

*İnsan kaynakları yöneticileri teorik ezber bilgiler yerine kendi özgün yöntemlerini uygulamalıdırlar.

*İşe alınanlara oryantasyon doğru yöntemlerle uygulanmalıdır.

*Personelin inovatif fikirlere ilgisi güçlendirilmeli ve her düzeydeki personelin işin daha iyi nasıl yapılacağına dair fikri alınmalıdır.

* İnsan kaynakları yöneticilerinin üst yönetime yalakalık yapma alışkanlığı insan kaynakları yönetiminin araç ve amaç bağımsızlığının sağlanması ile ortadan kaldırılabilir.

*Her ülkenin ekonomik konumu,demografik yapısı,iklimi,demokratik gelişimi,hukuki gelişimi,gelenekleri,iş gücünün yapısı farklı olduğundan Amerika'da yapılan bir insan kaynakları çalışması Türkiye'de aynı sonuçları  vermeyebilir.Bu noktada insan kaynakları yönetimi ülkemizin şartları ile uyumlaştırılmalı ve özgünleştirilmelidir.

   Türkiye genç  iş gücüne sahip ekonomik gelişmeye açık bir ülkedir.insan kaynakları yönetiminin geliştirilmesi ve özgünleştirilmesi bu iş gücünün daha sağlıklı değerlendirilmesini ve ekonomik gelişmeyi sağlayacaktır.


   

2 Temmuz 2013 Salı

ODTÜ MEZUNİYET PANKARTLARI

ODTÜ mezuniyet töreni  birbirinden ilginç pankartların açıldığı bir şölene dönüştü. ODTÜ'den mezun olan arkadaşlarımızı kutluyor, hayatta başarılar diliyorum. 
  Hacettepe tıp fakültesindeki mezuniyet töreninde öğrencilerin dimdik durarak tepkilerini ortaya koymasıyla başlayan mezuniyet törenleri isyanı ODTÜ'lü ve Mülkiyeli öğrencilerle tavan yapmıştır.Mülkiye mezunları  diplomalarını Ethem Sarısülük maskesi takarak almışlardır. Ne yazık ki bu mezuniyet törenleri yalaka medyamıza yansımamıştır.Gençliğe kulak vermek bu kadar zor olmamalıydı.Kaldı ki bu gençlik Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden mezun olan ve ileride Türkiye'yi yönetmeye aday gençliktir.
    Cumhuriyetin neden gençlere emanet edildiğini bu mezuniyet törenleriyle çok daha iyi anlamış bulunmaktayız.

 Aşağıda ODTÜ mezuniyet töreninde açılan pankartların üzerindeki yazıları paylaşıyorum.

* Tebrikler! Çocuğunuz Sincan f tipini kazandı.ÖSYM

* Bu pankarta erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir.

*Meteoroloji bilmeyiz ama hava yoğun biber gazlı, tazyikli yağış bekleniyor.

*Ben sana ODTÜ'den mezun olamazsın demedim, atanamazsın dedim.

*Her eve en az 3 bilgisayar!


*Medya şimdi daha fazla kork, çapulcu iletişimciler mezun oldu.

*Allah cc ,notlar dd

*Adalet öldü, Ethem Abdullah Mehmet yaşıyor!

* Ver kadroyu, al 3 çocuğu!

*Maksimum farkındalık ve minimum esaret ile sistem tasarlandı.#endüstri lobisi

*Bu gazla CEO oluruz #direnişsiz

*Biz sana biber kullanma demedik, salça olarak yine kullan.

*Anne ben monşer oldum

*Mezun olacağız dedik, olduk. faşo agaoğlu

*İngilizceyi 3-5 ingilizden öğrenecek değiliz

*Chomsky'nin saçının kılıyık

*Fazi lobisinin gazına geldik

*İktidarın gölgesinde değil, sokakta sosyoloji

*Sağlam kafa sağlam cezaevinde !Biz mezunuz 771 arkadaşımız tutuklu!Tutuklu öğrencilere özgürlük!

*Acının dili yok;bir yanım Taksim, bir yanım Lice

*Biz bu gazla havada duran uçak bile yaparız!

*Varsın onlar bu onursuz uygulamalarına devam etsin, ben devrimci ideallerimden vazgeçmiyorum.

*Biz bu bölümü prompterden okumadık

*Yönetecek kamu mu bıraktınız?

*Kahrolsun bağzı şeyler 

*ODTÜ pomasını seçiyor

*Benim integral alamayan bacılarımı dövdüler

*Sistemli bir delilik ancak örgütlenerek tedavi edilebilir

*8 bar'lık basıncı deneyle öğrendik

*Maç TRT'de 
 Belgesel NTV'de 
 Penguenler CNNTÜRK'te
 Devrim sokakta

*Kaç yıllık elektronikçiyiz böyle direnç görmedik#direntürkiye

*felsefe böyle mantık hatası görmedi :katiller serbest protestocular tutuklu #direnfelsefe

*Rektör beyaz desene #çarşı


*Petrolün önündeki pompayı kim kardashian #direnkanyewest

*Çapulcu nesil bizim eserimiz olacaktır.

*Edison'a karşı omuz omuza #çarenikolatesla

*Bu stadyum çok büyük avm yapalım

*En güzel taş kaldırım taşıdır.

*Einstein'in saçının kılıyız

*Yayında mıyız?

*ODTÜ ayakta; onurlu bir yaşam ve barış için

*Madenlerin gerçek sahibi halktır. ODTÜ maden

*Sayende araştırmayı öğrendik medya

*Bu daha başlangıç mücadeleye devam

*Herkese bizden su tomaya yok.

*Sosyolojiyi size öğretecek değiliz

*327 koltuklu uzay gemiciğiniz hazır başbakan bi binin bişey deniycez. uzay lobisi..

*Kahrolsun bağzı faiz lobileri

*Bizim mesleğimiz sadece 3-5 ağaç meselesi değil

*İmagine there is no tayyip


* Biber gazı kim  yasal silahtır yasaklansın

*Helikopteri biber gazı atın diye mi yapıyoz la

*White sea çok güzel sende gelsene#direningilizce


*%50'miz mezun oldu. kalan %50 yi zor tutuyoruz.

*AVM değil park yapmaya geliyoruz

*Laboratuvarlarda kızlı erkekli robot yapıyorlar

* Bu gazla mezun olduk

*Camide toplu format attılar

* İnsanları geziden çıkarabilirsiniz, ama geziyi insanlardan çıkaramazsınız.

*Rant için değil halk için mimarlık

*Aynı tomada iki kere yıkanılmaz!

*İrademiz çelikten kim korkar çevikten..

*run time error:demokrasi.dll bulunamadı sistemi tekrar yapılandırınız.

*Türkiye iyi de çevresi kötü#diren faiz lobisi

*Ankaranın gurur duyduğu tek polis Behzat ç. 

*Dış mihraklar biziz!

*Rantsal dönüşüme hülooğğ

*%50 yi zor mezun ediyoruz.

*FOMA :fikri olanlara müdahale aracı

*Not:pankartlarda orantısız zeka kullanılmıştır.

18 Haziran 2013 Salı

DURAN ADAM, DÜŞEN HÜKÜMET


 

    Çok duygusal bir yapısı olan ve bu nedenle kin, nefret ve sinirle hareket eden başbakan, asla bir devlet adamı olamayacağını, masum eylemlere şiddetle müdahale emri vermekle kanıtlamıştır.

 İstanbul'un merkezi Taksim'i rant alanı haline getirmeye çalışan AKP, eylemler karşısında haksız olduğunu anladığında, yalaka ve yavşak medyayı tehdit ile sindirmiş ve maaşlı emir kulları polis ve  amirlerini şiddete yönlendirmiştir.Olaylar sonunda ölen ve yaralanan bir çok vatandaşımız olmuştur.Polisin kullandığı aşırı şiddet ve orantısız güç tüm dünya tarafından kınanmıştır.

   Oysa ki duran adam örneğinde gördüğümüz gibi tüm eylemler pasif bir direnişi içermekteydi. Polisin şiddet kullanması son derece gereksizdi.Erdem gündüz isimli arkadaş eylemlerin sembolü haline gelmiş ve bir kahramana dönüşmüştür. Şahsen kendisini kutluyorum.

   AKP hükümeti Gezi parkı krizinin içeriğini ve sebeplerini anlayamamış olayların üstünü örtmeye çalışmıştır.Kriz çözülememiş ve hükümet tarafından anlaşılamamıştır.

    AKP'den korkan bazı yalaka haber kanalları Gezi parkı olaylarının devam ettiği sıralarda penguen belgeseli  yayınlamışlar ve alay konusu olmuşlardır.

  Kendisine yalakalık yapanları ''İşte gerçek Türkiye manzarası'' olarak nitelendiren ve eylemcileri çapulcu ve marjinal olarak gören başbakan,toplumun bir kısmını dışlamış ve yandaşları toplayıp miting yaparak halkı kutuplaşmaya itmiştir.

   Aynı zamanda eylemcileri ''camide bira içtiler'' sözleriyle eleştirmiş ve her zaman yaptığı gibi dini duyguları alenen aşağılamış ve halkı kin ve düşmanlığa sevk ederek ,suç işlemiştir.

    ''Ben sandıkta %50 oy aldım istediğimi yaparım,ne yapacağımı 3-5 çapulcuya mı soracağım?''Diyen başbakan, demokrasiden anladığının, kömür ve beyaz eşya dağıtıp oy toplamak,sonra da 4 sene kafasına göre takılmak olduğunu ortaya koymuştur.

   Gezi parkı sürecinde başbakan ve cumhurbaşkanı ters düşmüştür. AKP içinden de çatlak sesler çıkmaya başlamıştır.Çünkü yapılanların insanlıkla bir alakası yoktur.

   Gezi parkı olayları sanatçıların halkın ve tüm dünya kamuoyunun destek verdiği bir hareket olarak tarihe geçmiştir. 

   Gezi parkı milletin bağrından kopan ve çok çeşitli kesimlerin tepkilerini ortak bir noktada buluşturan eşsiz bir harekettir. Ne yazık ki hükümet Gezi parkı olaylarından ders çıkaramamış ve halkın verdiği mesajı alamayarak,meşruiyetini kaybetmiştir.

   Siyaset bilim açısından meşru seçimlerle gelmiş bir iktidarın gizli ajandası ortaya çıkmaya ve toplumun  yaşam biçimine müdahalesi başladıkça, meşruiyetini kaybetmesinin komik bir örneğini yaşıyoruz.
     Sonuç olarak 3-5 çapulcu AKP'yi iktidardan indirmeye yetmiştir.

4 Haziran 2013 Salı

KİM MARJİNAL ?

  Gezi parkı protestoları tüm yurda yayılıp şiddetlendikçe, hükümet ne yapacağını şaşırdı.  Başbakan alelacele Fas'a giderken başbakan vekili olduğunu iddia eden(Anayasa başbakana vekaleti düzenlememiştir.Türk siyasi literatüründe başbakana vekalet diye bir kavram yoktur.)Bülent arınç, topu polise attı,marjinal gruplara attı ve sonra da halktan özür diledi.

   Olayların başında göstericileri marjinal gruplar olarak niteleyen ve polise şiddetli müdahale emri veren hükümet ,daha sonra polisi sattı ve şiddete karışan polisler hakkında inceleme başlattıklarını açıkladı.

  Öncelikle hükümet marjinal gruplar derken neyi kastetmektedir? Marjinal gruplar kime,neye ve hangi zamana göre marjinaldir?Bu gruplar uzaydan gelmişlerdir de o yüzden mi marjinaldirler?Demokratik tepkisini koyan herkes marjinal midir?Marjinal gruplara biber gazı,portakal gazı ve gaz ve türevleri sıkıldığında bu marjinal grupların kimyasında ne gibi değişmeler olmaktadır?Bu. sorular insanların kafalarında bir soru işareti olarak durmaktadır.

  Esaslı sorun hükümetin çağdışı demokrasi anlayışıdır.Biz %50 oy aldık, artık istediğimizi yaparız, bize karşı çıkan herkes marjinaldir gibi düşüncelere sahip olan hükümetin demokrasi anlayışı Fransız ihtilalinde bile çağdışıydı.

   Oysaki günümüzde hakim olan çoğulcu demokrasi anlayışı, insan hakları ve ifade özgürlüğü gibi kurumlar hükümetin cehaletine oldukça büyük bir darbe indirmiş ve hükümete geri adım attırmıştır.Tayyip Fas'a gitmiş,jokeri  Bülent'i vekil tayin etmiş ve Bülent'e özür dilettirmiştir.

   Gezi parkında polisin eylemcilere şiddet kullanmasıyla tüm yurda yayılan protestolar özellikle İzmir, Ankara ve İstanbul'da yoğunlaşmış ve hemen her evde protestolar başlamıştır. İzmir'de akşam saatlerinde hemen her evin balkonunda insanlar tencereleri birbirine vurmakta ve ışıklarını yakıp söndürerek tepkilerini ortaya koymaktadırlar.Her noktadan hükümet istifa sloganları yükselmektedir.

   Şahsi düşüncem, başbakanın artık cumhurbaşkanı olma şansı kalmamıştır.

   Memur sendikaları grev kararları vermektedirler.Hükümete tepkiler, her kesimden ve artarak devam etmektedir.

   Meydanlardaki olaylar ise özellikle gençlerin ve sanatçıların hükümetin baskıcı yönetiminden sıkıldıklarını ve birikmiş tepkilerini ortaya koyduklarını göstermektedir.

   Olayların 1-2 ay devam etmesi halinde hükümet erken seçim veya istifa kararları almak zorunda kalabilir.

   Hükümet baskıcı ve yandaşları zengin eden rantçı tutumundan vazgeçmeli ve halka kulak vermelidir.

   Gezi parkındaki ağaçların katledilmesi bu ülkeye hiçbir şey kazandırmaz.Eylemcilerin polis şiddetine maruz kalması ise Türkiye'ye Arap Baharı yaşatır.

   Hükümetin bizzat başbakan aracılığıyla geri adım atması ve başbakanın halktan özür dilemesi olayları bitirecektir. Aksi takdirde bu halk, bu hükümeti sinek gibi ezer geçer.
   
  

31 Mayıs 2013 Cuma

GEZİ PARKI

Biber gazı çıktı ,mertlik bozuldu.Demokrasi biber gazı etkisinde kaldı.İnsanlık biber gazı saldırısıyla, polis tarafından, öldürüldü.


Gezi parkında a(q)vm yapılacakmış ta... Hem ağaç hem de insan katliamı bu yüzden 
yapıldı.İleri demokrasiye daha da yakınlaştık.

   Kendini tek karar mercii sanan bir dalkavukun şoförlüğünü yaptığı ve artık dönüşü olmayan bir yola giren bu AKP isimli araç, aşırı gaza gelip,freni patlattı, önüne çıkan ilk duvara çarpması ve paramparça olması beklenen bu araç son olarak Gezi parkında görüldü ve bir katliam yaptı. Gezi parkı kazası bir  insanlık ayıbına dönüştü.

   Milletin polisini ,millete saldırtmaya başladılar.Halk ayağa kalkmış ve tüm sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte gezi parkı katliamının  durdurulması için mücadele veriyor.

     Yazılı ve görsel medya bu ayıbı görmezden geldi.

    İstanbul valisi ve belediye başkanı büyük U dönüşleri yaptılar.İçişleri bakanı her bir halttan bihaber olan zat inceleme başlattıklarını falan söyledi, kem küm etti ,bir şeyler saçmaladı, sonra ne dediğini kendisi de anlamadan sustu.

   Başbakan da yoğun biber gazı etkisine maruz kalmamak için cami değiştirdi.

  AKP iktidarı artık bitmiştir. Bu son Gezi parkı olayının hiçbir izahı yoktur. Halka zulmedilmiştir.Artık bundan sonra söz bitmiş ve küfür başlamıştır.

   100 yıl önce, tek bir ağacı kesmemek için, Çankaya Köşk'ünü raylarla yerinden kaydıran Mustafa Kemal'i rahmetle anıyorum.
  

12 Mayıs 2013 Pazar

HÜKÜMETİN AÇIKLAMALARI


Reyhanlı'daki saldırılardan sonra devlet kademelerinden tirajı komik açıklamalar gelmeye devam  ediyor.

 Genelkurmay başkanlığı şimdilik saldırıyı kınamakla yetindi.

  Başbakan ise lafı geveledi, durdu:''Bu tuzağa düşmeyeceğiz.Sabırlı olacağız.Saldırıyı hükümetin Suriye politikasıyla ilişkilendirenler sorumsuzdur.Hatay saldırısının amacı Türkiye'yi bataklığa çekmektir'' tarzı milletin gazını almaya çalışan açıklamalar yaptı.Duygusal açıklamalar yapan,''Ey Beşşar bunların hesabını vereceksin'' diyen başbakan,konuşmadan önce Suriye'deki Esad rejiminin artık kaybedecek bir şeyi olmadığını,her an her türlü hareketin olabileceğini idrak etmelidir.Maalesef dış politika birtakım duygularla yürümüyor.Duygusal açıklamalar hiç günahı olmayan sivil vatandaşlarımızın ölümüne neden oluyor.

Beşir Atalay:Sansasyon yaratmak istiyorlar, bunlar provokasyon.(50 kişi ölmüş 100'den fazla yaralı var ,hala provokasyon diyor.)

  Muammer Güler:Vatandaşlarımız oynanan oyunun farkına varsınlar.Sosyal medyada söylenenlere itibar etmesinler.(Bir de  İçişleri bakanımız olayların farkına varsa)

 Davutoğlu:Tecavüzden kaçan bir kadına kapılarınızı kapatabilir misiniz? Falan dedi,bir şeyler saçmaladı.

  RTÜK: Olayın içeriği ile ilgili yayın yasağı koydu.Aynı RTÜK bir zamanlar şehit haberlerine de yayın yasağı koymuştu.

 Tüm bu açıklamalardan sonra allah millete sabır versin.

    Suriye'deki arı kovanına çomak sokan hükümetimiz önce kendi sınırlarımızı güvenlik altına alıp,sonra konuşmalıydı. Kevgire dönmüş Suriye sınırında her türlü saldırı yapılabilir,durumdadır. Bundan sonra da aynı tarz saldırılar olabilir.

   Suriye'deki olaylar duruluncaya kadar Suriye sınırını kapatmak en makul ve güvenli çözümdür.Kapatın sınırı ne halleri varsa görsünler kardeşim.Suriye'deki uluslararası siyasi oyunların kahrını bizim Hataylı vatandaşımız çekmek zorunda değildir.

   Suriye'de yaşananlar Suriye halkının iç meselesidir. Karışmak kimseye düşmez. Çünkü olan bizim vatandaşımıza olmuştur. Suriye'deki olaylar Türkiye'ye sıçramak üzeredir.

 Hükümet dış politikada hatalar yapmıştır.Suriye sınırımızın güvenliği sağlanamamıştır.Hükümetin aciz dış politikasının bedelini Hatay halkı ödemektedir. Milletimizin güvenliği sarsılmıştır ve sınırlarımızın güvenliği her türlü dış politika kararlarının temelini teşkil etmelidir.Kendi sınırlarının güvenliğini sağlayamayan bir hükümet Suriye'deki olaylara müdahil olmamalıdır.

   Hükümet Suriye politikasını gözden geçirmek zorundadır.Milli güvenliği sağlayamayan bir hükümet ise istifa etmelidir.
  

11 Mayıs 2013 Cumartesi

REYHANLI SALDIRILARI


Hükümetin yanlış Suriye politikaları,Reyhanlı'da bombaların patlamasına ve onlarca vatandaşımızın ölmesine ve yaralanmasına yol açtı.

  Reyhanlı'da  bombaların patlaması sonrası hükümetten bir sürü komik açıklama geldi. Başta başbakan çözüm sürecinin hassasiyetine! değinerek bunu hazmedemeyenler yaptı dedi ve suçu hükümetin başarılarını! hazmedemeyenlere attı.Çözüm süreciyle bağlantı kurmak gerçekten keskel alakadır.Arkadan Davutoğlu ''provokasyon'' dedi.''Gücümüzü test etmeye çalışmayın'' dedi.(Sanki ÖSYM ile muhatap oluyor)Kendisinde hiç bir sorumluluk olmayan hükümet,yaşanan bütün kötü olayların sorumluluğunu başarıları! hazmedemeyenlere atıyor.

  Yanlış suriye politikaları sonucu Suriye-Türkiye sınırı kevgire döndü ve giren çıkan belli  olmamakla birlikte, birçok ülkenin gizli ajanları da Hatay ve civarında  çelik çomak ve cirit gibi çeşitli oyunlar oynamaktadır.

   Türkiye'nin en huzurlu illerinden biri olan Hatay hükümetin yanlış Suriye politikaları sonucu adeta bir cehenneme dönmüştür ve Hatay halkı, korku endişe ve acı yaşamaktadır.

  Suriye'de İsrail ve ABD ile aynı safta yer alarak,muhalif teröristleri destekleyen  AKP hükümeti bu hatanın vebalini maalesef millete ödetmektedir.

   Türkiye,  Suriye'de yaşananlar karşısında itidalli ve tarafsız kalmalıydı.Fakat ABD'den gelen emir sonucu Obama'nın emir eri olan başbakanımız ve onun sağ kolu hariciye nazırımız (böylece hariciye nazırımız Obama'nın sağ kolunun sağ kolu olmuş oluyor)birden yakın dostları,kardeşleri Esad'a düşman kesildiler.Sonuç işte böyle oldu:Ceylanpınar'da vatandaşlarımız öldü,askeri uçağımız düşürüldü ,pilotlarımız şehit oldu,Cilvegözü'nde vatandaşlarımız öldü,Suriye sınırımız delik deşik oldu,bugün Reyhanlı'da bombalar patladı,onlarca ölü ve yaralı var.200.000 Suriyeli'ye bakmak zorunda kaldık.

   Suriye'de yaşanan olayların Türkiye'ye maliyeti çok büyük olmuştur.Ekonomik kaybımız belki ileride telafi edilebilir fakat manevi kayıplarımızın telafisi mümkün değildir.Bugün Suriye'ye savaşta açsak ebediyete intikal eden vatandaşlarımız geri gelmeyecekler maalesef.Üstelik sakat kalanlar ve yaralılarda var.

   Üstelik durum o kadar karmaşık ki bu  saldırıyı Türkiye-Suriye savaşı çıkarmak isteyen stratejik ortaklarımız! da yapmış olabilirler.Kim yapmış olursa olsun, ihale Esad'a kalacaktır.

   Türkiye bir uluslararası tezgahın içine çekilmek istenmektedir.Maalesef hükümetimiz aldığı tavır ve izlediği politikalarla Suriye konusunda stratejik ortaklarımızın! piyonu haline gelmiştir.

   Milli güvenliğin sağlanmasından TBMM'ye karşı sorumlu olan hükümet, milli güvenliğimizi sağlayamamış ve Suriye sınırımız saldırıya açık hale gelmiştir.

   Bu olayların sorumlusu hükümettir.Saldırılar gerçekleştikten sonra gerekenin yapılması pek önemli değildir.Önemli olan saldırının gerçekleşmeden önce önlenmesiydi ki bu da başarılamamıştır.

   Ölenlere allahtan rahmet,yaralılara acil şifalar ,Hatay halkına da sabır diliyoruz.
   

9 Mayıs 2013 Perşembe

UZLAŞMACI MECLİS


12.000 tl civarı maaş alan vekiller yeni bir yasa ile sosyal haklarını daha da geliştirip zirveye ulaştırdı. 

Milletin parasını mecliste birbirlerine küfür ve hakaret etmek için kullanan ve aslında genel başkanlar tarafından atanmış olmalarına rağmen kendilerini milletin seçtiğini iddia eden ve hiçbir kanun üzerinde anlaşamamalarına rağmen kendi haklarının  düzenlenmesi  konusunda oy birliği ile anlaşan vekiller statülerini sağlamlaştırdılar ve bilcümle sülalelerinin hayatını garanti altına aldılar. Bizim de gözlerimiz yaşardı.

Esas olan milletin çoğunluğu asgari ücrete talim ederken ve açlık sınırında yaşarken vekil 18.000 tl aylık para alıyor.

   Salla başını al maaşını bu olsa gerek .

   Arada sırada meclise uğrayıp el kol indirip kaldıran ve genel başkanlarının sözlerinden dışarı çıkamayan vekiller kendi haklarını düzenleyen yasaları jet hızıyla meclisten geçiriyorlar.

  Vekil maaşlarının son durumu kabaca bir hesapla şöyle ifade edilebilir:   12000 tl maaşlarını 3 aylık peşin alan vekiller yolluk olarak ta maaşlarının yarısı kadar  parayı  3 aylık peşin alıyor.Bir milletvekilinin 3 ayda bir eline geçenpara toplam=(12.000x3=36.000)+(6.000x3=18.000)=54.000 tl.Aylık ortalama 18.000 tl'ye tekabül eder.Bir milletvekiline ayda 18.000 tl ödeniyor ve 550 milletvekilinin millete bir yıllık maaş yükü: 118.800.000  tl.   Meclis üyeliği 4 yıl olduğuna göre bir meclisin 4 yıllık maaş yükü 475.200.000tl dir.
  
   Maaş ve yolluklarını 3'er aylık peşin alan vekillerin bu maaş ve yollukları gelir vergisinden muaf ve haczedilemiyor. Kendilerinin dokunulmazlığı olan milletvekilleri maaşlarına da dokundurtmuyor.

  TBMM  üyelerinin ölümleri halinde ailelerine 12 aylık tutarında ölüm yardımı yapılıyor.

   TBMM  üyeleri ve üyeliği sona erenler kamu kurum ve kuruluşlarının sosyal tesis ve imkanlarından bu kurum ve kuruluşların en üst yöneticilerinin yararlandığı şekilde yararlanabiliyorlar.

   Bir  gün milletvekilliği yapanların bile vekil emeklisi olduğunu söylemeye zaten gerek yok.

  Bu vekillerin silah taşıma hakları ömür boyu devam ediyor ve bunlar her türlü vergi resim ve harçtan muaf.
  Vekillere trafikte ehliyet ruhsat sorma dönemi de bitiyor.Bundan sonra vekiller trafikte kafalarına göre takılırlar artık.

   Bu noktada Atatürk'ün ''vekil maaşları, öğretmen maaşlarını geçmesin'' talimatını hatırlatmak istiyorum.

   Kanunun gerekçesinde ise meclisin görevleri sayılmış(ne alakaysa) ve milletvekillerinin statüleri ile ilgili kanun hükümlerinin tek bir kanunda toplandığı belirtilmiş.

   Komik olan durum şu:Daha önceki dönem milletvekilleri kendileri ile ilgili düzenlemeleri çeşitli kanunlara sıkıştırıp kamuoyu tarafından farkedilmesini engellemeye çalışıyordu. bunlar ise sosyal haklarını artırıp ,diğer hükümleride tek bir  kanunda açıkça topladılar.

   Millete yük olan vekiller bu kanunla daha ayrıcalıklı bir konuma gelmiş ve adeta üstün vatandaş olmuşlardır.Asil açlık sınırında yaşayıp, asgari ücrete çalışırken ,vekil her ay 18.000 tl sini cebine indirmekte ve devletin her türlü imkanlarından 7 sülalesiyle birlikte yararlanmaktadır.

    Biz buna siyaset literatüründe çıkarcı demokrasi diyoruz.Çıkarcı demokrasi ,vekillerin kendi çıkarları için milletin çıkarlarını feda etmesidir.

   Bu kanun anayasa mahkemesine bir şekilde giderse, iptal olma ihtimali çok yüksektir. Çünkü bu kanun anayasanın 2,5 ve 10. maddelerine aykırıdır.

   Sonuç olarak ''allah selamet versin'' diyoruz.