31 Mart 2013 Pazar

DURMAK YOK, SKANDALLARA DEVAM


2010 kpss'deki rüşvet ve usulsüzlükler savcı tarafından tespit edilip belgelendi.Savcılık, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi’nin (ÖSYM) inceleme yapması için kurduğu 5 kişilik bilirkişi heyeti, iki aylık araştırmasını tamamladı ve bir rapor oluşturdu. Raporda bazı ÖSYM çalışanlarına rüşvet verildiği belirtildi.Şüphelilerin hesaplarına 2009-2010 döneminde 150 bin lira ile 1.5 milyon lira arasında değişen yüksek meblağlar aktarıldı.


 Başbakan ve cumhurbaşkanı tatmin olduk açıklamaları yapmışlardı.kpss hakkındaki MİT raporunun üstü örtülmüştü.
 kpss'de yapılan usülsüzlükler 1 milyon kişinin hakkının yenmesine yol açmıştır.
  AKP iktidarı döneminde patlayan ÖSYM usülsüzlükleri devlet kadrolarının nasıl liyakatsizleştirildiğini gözler önüne sermektedir.Bizden olsun ne olursa olsun usülüyle yapılan atamalar kurumların içini boşaltmıştır.
 Yolsuzluk,rüşvet ve skandallar doruğa çıkmıştır.Ne demişlerdi? Sen Türkiye'sin büyük düşün.Gördüğünüz gibi skandallar büyüdü.Rüşvetler büyüdü.Yolsuzluklar büyüdü.Büyük Türkiye parası olanın sınav kazandığı ,torpili olanın devlet memuru olduğu bir Türkiye oldu.
  Zaten tez çalan adam ÖSYM başkanı yapılırsa ,liyakatsiz adamlar devlet kadrolarına torpille atanırsa ,sorular da çalınır tabii,bundan daha doğal ne olabilir ki ?Adalet ve kalkınmanın ileri demokrasiyle harmanlanmış bir karışımını yaşadığımız şu günlerde, garibanın umudu kpss resmen linç edilmiştir.
  Karı kocalar,akrabalar parayı basıp 100 tam puan almışlardır.Devlet erkanı da bu durumdan tatmin olmuştur.
 Adaletin kanser olduğu ülkemizde kpss skandallarının üzeri tüm çabalara rağmen örtülememiştir.Binlerce kişi devlet kadrolarına haketmeden aldıkları puanlarla atanmışlardır.Çünkü bu insanlar emek hırsızı, yüzsüz ,onursuz insanlardır.Haketmeden aldığı puanlarla devlet memuru olan kişiler elbette rüşvet yiyecekler, işten kaytaracaklar ve devlet memurluğunu 5 paralık edeceklerdir.Yemeden ,içmeden, ders çalışıp ,hakederek puan alanlar ise işsiz gezeceklerdir.İşte böyle böyle kalkınacağız ve adaleti sağlayacağız.


29 Mart 2013 Cuma

AL EYALET, VER BAŞKANLIK


Milletin gözünün içine baka baka yalan söyleniyor.
  Terör örgütü artık sıkıldı ,mücadele etmekten vazgeçti .Birden silah bırakacak. Dağlar kışın soğuk oluyor,ondan.
Madem terörle müzakere edecektin, al eyalet sistemi,ver başkanlık diyecektin,2002 yılından beri neden bunca şehit verdik ki?
  Bugün terörle müzakere ,barış süreci,çözüm süreci  demagojileri altında yapılan şey,ülkemizde etnik milliyetçilik yapılmasının serbestleştirilmesidir.Oysa ki Türk milliyetçiliği hiçbir zaman etnik köken üzerinden ele alınmamıştır.Herkes kendi dilini, dinini,geleneğini Türk bayrağı altında serbestçe yaşamıştır.Bu gün yapılan  ülkemizdeki kaynaşmış halk kitlesini bölmektir.
   Son zamanlarda her nedense eyalet sistemi olayı başbakanın ağzından düşmüyor.Bu konuda Amerika ,Almanya örnekleri veriliyor,onlarda eyalet falan deniyor ama kazın ayağı öyle değildir.Ülkemizin bulunduğu bölgede hergün gündem değişmektedir.Bizim bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyası eyalet sistemini kaldırmaz.Ortadoğu'da yarın ne olacağı belli değildir.Böyle bir coğrafyada sistem değişikliği  kolay değildir.Eyalet sitemi kurulursa Türkiye' nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri İsrail etkisi altında isyan edebilir.
 Eyalet sistemi ,vatandaşlık tanımı tartışmaları bölünme sürecinin başlangıcıdır.Bilindiği gibi siyasette tavizler yeni tavizleri beraberinde getirir. Fatih ve Kanuni dönemlerinde verilen ufak çaplı kapitülasyonlar,ilerleyen yüzyıllarda Osmanlı ekonomisinin çökmesine ve ülkenin yıkılmasına sebep olmuştu. Fatih ve Kanuni dönemlerinin Osmanlı devletinin en parlak çağı olduğu göz önüne alınırsa ,en parlak çağlarında Osmanlı devletinin çöküşü hazırlanmıştır.Siyaseten yapılan işler uzun vadeli düşünülmek zorundadır.Bugün eyalet sistemine geçmesinin yarın neler getirebileceği bellidir.Osmanlı devletinde eyaletler başkaldırdığında Osmanlı devleti zor durumlarda kalmıştır.Bilindiği gibi Mısır valisi Kavalalı, isyan ettiğinde, 2. Mahmut isyanı bastıramamış ve dışarıdan alınan destek sayesinde isyan bastırılabilmişti.Türkiye'nin eyaletlere ayrılması daha ileride özerklik, sonrasında ise bağımsızlık isteklerini beraberinde getirecektir.
  Yakın tarihimize ve Osmanlı'nın son dönemlerine baktığımızda eyalet sistemi tartışmalarının ve yeni vatandaşlık tanımı söylemlerinin vatana ihanet olduğu, net bir biçimde görülecektir. Lakin onların gözleri var görmezler,kulakları var duymazlar .
  
Osmanlı devletinin eyaletlere ayrılmış yapısı, kolayca parçalanmasına sebep olmuştu.Kurtuluş savaşıyla yanlızca Anadolu eyaleti kurtarılabilmişti.Şimdiyse Anadolu'yu da eyaletlere bölmek tam bir saçmalıktır.Yakın tarihe kulak verin.son olarak,AKP'ye selam, üniter devlete devam .

27 Mart 2013 Çarşamba

İRFANSIZ İZMİR


Başbakan 'gavur İzmir'dedi.
Hüseyin çelik 'sümüklü ,kirli İzmir' dedi.
Binali yıldırım 'İzmir milletvekili olmaktan hicap duyuyorum'dedi.
Diyanet işleri başkanı 'İzmir'in irfan geleneğine ihtiyacı var'dedi.
 İzmir belediye başkanı 400 yıl hapisle yargılanıyor.
 Başbakanın başlattığı İzmir düşmanlığı üzerinden siyaset yapma geleneği tüm hızıyla devam ediyor.En son din adamı olduğunu unutup,kendisini atayanlara karşı vefa borcunu ödeyen ve böylece iktidar yalakalığı yapan diyanet işleri başkanı bu çirkin saldırıya devam etti.
İzmir düşmanlığı yapanlar kurtuluş savaşının başlayıp bittiği kent olan ve 5000 yıllık bir geçmişe sahip olan İzmir'den özür dilemelidirler.
 Tabii ki İzmir'e saldıran bu kişiler esasında İzmir'in temsil ettiği değerlere saldırmaktadırlar.Çünkü İzmir kurtuluş savaşında düşmana ilk ve son kurşunun sıkıldığı yerdir ve Yunanlılar İzmir'de denize dökülmüştür.Bu açıdan İzmir cumhuriyetin temellerinin kurulduğu bir kenttir.İzmir'in bu sembolik anlamı iktidarı acayip şekilde rahatsız etmektedir.
    İzmir milletvekili olmaktan hicap duyan kişiler neden milletvekilliğinden istifa etmezler? Merak ediyorum.Ya da hicaplar içinde yanacaksan neden İzmir'den aday oluyorsun?Yoksa sen başbakanın piyonu musun?
 İzmir'in irfana ihtiyacı olduğunu söyleyen diyanet işleri başkanı irfanını da al git . İzmir'e vereceğin sosyal mesajlarda senin olsun.Daha da İzmir'e gelme .
 İzmir  üzerinden yürütülen çirkin politikalar bir son bulmalıdır.İzmir'e çirkin saldırılar düzenlenmesi, bu kentin potansiyelini gerçekleştirebilmesinin önünde engeldir.Çünkü izmir stratejik önemiyle Türkiye'nin sayılı şehirlerinden biridir.  Expo adayıdır.Fuarlar ve kongreler kentidir.Türkiye'nin Batı'ya açılan kapısıdır.
 İzmir büyükşehir  belediye seçimlerini kazanamayan AKP'nin kin ve nefret içerikli politikaları, iktidarın yürüttüğü siyasetin anlaşılması bakımından örnek teşkil etmektedir.


  

26 Mart 2013 Salı

AKP'NİN BAŞARILARI



Ak partinin başarılarını saymakla bitiremeyiz.Ama naçizane birkaç tanesini saymak vazifemizdir.
 - Medya korkuyla tehditle sindirilmiştir.Medya ağız değiştirmiş ve artık başbakanın istediği haberleri yazmaktadır.
- Akp iktidarı demokratikleşme adı  altında terörle müzakere yürütülen anlaşma yapılan dönemlerin mimarı olmuştur. 2002 yılında terör sıfıra kadar indirilmişti.Akp terörü yeniden diriltmiş, can vermiştir.Terör demokratikleştirilmiştir.İleri demokrasi yollarında en önemli başarı budur.
-İşsizlik %10'a kadar yükselmiştir.Cari açık her sene ayrı bir rekor kırmakta ve saatli bir bomba gibi ülke ekonomisini tehdit etmektedir.Cari açık rekorları,bizim üretmeyen ülke olduğumuzun ve ekonomide hiçbir yapısal dönüşüm sağlanamadığının, ekonomik büyümenin, yalnızca ülkeye giren sıcak paranın eseri olduğunun önemli bir kanıtıdır.
-Diğer partilerden başarılı belediye başkanları gözaltına alınmış,Adana ,Antalya,Eskişehir belediye başkanları karalanmaya çalışılmıştır. İzmir belediye başkanı 400 yıl hapis cezasıyla yargılanmaktadır. En dürüst belediye başkanları AKP'den çıkmıştır ki bu belediye başkanları hakkında hiçbir savcılık kararı yoktur.CHP'li ve MHP'li belediyelere baskın düzenlenirken AKP'li hiçbir belediyeye baskın düzenlenmemiştir.
-Savcılar ve hakimler iktidardan emir almaya başlamışlardır.Deniz feneri,kpss,ergenekon,balyoz davaları birer örnektir.Zaten sayın başbakanımızda 'yargıya gerekenleri söyledik' diyerek bu durumu çok açık, çok net ifade etmiştir.
-Stratejik kurumların özelleştirilmeleriyle İMF borçları ödenmiştir. Sanki sayın başbakan borçları cebinden ödemiş gibi 'İMF'ye borçları biz ödedik' demiştir .Fakat esas ödeyen millettir.
-Emniyet,yargı ,bürokrasi ;cemaat -AKP işbirliğiyle ele geçirilmiştir.
-TSK'nın çok sayıda generali cezaevine tıkılmıştır.
-Kemal derviş reformları ve merkez bankası bağımsızlığının sağlanması sonucu enflasyon düşme eğilimine girmiş ve bu sırada iktidar olan AKP enflasyonu biz düşürdük, ayağına yatmış başarıyı üstlenmiştir.
-Genel sağlık sigortası kanunuyla hiçbir geliri olmayan vatandaştan dahi sigorta primi tahsil edilmiştir
-Zamlar otomatiğe bağlanmıştır.Fakat seçimler yaklaşırken zam yapılmamaktadır.Zamlar 2 seçim arasında doruk noktasına çıkmakta ve seçimlerden önce zam yapılmayarak popülist politika izlenmemektedir.
-AKP'nin en başarılı olduğu alanlardan biri de din sömürüsüdür. Bu dönemde diyanete çok sayıda gereksiz personel alınmış ve  okullar imamhatipe çevrilmiştir.
-Ne kadar torpilli ,akraba,eş dost varsa devlet kadrolarına, özellikle istinai memuriyetlere atanmış ve  daha sonra bunlar kadroya geçirilmiştir.
-Sayın başbakanımız ve ailesi daha da zenginleşmiştir.
-İlk kez bu dönemde gölge cumhurbaşkanlığı söz konusu olmuştur.Devletin başı orduların başkomutanı olan cumhurbaşkanı adeta başbakandan emir alır gibi görünmektedir.
-'Farklılıklar zenginliğimizdir 'diyen AKP çıkan her farklı sesi susturmuştur.
-AKP iktidarı döneminde mezhep ve etnik köken milliyetçiliği yaygınlaşmıştır.
-ABD askerleri bizim askerlerimizin başına çuval geçirmiş ve AKP iktidarı sessizce olayı izlemiştir.
-Pankart açan ünivesite öğrencileri tutuklanmış ve 8-10 yıl hapis cezalarına çarptırılmışlardır.ODTÜ örneğinde olduğu gibi ,AKP iktidarı üniversitelerle çatışmaya girmiştir.Bugün hiçbir bakan ve başbakan rahat bir şekilde üniversitelere girememektedir.Çünkü cumhuriyetin emanet edildiği gençlik,AKP politikalarından rahatsızdır.
-İktidar yalakaları el üstünde tutulmuş, zenginleştirilmiş ve iktidara ne kadar muhalif varsa hepsi darbecilikle suçlanmıştır.
-Ermeni tezini çürüten Yusuf Halaçoğlu TTK başkanlığından alınmıştır.
-Dost Esad  Amerika'nın emriyle düşman olmuş,düşman İsrail yine Amerika'nın emriyle dost olmuştur.
-Siyonizme ateş püsküren başbakan ülkede cirit atan masonlarla iyi ilişkiler içindedir.
-AKP döneminde cemaatler güçlenmiş, adeta izdivaç ve iş bulma kurumu gibi çalışmakta ve holdingler kurup, ülkedeki seçmen kitlesinin siyasi tercihlerini yönlendirmektedirler.
-Din siyasete alet edilmiş ve kutsal din duyguları, bizzat iktidar tarafından sömürülmüştür.
-Vergi yükü dar gelirlinin üzerine bindirilmiş ve zengin daha da zenginleşirken fakir daha da fakirleşmiştir.
-Milliyetçiliğin ayaklar altına alındığı bizzat başbakan tarafından açıklanmış ve anayasadaki 'Atatürk milliyetçiliğine bağlı'ifadesi çiğnenmiştir.Anayasaya yapılan bu hakaret esasında Türk milletine yapılmıştır.
-HSYK ve anayasa mahkemesinin yapısındaki değişiklikler ile hakim ve savcılar iktidardan emir almaya başmış ve ülkedeki adalet sistemi yerle bir edilmiştir.
-Türkiye Amerika'nın emir eri olmuş,arap baharında maşa olarak kullanılmış ve tüm bunlar bize Türkiye'nin bölgenin süper gücü olduğu ve stratejik ortaklık  teziyle yutturulmaya çalışılmıştır.
-Gözyaşı siyaseti AKP döneminde icat edilmiştir.Başbakan, başbakan yardımcıları ve bakanlar gittikleri her yerde ağlayarak kendilerini acındırmışlar ve mağdur oldukları izlenimini vermişlerdir.
Saymakla bitmeyen bu başarılarla  ileri demokrasi yolları,cennete götüren yol olarak gösterilmiştir.İşte gördüğünüz gibi artık ileri demokrasiye sahip,bambaşka bir Türkiye var.Hepsi  hayaldi ,gerçek oldu.


25 Mart 2013 Pazartesi

DEMOKRATİKLEŞME


Hükümete muhtıra veren genelkurmay başkanı dışarıdayken,muhtıra vermeyen genelkurmay başkanının darbecilikle  suçlanması ve tutuklu bulunması Türkiye gibi hukukun ayaklar altına alındığı ülkelere özgüdür.
  26. genelkurmay başkanının mesnetsiz ve soyut iddialarla darbecilikten yargılanması utanç vericidir.TSK'da ne kadar general varsa hepsi içerideyken ,teröristbaşının dışarı çıkarılmaya çalışılması ve bir özgürlük savaşçısı gibi gösterilmesi ülkemiz adına oldukça trajikomiktir.
  2002 yılında Bülent Ecevit başbakanlığındaki DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti terörü sıfıra indirmişti,teröristbaşı yakalanmış pkk'nın beli kırılmıştı. Aradan geçen 11 yılda herşey tersine dönmüş.Pkk saldırılarını arttırmış ve hükümete istediklerini kabul ettirme aşamasına gelmiştir.
 AKP'nin en büyük başarısı çökertilen terör örgütünü yeniden diriltmek ve müzakerelere başlamak olmuştur.
 40 sene terörle mücadele eden generaller, hapiste terör örgütü kurmak ve darbecilik suçlarından yargılanırken, teröristler manifesto okumakta ve terörist başına özgürlük çağrıları yapmaktadır. Tüm bunlar demokratikleşme kılıfı ile örtülmektedir.
AKP iktidarının demokrasiden anladığı generalleri içeri tıkıp, susturmak ve terörle müzakere etmektir.
 Bu ülke zaten demokratik bir ülkedir ve demokratikleşme için hiçbir teröriste ihtiyacı yoktur.Terör yardımıyla demokratikleşmeden bahsedenler demokrasi teröristleri olmaya mahkumdurlar. Çünkü demokrasi terörle asla bağdaşmaz.Terör örgütü kürtlerin tesilcisi değildir.Muhatap alınması yanlıştır.
 Bugün halka demokratikleşme,yeni anayasa,çözüm süreci ,barış gibi kılıflarla yutturulan komedi,etnik milliyetçiliğin ön plana çıkartılmasıdır.
Doğru olan terörün bitirilmesi ve ne yapılacaksa kimseyi  muhatap almadan mecliste yapılmasıdır ki demokrasi bunu emreder.
  

23 Mart 2013 Cumartesi

BASINLA İŞBİRLİĞİ



 

    Akp iktidarı döneminde bir çok gazete ve televizyon yandaşlara satılmıştır.Satılan tüm gazete ve televizyonlar Akp lehine yayın yapmaya başlamışlardır.Köşe yazarları ağız değiştirmiştir. 
  Birçok gazeteci ve yazar hapse atılmış ve bunlara gözdağı verilmiştir.Gazetecilerin işinden olduğu ülkelerde gerçeklere ulaşmak zordur.
  Daha önce hiçbir iktidar döneminde yapılmayan medya operasyonları bu dönemde yapılmıştır.
  İleri demokrasi yolunda aşılması gereken engellerden biri olan medya;tehdit, şantaj  ,gözdağı gibi yöntemlerle pasifize edilmiştir.
 Basın özgür değilse doğru bildiğini yazamıyorsa,ileri demokrasi! başlamış demektir.
   Şu da var ki yazmayan gazeteci ,yalaka gazeteciden iyidir.
  İleri demokrasi! yolunda halkımıza düşen görev gerçekleri araştırıp bulmak ve her türlü propaganda ile beyin yıkama ve toplum mühendisliği faaliyetlerine karşı uyanık olmaktır.
 İnternet yayını yapanların, kitap yazanların hükümeti devirmek suçlamasıyla karşı karşıya oldukları bir Türkiye'de herkes herşeye karşı uyanık olmalıdır.
  Toplum üzerinde sinsi bir psikolojik harekat yönlendirilmektedir.

 Basın ve iş dünyası da siyasi iktidarın zorlaması ve üstü kapalı tehditleriyle  Türkiye üzerinde oynanan oyunlara ortak olmuştur.Basın yoluyla çeşitli ambianslar oluşturulmakta ve halkın beyni yıkanmaya çalışılmaktadır.İmralı'daki terörist başının açıklamasını ,ağız değiştiren gazete ve gazeteciler  destan olarak vermiştir.40.000 kişinin katili,terörist başı,halka şirin gösterilmeye çalışılmaktadır.40.000 kişinin katili,medya tarafından adeta kahraman ilan edilmiştir.
  Adeta terör meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.
   

  



22 Mart 2013 Cuma

ÖZÜR


2010 yılında İsrail'in önceden uyarmasına ve nota vermesine rağmen, hükümet Mavi Marmara'nın Gazze'ye yardım götürmesine izin vermiş ve İsrail askerleri gemiyi basarak 9 kişiyi öldürmüştür.
 3 yıl sonra çıkarlar değişince İsrail başbakanı '9 kişiyi öldürdük .Özür diliyoruz' demiş ve hükümet Türk milleti adına bu özrü kabul etmiştir.
İsrail'in insanlık ayıbı ve Türk hükümetinin büyük hatası 9 cana mal olmuştur.Şimdi hiçbir özür ve tazminat 9 canı geri getirmeyecektir.
  İsrail'in özür dilemesini ,hükümetin başarısı olarak gören medya ise olayı kapatacaktır.
 Hükümetin Türk milleti adına bu özrü kabul etmesi millete yapılmış büyük bir hakarettir.
 Abd'nin  İran'ı yıkabilmek için Türkiye ve İsrail desteğine ihtiyacı nedeniyle Obama'nın ricasıyla ,İsrail özür dilemiştir.Siyasi çıkarlar söz konusu olduğunda giden canların hiçbir önemi yoktur.Olan, ölen 9 kişiye olmuştur.
 Yakında 40.000 kişiyi öldüren de özür diler, hükümet yine Türk milleti adına bu özürü kabul eder. 
 İsrail'in özür dilemesi, hükümetin başarısı değildir.Sadece çıkarlar ve konjonktür değişmiştir ve İsrail'in yeni çıkarları bunu gerektirmektedir.

 Gemi gönderip, İsrail'e 9 can alma şansı verenler ,bu özrü siyasi başarı olarak kabul ettiremezler. Çünkü ölenler geri gelmeyecektir.
 İsrail'le siyaseten güç savaşına girip ,gemiyi korumasız bir şekilde gönderenler ve İsrail,aynı siyasi akımın temsilcileridir.
 Ne kadar kolaymış. 9 kişiyi öldürdük, özür diliyoruz.Biz de kabul ediyoruz.Yazık..

21 Mart 2013 Perşembe

ÇÖZÜM SÜRECİ


Bir ara 'Ya sev, ya terket'Dedi.
 Bir ara 'Alt kimlik, üst kimlik' Dedi.
Sonra 'Kürt sorunu vardır'Dedi.
Daha sonra Kürt açılımı yapıldı.Tepkiler üzerine milli birlik ve kardeşlik  projesine dönüldü.
Daha sonra 'terörle mücadele kararlılıkla devam edecektir' denildi.
Daha sonra 'Sözün bittiği yerdeyiz' denildi.
 Bdp ile görüşüldü.
 Oslo görüşmeleri yapıldı.Hiçbirinden sonuç çıkmadı.
 Sonra başbakan yardımcısı, malum kişi ,Öcalan için 'Namazında abdestinde bir arkadaşımızdı' dedi.
 Şimdi de çözüm süreci adı altında İmralı ile görüşmeler yapılıyor ve İmralı'dan nevruz mesajları falan yayınlanıyor.
 Medyada bir umut havası estiriliyor.Fakat ortada hiçbir somut açıklama yok. İmralı ile nasıl bir pazarlık yapıldı?
 Başbakan iyi gelişmeler olduğunu söyledi .Halka 'Sizin desteğinizle biz bu sorunu çözeriz'dedi. Şimdi bu noktada iyi gelişmeler -kime göre iyi ?Neye göre iyi? -diye değerlendirilebilir.Yoksa çözüm çözüm diye millete kaktırdıkları Anadolu'da bir kürt devleti kurulması ya da cumhuriyeti bir konfederasyon yapılanmasına dönüştürmek mi? Açık olan hiçbirşey yok.
Ne olduğu belli olmayan bir çözüm için kamuoyunda beklenti yaratılmaya çalışılmaktadır.Kamuoyu hükümet tarafından belli bir yönde etkilenmeye çalışılmaktadır.
Çünkü   halkın istemediği hiçbir çözüm hayata geçmeyecektir. Bu durumda halkın uyanık ve dikkatli olması gerekmektedir.


19 Mart 2013 Salı

İLERİ DEMOKRASİ


Deniz feneri  dolandırıcılığının üstü kapatıldı.
 Mit müsteşarı ifadeye çağırıldı. Hemen kanun değişti.Mit görevlileri hakkında soruşturma açılması başbakanın iznine bağlandı. Başbakan da soruşturma izni vermedi.
 2010 Kpss'deki kopyacılar korundu.Soruşturma bir adım bile ilerlemedi.Devlet erkanı   'tatmin! olduk' dedi.Kpss hakkındaki mit raporu başbakana gitti.Açıklama yok .Ne olduğu belli değil.
 Şifre skandalı yok sayıldı.
 Pmyo sınavlarındaki usulsüzlük yok sayıldı.
Tus'taki usulsüzlük yok sayıldı.
 Başbakan yardımcısının sözünü dinlemeyen  Erzincan Başsavcısı tutuklandı .Dört  ay hapis yattı.
Muhsin yazıcıoğlu öldürüldü.Soruşturma devam ediyor.Failler belli değil.
 Cern araştırmalarına katılan 5 bilim adamı uçak kazasında öldü.Failler belli değil.
 Ergenekon ve Balyoz davalarındaki adaletsiz yargılanmalar ve davalardaki hakim ,savcı değişiklikleri  dikkatleri celbetti.
 Basılmamış kitabı yazan Ahmet şık tutuklandı.
 Gazeteciler  tutuklandı,bazıları  serbest bırakıldı.
Emniyetteki örgütlenmeyi açıklayan Hanefi avcı hala içeride.
Teröristler müzakerede, generaller içeride .

Milliyetçiliği geç,hukukta ayaklar altına alındı.

 İşte hukuk devleti ,işte şeffaf yönetim ,işte adalet,işte kalkınma ve tabii ki işte demokrasi ,hem de ileri demokrasi.







18 Mart 2013 Pazartesi

ERGENEKON


Ergenekon davasında savcı 24 tutuklu sanığın ağırlaştırılmış müebbet hapsiyle cezalandırılmasını istedi.
  Ortada bir darbe ya da darbeye teşebbüs dahi yok.2200 sayfalık mütalaa da ne yazıyor ,çok merak ediyorum.
  Sanıkların mahkemeye getirdikleri tanıkların dinlenmesi reddedildi.Bunların içinde en önemli tanık ,eski Genelkurmay başkanı Orgeneral Attila Işık'tı. Koskoca general  olayın en önemli tanıklarından biri mahkemeye tanıklık yapmak için geldi ve HUMK çiğnenerek tanığın dinlenmesi reddedildi.
 Müebbet hapsi istenenlerden biri de eski bir Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ. Orduların eski  fiili Başkomutanının terör suçundan yargılanması gerçek bir talihsizliktir.Eğer eski Genelkurmay başkanı terörist ise neden  bu adamı 40 sene orduda tuttunuz ve Genelkurmay başkanlığı yaptırdınız? Eğer bu adam terörist değilse neden içeride müebbetle yargılanıyor?Kaldı ki bu kişiyi Genelkurmay başkanlığına Bakanlar kurulu ve Cumhurbaşkanı atamıştır.
 Bir de gizli tanık çıkardılar,gizli tanıkların her söylediği mahkemece kanun olarak sayıldı.
  Ergenekon gerçek bir hukuk garabetidir.
 Şunu unutmamak gerekir:Hukuk bir gün herkese lazım olacaktır.

17 Mart 2013 Pazar

BAŞKAN


Son günlerde başkanlık sistemi Türkiye'nin gündemine sokuldu.Medyada en fazla konuşulan konulardan biri başkanlık sistemi oldu.Fakat bunlar boş tartışmalardır. Başkanlık sistemine geçiş yavaş yavaş, 'hazmettire hazmettire' olacaktır.Adımlar yavaş yavaş atılıyor uyan Türkiye.
  Başkanlık sistemi üzerine söylemek istediğim şey Türkiye'nin zaten başkanlık sistemine geçmiş olduğudur.2007 yılında Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesini öngören anayasa değişikliği ile Türkiye başkanlık sistemine geçmiştir.Geriye kalan ufak tefek değişikliklerdir ki sistem onları zamanla yerine koyacaktır.Bilinmesi gereken Türkiye'nin başkanlık sisteminde geri dönülmez bir yolda olduğudur.2014 yılında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçiminde Türkiye yeni başkanını seçecektir.Halk tarafından en az %51 (yani geçerli oyların salt çoğunluğu)oyla seçilmiş cumhurbaşkanı,devletin ve yürütmenin başı ve orduların başkomutanı sıfatıyla  görevini icra edecektir.Zaten Cumhurbaşkanı'nın yetkileri çok genişti.Şimdi halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı daha da güçlenmiştir.Siyasete müdahale hakkı meşru hale gelmiştir ki Cumhurbaşkanı gerekli gördüğü her halde Bakanlar kuruluna başkanlık edebiliyor ve Bakanlar kurulunu toplantıya çağırabiliyor.Yani durum şu ki Cumhurbaşkanı Bakanlar kuruluna başkanlık etmeyi 'her zaman' gerekli görebilir .
  Bu açıklamalardan sonra başkanlık sistemi tartışmaları gereksizdir. Bu sadece isim koyma tartışmasıdır.Zaten ülke bu konuda geri dönülmez bir yola girdi.
  Türkiye'ye yeni bir sistem değil,sadece yönetimde istikrar ve temsilde adalet gereklidir.
   Halk koalisyon hükümetlerinden ve hükümet bunalımlarından bıkmıştır.Yönetimde istikrar  bu noktada öncelikli konumdadır.Türkiye'ye gerekli olan şey başkanlık sistemi değil,yönetimde istikrarı sağlayacak değişikliklerdir.
  Başkanlık sistemine karşı çıkmıyorum yanlız Türkiye'nin eyaletlere bölünmesi büyük sorunlar çıkartabilir.Üniter devlet yapısı korunmalıdır.Sadece yürütme organının kuruluşu daha basit hale geldiğinde ve yürütmedeki dualite ortadan kaldırıldığında daha istikrarlı hükümetlere sahip olabiliriz. Başkanlık sistemi Türkiye'nin yapısına uygun bir sistem değildir.Yaşasın parlamenter sistem!
  

16 Mart 2013 Cumartesi

SEKS DARBESİ



 
 


Balyoz , Ergenekon derken darbe planları havada uçuşuyor.Darbe yapanlar değil,darbe planı yapanlar ceza alıyor bu ülkede.Balyoz planı darbe planı değildir .Fakat darbe planı olsa bile teşebbüse geçmemiştir.İşlenmemiş suça ceza verilmez.Kanunsuz suç ve ceza olmaz.
    2011 milletvekili seçimlerinden önce Chp ve Mhp  seks kasetleriyle çalkalanmıştı. Bu kasetler seçim sonuçlarına büyük etkide bulunmuştu.Akp oyları artmıştı.Her nedense Akp'den herhangi bir seks kaseti çıkmamıştı.Şimdi bu darbe değildir  de nedir?Gerçi siyasetten bazı pislikler temizlenmiştir ama bel altı vurmak suretiyle birilerinin Türk siyasetini yeniden şekillendirdiği de barizdir.Sonuçta Mhp'nin beyin takımı gitmiş,Chp genel başkanı istifa etmiş ve Chp acemi bir genel başkanla seçimlere girmiştir. Oylar yön değiştirmiştir.Akp seçimleri rahatça kazanmıştır.
  Esas darbe budur. Bu darbenin adı olsa olsa seks darbesi olur.Fakat failler! henüz bulunamadı. Bulunacağı da yoktur.
 Bu ülkeye senelerce hizmet etmiş generaller darbe planları yüzünden hapislerde sürünürken,seks kasetlerini ortaya atarak siyasette bel altı darbe yapanlar  özgürdür.
  
  2011 seçimlerinde seks kasetleri yordamıyla Akp'ye seçim kazandıranlar ortada yoktur.Siyasete esaslı bir darbe vurmuşlardır.Fakat yargılanmaları bile yapılamamıştır.Kim oldukları bile bilinmemektedir.
   İşin garip tarafı bugüne kadar ne kadar darbe ve muhtıra varsa hepsinden mağdur olan Akp bu darbeden mağdur olmamıştır. Hatta bunun darbe olması söz konusu bile olmamıştır. Konu kapatılmıştır.
  Darbelerin her zaman askeri olacağı gibi bir kural bulunmamaktadır.Bazen darbeler sivil de olabilir ki esas olan sivil darbelerdir.
  Günümüzde askeri darbelerden çok, sivil darbelerden korkmalıyız.Bu saatten sonra asker darbe yapmaz.Bundan sonraki dönem sivil darbeler dönemidir.Bunlar öyle darbelerdir ki darbeyi kimin yaptığı bile anlaşılmaz.
  Esas darbeyi gözden kaçırmamanız dilekleriyle ,başbakanımızın iki lafında bir dediği gibi elhamdülillah.
  
   

  


15 Mart 2013 Cuma

ATAMA



Bern büyükelçiliğine dil bilmeyen adamı 12.000 dolar maaşla atadılar.
  Yetmedi. 
  Bu kişi dil bilmediği için 6.000 dolara birde  büro personeli  adı altında tercüman işe alındı.
  Yine yetmedi.
   Bu beyefendinin hanımı da 8.000 dolar maaşla Bern din ataşeliğinde hafize ünvanı ile görev yapmaktadır.(Çok dindarlar maşallah,hepsi kendine müslüman)
  Bu kişinin adı Hacı Mehmet Gani.Son milletvekili seçimlerinde Akp Amasya milletvekili adayı. Seçilemeyince ,hizmetleri! için kıyak bir atama yapıldı, sanırım.
  Memlekette adam mı kalmadı da dil bilmeyen kişiler hem de Bakanlar Kurulu tarafından büyükelçiliklere atanıyor?Sana bana yds,kpds gibi sınavlarda 90 almayı şart koşarlar.Torpilin varsa hiçbir sınavdan geçmene gerek yoktur.Direkman atanırsın.
  Daha önce de Ali Babacan'ın kayınçosu 28.000 dolar maaşla Dubai kalkınma ajansının başına getirilmişti.(Bizim böyle eniştemiz olmadı)
  Ondan da önce akademik makaleleri çaldığı anlaşılan Ali Demir Ösym'nin başına getirilmişti.
  Daha bunun gibi sayısız atama yapıldı.İşte  adalet! ve kalkınma! için bu tip atamalar şart arkadaşlar .Yeteneksiz torpillileri önemli işlere atayıp,bir dolu maaş verirseniz hem adalet! hem de kalkınma! sağlanır.Yani bir taşla iki kuş ,adalet! ve kalkınma!
    'Biz bu adamları uzaydan mı getirdik? Bunlar da bu ülkenin vatandaşı' demişti  başbakan.Ben de bu ülkenin vatandaşıyım.Ben de uzaydan gelmedim.Ama torpilim yok.
 Ne de olsa devletin malı deniz,yemeyen keriz. Adamlar yemesinler de keriz mi olsunlar?Sadece keriz olmamak için yiyorlar.Yesinler bakalım.
  Biz de oturup eşek gibi kpss çalışalım.Hadi iyi çalışmalar arkadaşlar.

14 Mart 2013 Perşembe

KONUT SORUNU


  Konut sorunu ülkemizin asli sorunlarından biridir. Konut sorunu gelir dağılımındaki adaleti de bozmaktadır. Kent rantına yol açmakta ve haksız kazanç yasal hale gelmektedir.Şu an  ülkemizdeki görünümde küçük bir kesim birçok eve sahipken büyük bir kesim evsizdir ya da ev almak için çaba sarf etmektedir.
  Konut sorunu gecekondu sorununa da yol açmıştır. Ev bulamayan halk kesimleri ,buldukları boş bir araziye ev yapmak suretiyle özel arazileri ve devlet arazilerini işgal etmiştir.
  Yine konut sorununun yol açtığı başka bir durumda çarpık kentleşmedir.Kentlerde plansız,rastgele yapılan barınma yerleri kentlerin görünümünü bozmuş,yeşil alan miktarını azaltmış ve sağlıksız bir çevre yaratmıştır.
  Ülkemizin geleceği açısından konut sorununun acilen çözülmesi gerekmektedir.Aksi takdirde konut sorunu büyümeye devam edecek ve büyük halk kitleleri bu durumdan fazlasıyla zarar göreceklerdir.
  Konut sorununun çözümünde en büyük görev yine devlete düşmektedir.Daha fazla konut yapılmalı ve bu konutlar evsizlere ucuza verilmelidir.
   Konut sorununu çözmek için iklimi elverişli bölgelerimizde  prefabrik konut sanayisinin teşvik edilmesi düşünülebilir.Prefabrik konutlar daha hızlı yapılabilir ve daha ucuzdur.
 İsveç ve İngiltere'de konut sorununu çözmek için vergi ,araç olarak kullanıldı.İki ve daha fazla eve sahip olanlardan neredeyse evin değeri kadar vergi alındı ve bu vergiyi ödeyemeyen mükellefler fazla  konutlarını ucuz fiyata satışa çıkarmak zorunda kaldılar. Böylece kent rantı ortadan kaldırıldı ve konut sorunu büyük ölçüde çözüldü. Bahsedilen ülkelerde evsiz sayısı %1-2 dolaylarındadır.
  Bizde ise durum tam tersidir.Gayrimenkul zenginleri çoktur. Bir tarafta 100 evi olanlar varken bir tarafta evsizler çoktur.
  Konut sorunu çözüldüğünde fakirlik ,çarpık kentleşme,gelir dağılımında adaletsizlik ,işsizlik gibi sorunlar da büyük ölçüde çözülecektir.
  Konut sorununun çözülmesi için gösterilen gayret ,ayrıca inşaat sektörünü de canlandıracak ve ekonomik büyüme hızlanacaktır.

13 Mart 2013 Çarşamba

DEMOKRASİYMİŞ



 Demokrasi haklar ve özgürlükler rejimidir. Demokrasi kanun önünde eşitliği ,hukuk devletini,anayasal düzen kavramlarını içerir.Demokrasi hümanist değerlerin korunmasıdır.
 Günümüz demokrasileri , sadece demokrasinin yanlış anlaşılmasından ibarettir.Siyasal sistemin demokratik kriterlere uygun olması ,o toplumda demokratik bir yaşam olduğunu göstermez.
 Günümüzde demokrasinin anahtarı ekonomik adalettir.Birilerinin aşırı kazandığı,birilerinin hiç kazanamadığı bir toplumda demokrasiden bahsedilemez. Çünkü kazanamayan kişiler toplumsal ve siyasal sisteme küskündür.
 Toplumun kazandığı, ürettiği değerlerin geliri adaletli bir şekilde dağılmalıdır. Eğer ekonomide adalet sağlanamıyorsa ,adaletsizliğe uğrayan kesimler toplumsal yaşama katılamazlar.Kaçınılmaz olarak ta suç oranları yükselir.Örneğin,hırsızlık artar.
 Gelirin adaletsiz dağıldığı toplumlarda sorun yetenek farkları,miras, vergi sisteminin etkinsizliği ,işsizlik gibi nedenlerdir. Bu durumda yeteneksiz olan kazanamıyorsa ve açsa demokrasi olmaz.
  Birisi iyi top oynuyor ,birisinin sesi güzel, çok kazanıyorlar,peki top oynama ve şarkı söyleme yeteneği olmayanlar ölmeli mi? Tabii ki hayır.İyi top oynayan ve şarkı söyleyen 300.000 dolarlık arabalara biniyorsa ve toplumun bir kesimi de açsa ,burada devlet üzerine düşen görevleri yerine getirmemiş demektir.Demokrasi az kazanana sahip çıkmaktır.Genel oy,eşit oy , kanun önünde eşitlik, karnı aç olana hiçbir anlam ifade etmez.Çünkü o önce karnını doyurmalı sonra barınacak bir yer bulmalıdır.
 Demokrasi toplumun tümünün doyduğu, barınacak yer bulduğu noktada başlamalıdır.Bir toplumda hala aç ve yoksul insanlar varsa, diğer tarafta astronomik paralar kazananlar varsa, o toplumda hiçbir şekilde demokrasiden bahsedilemez. Çünkü karnı aç olanlar demokratik sistemin kendilerine sunduğu hiçbir olanaktan yararlanamazlar. 
  Demokratik sistem toplumun tümünü kucaklamalıdır.Aç ve yoksul,evsiz insanların olduğu bir toplum demokrasiden söz edemez.Bu yalnızca demokrasinin yanlış anlaşılmasıdır.
  Bu durumda toplumda demokrasiyi sağlamak görevi devlete düşmektedir. Bozuk plak gibi demokrasi demokrasi demek hiçbir zaman demokrasiyi getirmez.(Ey bozuk plak çal bir demokrasi şarkısı:Beraber yürüdük biz bu yollarda)
   Ekonomik adalet sağlanamadığı müddetçe hukuki adalet, ekonomik sistem demokratikleşmediği sürece,siyasal demokratikleşme hiçbir anlam ifade etmez.
   Kanunları ve anayasayı değiştirmekle demokratikleşecek  olsaydık, ben 'Bir gecede bütün kanunları değiştirip demokratik olmalıyız' derdim .Maalesef durum böyle değil. Türkiye'yi yönettiğini iddia eden kesimler uykularından uyanmalıdır ,yoksa kabus göreceklerdir.
  

10 Mart 2013 Pazar

ASGARİ ÜCRET


Çalışma bakanı Çelik, 'Bu asgari ücretle bir ailenin geçinebileceğini merak edenler çok. Siz ne düşünüyorsunuz?' sorusuna şu yanıtı verdi:Geçinemez diye bir şey yok, tabi geçinirsiniz. Niye geçinemeyeceksiniz? Eğer ona mahkumsanız 800 lirada büyük paradır. Geçinirsiniz. Netice itibariyle peynirin kilosunun fiyatı belli, ekmeğin fiyatı belli, yediğiniz zeytinin fiyatı bellidir. Bunu istismar etmemek gerekir.
  Bende sayın bakanımıza katılıyor ve ekliyorum: Sokakta yatıp, kalkın kardeşim .Bir de ev kirası ,elektrik ,su ,telefon parası vermeyin.Bunları istismar! etmeyin lütfen.Alırsın her gün 250'şer gram peynir, birer ekmek geçinirsin.Çocukları da okula gönderme. Ne işleri var okulda . Sokakta gezsinler .Çocukları da okul okul diye istismar! etmeyin. lütfen.
  800 tl ile geçinilmez diye bir şey yok. Krallar gibi geçinirsin.Bozdur bozdur harca. Harcayamadığını da biriktir.Hatta arada sırada al ver, ekonomiye can ver.
   Şimdi benim bir fikrim var:Asgari ücretle çalışan arkadaşlar rica ediyorum sizden,bu para bizi bozar, ne de olsa 800 tl çok büyük para.   Biz aramızda beşer onar toplayıp sayın bakanımıza verelim o da geçim sıkıntısı çekiyor sanırım.
  Çalışma bakanımızla gurur duyuyorum.Gerçekten matematik dahisi .800TL  ile bir evi geçindirebilecek zekaya sahip.Matematik profesörü olacak adammış ,ama gel gör ki -kaderin cilvesi- çalışma bakanı oluvermiş.
  
  
  

9 Mart 2013 Cumartesi

HAFİFÇE DÖVÜN


Akp Kırıkkale il başkanı kadınlar gününde yayınladığı mesajda ,çaresiz! kalınırsa kadınların hafifçe dövülüp korkutulabileceğini yazdı.Fazla abartmayın ,adam hafifçe! diyor. Sanki köpek döver gibi düşünün. Nasıl bi köpek fazla havladığında kızarsınız ya işte öyle. Yani fazla şiddete gerek yok.Öldürmek falan gereksiz ,hafifçe dövüp korkutabilirsiniz. Alt tarafı birkaç morluk, bir kaç kırık diş ,fazla olmamak kaydıyla biraz da kan olur.Bu kadar basittir.Adamı boşuna Akp Kırıkkale il başkanı yapmamışlar. Bu adamında bir bildiği var tabiiki. Kadına şiddetin nasıl yapılabileceğini,kuralları gösteriyor adam. Adamın uzmanlık alanı bu.
  Basitçe şunu söylemek istiyor: Baktın kadın söz dinlemiyor. Alırsın karşına ,bir sağ kroşe çıkarırsın. Bi dönerek uçan tekme atarsın. Kadın o zaman akıllanır. Sesi kısılır bir daha erkeğine  herhangi bir laf söyleyemez. Nasılsa kadın laftan anlamaz. Dayaktan anlar yani hafifçe! dövmek ve korkutmak caizdir. Bizzat ! iktidar partisinin Kırıkkale il başkanı açıkladı.
 Kadına şiddetin çok çok arttığı hergün birçok kadının kocası ,sevgilisi tarafından öldürüldüğünü duyduğumuz bu ülkede Akparti il başkanı şiddeti yumuşatmıştır. Hafifçe ! demiştir.
  Bende kendisini tebrik ediyorum. Şiddeti meşrulaştırmıştır.
    Yani bu ülkede hangi tip adamların siyaset yaptığını görmek açısından da çok anlamlı bir durum . Söylenecek bir şey yok .İşte durum  bundan ibaret kardeşim.

DOĞALGAZ


Geçen gazetelerde bir haber okudum. Enerji bakanı Taner yıldız açıklama yapmış.Mart ayında doğalgaza zam yok demiş. Çok garibime gitti.Garipsedim .İrkildim.Acaba diğer tüm aylar zam var da sadece martta mı zam yok ki?Eskiden sadece zam yapılan ayları açıklarlardı.Artık zam yapılmayan ayları açıklıyorlar. Çünkü bu daha kolay.Nasılsa her ay zam var.İstisnaen bir ay belki iki ay zam olmuyor onu açıklamak daha kolay tabiiki. Hem de seçmen üzerinde olumsuz  bir etki olmuyor.Vatandaş hemen şöyle diyor kendi kendine:Ulen gözünü sevdiğimin enerji bakanı ,gene bu ay torpil geçtin bize.Zam yapmadın helal olsun valla.
  Tabii ki zam yapılan aylarda sessiz kalıyorlar.Yurtdışı piyasaları ve petrol fiyatlarını hedef gösterip valla bizden kaynaklanmadı. Mecbur kaldık .Bizde mağduruz ,ayağına yatıyorlar.
  Her ay doğalgaz fiyatları ve üç ayda bir elektrik fiyatları zamlanıyor güzel ülkemde.
 Çünkü elektrik enerjisini de çoğunlukla doğalgazdan üretiyoruz.Çünkü doğalgaz dışarıdan geliyor. E böylesi daha ekonomik daha duygusal,ithalatı geliştiriyoruz.Ticaret hacmimiz artıyor.Ne gerek var rüzgardan ,güneşten ,sudan elektrik üretcem diye uğraşalım ki?Yok sürdürülebilir kalkınmaymış falan uğraşıyoruz? Al doğalgazı elektrik üret. Daha romantik. İşte böylece kalkınmış olacağız.Bunların kalkınmadan anladıkları ,bu dışarıdan alınan pahalı doğalgazla elektrik üretmek .İşte böylece hem adalet !hem de kalkınma !sağlanacak. Şu an kafamda bir ampul! yandı .Nasıl da düşünemedim daha önce. İşte kalkınmanın formülü bu:Pahalı doğalgazdan elektrik üretelim .

7 Mart 2013 Perşembe

KADIN


Bugün dünya kadınlar günü.Kadın cinayetlerinin bir trend ,bir moda haline geldiği ülkemizde kadınlar gününü buruk bir biçimde kutluyoruz.
 Kurtuluş savaşında cepheye erzak ,silah ve cephane taşıyan, elbise diken ,ayakkabı diken kadınlarımız; cephede savaşan erkeklerin en büyük destekçisi olmuşlardır.Eğer o kadınlar cepheye yardım etmeselerdi ,kurtuluş savaşı kazanılamazdı. Bunu en iyi bilen kişi ordularımızın Başkomutanı,Mareşal ve Gazi ,büyük asker Atatürk'tü. Nitekim savaştan sonra, kadınlara seçme ve seçilme haklarını verdi ve kadınları meclise girmeleri,yönetime katılmaları konusunda teşvik etti.
 Bugün ülkemizde bakanlar kurulunda 1 kadın bakan vardır. 550 kişilik mecliste ise,%14'e tekabül eden, 79 kadın milletvekili vardır.Kadınlar siyasi ,toplumsal ve ekonomik yaşama tam olarak katılamamaktadırlar.
  Su gibi akan kadın kanı bir an önce durmalıdır.Kadına şiddet gösteren toplumlar demokrasiyi sindirememiş insan haklarını özümseyememiş toplumlardır.
  Kadınlar yeni nesilleri dünyaya getiren ve onlara ilk eğitimlerini veren bireyler oldukları için toplum açısından kadının önemi büyüktür.Kadına şiddetin arttığı toplumlarda sağlıklı  nesiller yetiştirmek mümkün değildir.
   Baltayı ,satırı ,bıçağı kapanın eşini sevgilisini doğradığı bu ülkede başbakan 'kadına şiddet artmış gibi gösteriliyor.Bu bizden önce de vardı.Biz bilimsel çalışıyoruz.İstatistik tutuyoruz,o yüzden kadın cinayetleri artmış gibi görünüyor.'dedi.Bu trajikomik açıklama vicdanları sarsmıştır.Bu açıklama kadın cinayetlerine hükümetin sessiz kalmasıdır.Kadın cinayetleri görmezden gelinemez.
    Hükümetin artan kadın cinayetleri konusunda acilen hukuki düzenleme yapması gerekmektedir.İdam cezası geri getirilmelidir.Tecavüzün cezası arttırılmalıdır.Kadınlar tecavüzcüleri ile evlendirilmemelidir.Erken yaşta evlilik ortadan kaldırılmalıdır.Aksi takdirde bu tecavüz ve cinayetlerin önünü alamayız.
  Dindar bir hükümetimiz var.Başbakan her hafta gazetecilerin önünde cuma namazına gidip geliyor.Dindar bir parti mecliste çoğunluğu sağlamış .İslam'da 'Cennet anaların ayakları altındadır 'diye bir hadis var  ve bu ülkenin %99'u müslüman ve kadın cinayetlerinde son 10 yılda %1300 artış var.Bize düşen 'Allah selamet versin 'demek sanırım.
  Kadınlara gösterilen şiddet ülkemizin imajını da zedelemektedir.Sarai sierra cinayeti tüm dünyada büyük yankılar uyandırmıştır.
   Kadınlar toplumun en az yarısıdır. Bütün kadınlar potansiyel bir annedir ve yeni nesilleri yetiştireceklerdir.Kadınlara gösterilen şiddet ülkemizin geleceğine vurulan büyük bir darbedir.Kadına şiddetten en çok etkilenen gelecek nesillerdir.Cumhuriyet gençlere emanettir ve genç nesilleri de kadınlar yetiştirecektir.Söz konusu olan geleceğimizdir.
   Kadına şiddet gösteren erkek müsveddelerinin bir an önce toplumdan temizlenmesi lazımdır.kadınların ekonomik bağımsızlıklarının sağlanması ve iyi eğitim alabilmeleri ülkemiz açısından hayati önem taşımaktadır.

 

ESAD KARDEŞİM(DÜŞMAN ESAD)


Biz Esad kardeşimle oturduk,konuştuk.Müzakere ettik.İstişare ettik. Türkiye ve Suriye'yi iki dost ,iki kardeş ülke haline  getirdik. 2011 yılında Gaziantep yapılan seçim konuşmasında böyle derken 2012 'ye girdiğimizde Esad zalimdir.Esad gidicidir.Suriye'deki zulüme sessiz kalamayız demeye başladı.Esad'ı düşman ilan etti.
 Bugüne kadar hiçbir başbakan Suriye devlet başkanıyla  samimi kişisel ilişkiler kurmamışlardı. Hiçbiri sonradan Suriye devlet başkanıyla düşman olmamışlardı. Tayyip, Esad'la önce dost oldu. Sonra dostunu sırtından vurdu.
 Şimdi aklıma şu geliyor.Madem Esad zalimdi neden bu kadar dost oldun ,beraber tatil yaptınız falan,kardeş oldunuz? Madem Esad'a kardeşim dedin,dostuz dedin, şimdi neden düşman ilan ettin?
  Sebebi açıktır ki emir değişti.Arap baharı hasıl oluverdi.Esad düşman oluverdi.
 Kardeşim dediği adama sonradan düşmanım diyenden ne hayır gelir?
  Ki bu mesele kişisel bir mesele değildir. Söz konusu olan Türkiye'nin dış politikadaki prestijinin yerle bir olmasıdır.
   Osmanlı dahil biz Türkler dost dediğimize, hiçbir zaman düşman dememişizdir.
   Suriye'ye önce dost sonra düşman diyenler  tarih bilgisinden yoksun bir takım zavallılardır.
  Dış politikada kararlar bir günde değişmez,değişirse ülkeler güvenilirliğini yitirirler.

 Komşularla sıfır sorun falan derken sorunlar Suriye'den Türkiye'ye yayılmaya başladı.
 Suriye olayında taraf olmak bize pahalıya malolmuştur. Ceylanpınar'da top mermileri düştü ,vatandaşlarımızı kaybettik.Hatay'da bombalı saldırı yapıldı vatandaşlarımızı kaybettik.Suriye uçağımızı düşürdü. 2 subayımız şehit oldu. Olan vatandaşlarımıza oldu ,neden? Karşılığında Suriye'ye ne cevap verebildik? Başbakan grup toplantılarında bolca cevap veriyor gerçi ama icraat sıfır. İcraat yok.Laf çok ,her yerde konuşuyor.Bu ölümlerin vebali hükümetin boynunadır.
Hükümet dış politikada siyaset acemisidir.Ustalık dönemi falan hikayedir.yeteneksizden usta olmaz.
  Olayın bir diğer yanı ise Suriye düştükten sonra sıranın kime geleceğidir.
 İçinde bulunduğumuz şu yıllarda Ortadoğu'da Batı tarafından pompalanan bir değişim çalışması söz konusudur. Ve Türkiye kendisine ne getireceği belli olmayan bu çalışmada istenilenleri kuzu gibi yerine getirerek,maşa olarak kullanılmıştır.
  Dış politikada durum vahimdir.

6 Mart 2013 Çarşamba

YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI


Anayasa bir ülkedeki hukuk sisteminin en üstün normudur.Modern anayasalar, temel hak ve özgürlükleri  güvence altına alır,devletin erklerini,bu erklere seçilme şartlarını,bu erklerin nasıl çalışacağını,devletin ve hükümetin şeklini ve niteliklerini belirleyen hukuk kurallarını düzenler.Hiçbir kanun anayasaya aykırı olamaz.Anayasa bir ülkedeki tüm gerçek ve tüzel kişileri,kurumları bağlar.
  Ülkemizde ilk anayasal belge,1808 yılında 2. Mahmut ve ayanlar areasında imzalanan senedi ittifak isimli bir belgedir.İlk anayasamız 1876 anayasasıdır.Bu anayasa 1908'de yeniden yürürlüğe konmuş ve 1909 yılında kapsamlı değişiklikler geçirmiştir.Cumhuriyet döneminde 1924 yılında teşkilatı esasiye kanunu yeni anayasamız halini almıştır.1961 anayasası,1960 daki darbe sonrası yapılmış bir anayasadır.1982 anayasası ,12 eylül 1980 darbesinden sonra yapılmış ve 1982 de yürürlüğe girmiştir.1982 anayasası günümüze kadar bir çok değişiklikler geçirmiş, halen yürürlükteki anayasamızdır.
 Son günlerde bilindiği üzere meclisteki 4 siyasi parti üçer kişiden teşkil ettikleri bir komisyon ve meclis başkanı ile birlikte yeni bir anayasa taslağı üzerinde çalışmaktadır.Tabii ki bu 4 siyasi partinin aynı anayasa taslağı üzerinde anlaşmaları ancak büyük bir mucize olabilir.
   Ülkemizin esas sorunu bir anayasa sorunu değildir.Halkın geçim sıkıntısı,işsizlik,sağlık,suç oranlarının artması,gelir dağılımının adaletsizliği,terör,kamu alımlarında torpil,rüşvet gibi sorunlar ülkemizin esas sorunlarıdır.Elbette ki yeni bir anayasa ülkemizin bu esas sorunlarını çözmeyecektir.
  Yürürlükteki 1982 anayasası bile tam olarak uygulanamamaktadır.Bir kaç örnek vermek istersek,anayasamızın 45. maddesinin başlığı tarım hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunmasıdır.Sizce şu an ülkemizde tarım ve hayvancılık alanlarında çalışanlar korunuyor mu?Madde 57'de ise konut hakkı düzenlenmiş.Devlet toplu konut teşebbüslerini ne kadar destekliyor?Ülkemizde kaç milyon evsiz insan var?Madde 58'de gençlik ve spor düzenlenmiş.Devlet sporu ve sporcuyu ne kadar koruyor?Devlet gençleri alkol ve uyuşturucu batağından kurtarabilmiş mi?Madde 63 tarih kültür ve tabiat varlıklarının korunmasıyla ilgili.Devlet kültür ve tabiat varlıklarını ,tarihi eserleri ne kadar koruyor?Müzelerimiz ne halde? Neden arkeologlar işsiz?Madde 49 'Çalışmak herkesin hakkı ve ödevidir 'Diyor.Ülkemizde kaç milyon işsiz var ve bunlar anayasal hakları olan çalışmak konusunda neden hiçbirşey yapmıyorlar?Madde 73 vergi ödevi başlıklı. Bu maddenin 2. fıkrası vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı maliye politikasının sosyal amacıdır diyor.Anayasa böyle demesine rağmen asgari ücretle çalışan bir kişi maaşının %33'nü devlete vergi olarak öderken yüksek gelir düzeyine sahip bir kişi toplam gelirinin yanlızca %10'nunu vergi olarak ödemektedir.Vergi yükü direk olarak asgari ücretli ,emekli ve dar gelirlinin üzerine biniyor. Pardon! bindiriliyor.
   Mevcut anayasa bile uygulanmıyorken veya uygulanamıyorken yeni anayasa bizim hangi sorunumuzu çözecektir? Yani terör örgütü yeni anayasa yapıldı haydi silah bırakalım mı diyecektir?Yeni anayasa yapıldığında emekli evini daha rahat mı geçindirecektir?Yeni anayasa yapılınca işsizler iş mi bulacaktır?Bu soruların cevabı tabii ki hayır olacaktır.
 Anayasal öğretide şöyle bir esas vardır:Mevcut anayasa yaşamın gerekliliklerine cevap veremediği zaman değiştirilmelidir.Önce bu anayasa uygulanmalıdır.Önce devlet bu anayasanın gerekliliklerine cevap vermelidir.
   Hiç kimse kendi siyasi hesapları açısından yeni bir anayasa yapılması konusunda diretemez.Yeni anayasa tartışmaları yapay gündemdir,gereksizdir. 2014  cumhurbaşkanlığı seçimlerine bir hazırlıktır.Kişisel hesaplarla milletlerin anayasaları değiştirilemez.Meclisin ve devletin gündemi böylesine meşgul edilemez.Öncelikle halkın esas sorunları çözülmelidir.
 

5 Mart 2013 Salı

EKONOMİK GÖRÜNÜM



2013 yılına girdiğimiz şu günlerde ülkemizin ekonomik görünümü iç açıcı değildir. Bir büyük kriz yaşanmamış olması, iktidarın tek bir parti tarafından üstlenilmesinin bir siyasi ve ekonomik istikrar görünümü yaratmasındandır.Hükümet 11 yıllık iktidarın da ekonomide yapısal bir dönüşüm sağlayamamıştır.
 Türk ekonomisinin darboğazları;
 Ekonomik büyümenin yüksek olması gelir adaletli dağılmadıkça hiçbir anlam ifade etmez. Ülkemizde yaşayan insanların üçte ikisi açlık ve yoksulluk sınırındadır.
 Gelir dağılımında adalet yoktur. Gelir ,vergi sisteminin de etkisiyle fakirden zengine doğru dağıtılmaktadır.Devlet fakirden alıp ,zengine vermektedir.Vergi yükü asgari ücretlinin ve emeklinin üzerindedir.Fakir az kazanmakta,zengin çok kazanmaktadır.
  İşsizlik Tüik verilerine göre %10 civarında seyretmektedir. bu yüksek bir orandır ve ülkemizde üniversite mezunu gençler işsiz kesimin büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır. İşsizlik ülkemiz açısından büyük bir sorundur .Fakat bu soruna ne medya ne de siyasiler gereken önemi vermemektedir ve hükümet işsizliği bitirmek için hiçbir şey yapmamaktadır.İşsizlik bir toplumsal patlamaya sebep olabilir.Bir siyasi krizi tetikleyebilir.
 İşsizlik ülkemiz açısından nitelikli işgücünün atıl kalmasına sebep olmaktadır.Ülkemizde işgücü potansiyelini tam olarak kullanamıyoruz.
 Ülkemizde konut sorunu çözülememiştir ve kira evlerinde yaşamaya mahkum ve evsiz milyonlarca insan vardır . Bu insanlar kazandıkları  az miktarda parayı ev kirasına harcamaktadırlar. Konut sorunu fakirliğin ve gelirin adaletsiz dağılımının sonuçlarından biridir.
  Cari açık rekor düzeyde seyretmektedir. Cari açığın yüksek olması bizim hammadde ihraç eden, işlenmiş malı ithal eden ,sanayileşmemiş bir ülke görünümünde olduğumuzu kanıtlamaktadır.Cari açık ülkemiz ekonomisinin hiçbir yapısal sorununun düzeltilememiş olduğunun resmi makamlar tarafından da onaylanan bir itirafıdır.Yani biz üretmiyoruz.Üretileni satın alıyoruz.Satın aldığımız ,ürettiğimizden çok daha fazla. Bu da ülkemizin potansiyel kaynaklarını tam olarak kullanamadığımız anlamına gelir ki bu önemli bir sorundur.
  Enerji sorunumuz çözülemediği gibi dışarıdan alınan doğalgaza da gereğinden fazla yatırım yapılmıştır.Enerji sorunu cari açığı da tetiklemektedir.
  İhracaatımız belli ülkelere yapılmaktadır. İhraacaatın çok önemli bir kısımını Almanya 'ya yapıyoruz. Bu demek oluyor ki Türkiye ekonomisinin ipleri Almanya'nın elinde. Almanya ihracaatı keserse ,Türkiye zor zamanlar yaşayabilir.İhracaat yayılmalıdır.İhracaatın çok önemli bir kısmının tek bir ülkeye yapılması büyük bir tehlike arzetmektedir.
  Vergi sistemi etkin değildir. Sabit oranlı vergiler artmıştır. Fakat otomatik istikrar sağlayıcı olarak görülen artan oranlı vergiler azalmıştır. Bu durum fakirin daha da fakirleşmesine zenginin daha da zenginleşmesine olanak sağlamaktadır. Vergi yükü dar gelirlinin üzerindedir.
  İşsizlik,konut sorunu,cari açık ,vergi sisteminin etkinsizliği,ihracatın sabit ülkelere yapılması ve yoksulluk Türk ekonomisinin darboğazlarıdır.Bu ekonomik sorunlar toplumsal sorunları da körüklemektedir.



 

4 Mart 2013 Pazartesi

AKP'DEN İNCİLER


Ananı da al git lan .Artistlik yapma.(Vatandaşa söylüyor.Bu sözleri kimse yabana atmasın . İleri demokrasinin olmazsa olmazı vatandaşı ezmektir.)
Babalar gibi satarız.(Eski maliye bakanı özelleştirmeler için söylüyor.Adam sanki babasının malını satıyormuş gibi devlet malını satabileceğini söylüyor.Helal olsun.)
Hayaldi gerçek oldu.(Baş savcı tutuklandı.Genel kurmay başkanı tutuklandı.Generallerin çoğu içeride ,terörle mücadele müzakere oldu.Bunların hepsi bir zamanlar hayaldi .Şimdi gerçek oldu.)
Durmak yok ,yola devam.(Cari açık rekor kırdı .İthalat rekor kırdı.İşsizlik rekor kırdı . Kriz teğet geçti ,Kadın cinayetleri%1300 arttı.)
Esad kardeşimle oturduk ,konuştuk(Esad kardeş sonradan düşman oldu.Zulüm eden zalim oldu,bizim zalimlerle işimiz olmaz.)
Van minıt, van minıt(Üstün cesaret madalyasını aldığı devletin cumhurbaşkanına söylüyor.Sonradan bu van minıt markalaştı. Patenti falan alındı)
Bi taraf olan bertaraf olur.(2010 referandum sürecinde iş dünyasına ve medyaya gözdağı veriyor.)
Batsın senin gazeteciliğin(İmralı zabıtlarını haber yapan gazeteye söylüyor.EE halk konuşulanları bilmese miydi?)
Siz ne biçim öğretim üyesisiniz ya ?Sizin yetiştirdiğiniz öğrenciler bunlarsa bu ülke batmış.(Sen nerede okudun? Uzayda mı okudun?Ülkenin batması öğretim üyelerinin suçu, hükümetin bunda hiç bir kabahati yok.)
Askerlik yan gelip yatma yeri değildir.(Bizim oğlanda 15 gün bedelli yaptı. Tatil gibi )
Gemi var ,gemicik var.Cüzi bir peşinat ve taksitle alınmış bir gemiciktir.300-500 bin dolar peşinat verdik(Oğluna alınan gemi pardon gemicik için söylüyor.300-500 bin dolar gibi cüzi rakamları hiç duymamıştım.Bu kadar cüzi olmamalıydı ,asgari ücret 800 tl iken)
IMF 'ye borcu biz ödedik.(Sanki cebinden ödemiş gibi söylüyor.devletin malı özelleştirildi ,onlarla IMF  borcu ödendi .Önceki siyasilerin hiç kafası çalışmıyormuş.)
Bunlar iki koyun güdemez.(Muhalefete söylüyor.Zannedersem halkın koyun olduğunu söylemek istiyor.)

3 Mart 2013 Pazar

TERÖR


Terör örgütüyle görüşcez. Biz görüşmeyiz devlet görüşür.
 Verdiğimiz her şehitten sonra devletin en yetkili ağızları ,terörle mücadele kararlılıkla devam edecek demişlerdir.Al sana mücadele.
Devlet terör örgütüyle pazarlık yapıyor.Bir şeyleri müzakere ediyor.Terör örgütüyle ne müzakere edilirse...süreç kararlılıkla devam ediyor.
 Burası Ortadoğu , burası İspanya ya da İngiltere değil ki sen terörle neyi müzakere edeceksin de silah bıraktıracaksın.
Terör örgütünü bitirmenin 3 püf noktası vardır:
1-Parasal kaynaklarını keseceksin:Kesemiyorsan da dış politikanı sorgulayacaksın.
2-Örgüte katılımın önünü keseceksin:Kesemiyorsan iç politikanı sorgulayacaksın.
3-Dağda mücadeleye devam edeceksin.
Terörü bitiremiyorsan da basıp istifayı gideceksin,kardeşim. Bu milleti oyalamanın ,şehitlerin kemiklerini ,gazilerin vicdanını sızlatmaya kimsenin hakkı yok.
Sen kimle neyi görüşüyorsun?
Müzakere süreci falan hikaye bunlar halkı oyalama taktiğidir.
Başbakan yardımcısı Beşir atalay süreçten herkesin umutlu olduğunu söylemiş.Ben umutlu değilim kardeşim.

2 Mart 2013 Cumartesi

KÜRTAJ



 Başbakan açıkladı: Kürtaj cinayetmiş,her kürtaj bir Uludereymiş falan  filan dedi.
  Öyle yağma yok. Kürtaj kadının kararıdır. Doğuracak olan kadındır ve karışmak kimseye düşmez. Bakamayacaksa doğurmamak daha iyidir.
  İmam kürtaj cinayettir derse, cemaat kadının sırtından sopayı karnından çocuğu eksik etmeyeceksin diye anlar.
    Bu durumda kadın, adeta devlet şiddetine maruz kalmıştır.
   Kürtajı yasaklamak yerine aile planlaması teşvik edilmelidir.
 Bana kalırsa devletin kürtaj işine karışması kadın haklarına vurulmuş bir darbedir.Geriye gittiğimizin resmidir.Kadın çocuk doğurmak zorunda bırakılırsa kadının özgürlüğü engellenmiş olur.Kürtaj -tıbbi durumlar dışında- her halukarda kadının tercihidir. Devlet kadınların kişisel alanlarına müdahale edemez.
 Kürtaj konusunda çıkan yasa demokrasiye,kadın haklarına vurulmuş bir kelepçedir. Kadın çocuk doğurma yada doğurmama kararını kendisi veremiyorsa ,kadın hakları büyük bir darbe yemiştir.
 Kürtaj meselesi Amerika'dan ithal edilmiş  saçma siyasi gündemdir.3 çocuk politikasının destekleyicisi olarak hukuksal alanda düzenleme yapılmıştır. Bu yasayla kadın hakları büyük hasar almıştır.
  Kadın haklarına dikkat edilmesi gerekmektedir. Kadın haklarının hiçe sayıldığı toplum yarım bir toplumdur.
  Kürtaj yasasıyla kadının toplumsal yaşama katılımı engellenmiştir. Adeta kadına -sen çocuk doğur, evde çocuk bak -denilmiştir.
  Kadın hakları tüm toplumu ilgilendirmektedir.Kadın haklarını koruyamazsak ,demokrasiyi hiç koruyamayız.
 Kürtaj konusu kürtaj yasası çıktıktan sonra gündemden düşmüştür,düşürülmüştür.Başta kadınlar  olmak üzere kimse bu yasayı kabullenmemelidir.Çünkü bu yasa demokratik hayata vurulmuş bir darbedir.Kadının karar yetkisi elinden alınmıştır.sessiz kalmayalım.

1 Mart 2013 Cuma

EVLİLİK PROGRAMI


Son zamanlarda evlilik programları aldı başını gitti. Memlekette evlenmek isteyen ne kadar çok insan varmış.Arada denk gelip izliyorum.Her seferinde ayrı bir hayret denizinde boğuluyorum.
 Düşünüyorum, bir insan  evleneceği insanı televizyonda bulabilir mi? ya da neden evlenmek için televizyona çıkayım?
  Sunucuların aldığı maaş ortadayken,reyting canavarı herşeye hakimken neden oraya çıkayım?
 Esra erol'un sunduğu program tam bir facia.Bir ambians oluşturulmuş,buna profesyonel seyirci,orkestra ve avukat, psikolog dahil edilmiş.Oraya çıkan avukat ve psikologlar asla sunucu ile ters düşmüyorlar. Sunucu ne derse onlarda aynen tekrar ediyorlar. Bu yüzden oradaki avukat ve psikologların doğruları söyleyebileceğine inanmıyorum.
 Biri çıktı,kendisiyle evlenmeye gelen bir adama kültür testi yapmış,Endonezya devlet başkanının adını sormuş,adam bilemeyince kararım olumsuz.Böyle bir şey olabilir mi ya? Bunlar oraya ne kadar beyin özürlü varsa çıkarıp milleti felç etmeye mi çalışıyorlar?
 Biri bir gaf yapıyor,orkestra hemen dannnnnn diye bir ses çıkarıp,gafı vurguluyor ,sonra sunucu profesyonel seyirci,avukat ve psikologlar hemen gafı yapana yüklenmeye başlıyorlar.Tam bir rezalet.
 Bir de kudurma saati icat edilmiş.Orkestradan işareti alan sunucu başlıyor oynamaya.sonrasını hak getire.
  Oraya çıkan kişilerin psikolojilerinin sağlam kalabileceğine inanmıyorum.insanlar kullanılıyor. Özel hayatları tüm Türkiye'nin karşısında didik didik ediliyor. Hepsi reyting için yani para için.Olan benim milletime oluyor.Çıkmayın kardeşim böyle programlara kullandırmayın kendinizi.
 Bu sunucu daha önce başka bir televizyondan zam alamadığı için ayrılmıştı. Aynı programı şimdi bir başka kanalda yapıyor. Yani maksat esasında para ,hem de iyi para .Maksat insanları evlendirmek değil.
 Bir de daha önce bu programda evlenenlerin akıbeti meçhul,arada sırada hala ayrılmamış olan bazılarını televizyona çıkarıp -bakın başarılı evlilikler yaptırıyoruz -mesajı veriliyor.diğerleri ortada yok.
 Bir de bizim ilkokulda arkadaşlarımıza sorduğumuz bazı sorular vardı. Aşk mı, para mı?Anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı ?Tarzı sorular koca koca insanlara soruluyor.
 Bu evlilik programları kendine has bir üslup yarattı: Kriterlerime uymuyorsunuz,elektrik alamadım(Arkadan da trafo  bozuk esprileri geliyor),taliplerimi bekliyorum,aşk kadınıyım,şuramda bir sıcaklık hissetmedim, boyu 1.65 cm den az olanlar gelmesin,kel istemiyorum,karizmatik olsun,yorum alayım,karar anı gibi.
  Ruh eşini arayanları mı ararsın?hayatının kadınını bekleyenleri mi,zengin koca isteyenleri mi? Herşey var tam bir sosyolojik vaka.Arada sırada yardıma muhtaç çaresiz kişileri çıkarıp duygu sömürüsü yapıyorlar ,tabii orkestra hemen hüzün müziği veriyor arkadan herkes başlıyor ağlamaya.
 Bir tiyatro kurulmuş.vatandaşlar figüran olmuş,sunucu ve kanal parayı götürüyor.
  Bir de çok planlı çalışıyorlar. Sunucu arada sırada kadına şiddete dikkat çekiyor,kadınlar hakkında kitaplar yazıyor. Umut evi projesi yapmışlar birde. Tüm bunlar halkla ilişkiler çalışması kapsamında yapılıyor.Halkta iyi duygular uyandırılmaya çalışılıyor.Keşke bu yapılmak istenen ciddi seviyeli bir programla yapılsaydı ve para için yapılmasaydı. Çünkü kadına şiddetin alıp başını gittiği bu ülkede kadınlarımızın kocaya veya çocuğa değil,işe ,eve ,eğitime,paraya ve kendi ayakları üzerinde durmaya özgür ve bağımsız olmaya ihtiyaçları var.Yani senin umut evi diye sunduğun proje yetersiz hemde çok yetersiz,çünkü parası olan maddi imkanı olan kadınlar hukuki ve psikolojik desteği rahatlıkla alabilir.
 İşin komik tarafı halka yalakalık yapmaya muhtaçsın,halktan kişileri oraya çıkarmaya muhtaçsın ve halkı kullanarak,uyutarak,halktan çok çok daha fazla kazanıyorsun.
  Kötü kelimeler kullanmadan bu yazıyı noktalıyorum .Yoksa bolca küfür edeceğim.