3 Ekim 2014 Cuma

İŞİD PKK AKP

 Tezkere meclisten geçti.Tezkerenin cok yanlışları var,memleketin içinde yabancı silahlı kuvvetlerin konuşlanmasına izin verilmesi milli egemenliğin ''sıfırlanması'' demektir.Elbette ki TSK gerektiğinde Irak ve Suriye'ye girip müdahale edebilmeli,fakat yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de konuşlanmasının kabul edilmesi vatana ihanettir.çünkü bu yabancı askerlerin silahları Türk vatandaşlarına da yönelebilir.Ondan sonra ''safmışız,kandırıldık'' diyemezsiniz.

Şu an Türkiye'de iktidarda tek bir kişi var,Tayyip Erdogan,bu kişinin her dediği hükümete ve meclise kabul ettiriliyor. meclis'teki akp coğunluğu ve hükümet başlı başına tayyip'in kuklası olmuş durumdalar.Tayyip ise ABD ve İsrail'in kuklası olmuş durumda.Hala tutturmuş herşeyin en iyisini ben bilirim havasında bir kişilik.Dış politika cehaletini ise anlamak mümkün değil.BM salonunda boş koltuklara konuşması ülkemiz adına rezilliğin dik alasıdır.

 Bu iktidarın yaptıgı her işin yanlış yapmadığı her işin doğru olduğu söylenebilir.Başbakan ve Cumhurbaskanı sıfatlarını tasıyan kişilerin bugune kadar dış politikada ne büyük yanlışlar yaptıkları ortadadır.Musul'da İşid'e esir edilen 49 vatandaşımız bunun en açık örneğidir.

 Bu noktada İŞİD ve PKK'nın birbirini kırmasına izin verilmesi yani itin iti kırması ve İŞİD-PKK savaşını kazananın ise yok edilmesi elzemdir.Bu iki terör örgütüne en az maliyet ile yaşama şansı verilmemelidir.

 Esad'ın devrilmesi Türkiye için çok büyük tehlike oluşturacak ve Kürdistan devletinin kurulmasına olanak tanıyacaktır.Türkiye'nin güvenliği açısından Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğü çok önemlidir.Cumhurbaşkanı ve başbakan vatana ihanet içindedirler.

 7 sülalesini mali açıdan kurtarıp devletin en kilit noktalarında işe yerleştiren ve epeyce dünyalık biriktirip,zenginleşen Erdoğangillerin devlet bütçesinden kendilerine 400 milyon dolarlık uçak almaları şerefsizlik ve adilik kavramlarının çok ileri noktalarına tekabül etmiştir.Suriye'den ülkemize gelen sıgınmacılar ülkedeki asayişi bozmakta ve işsizliği artırmaktadır.Buna ragmen tayyip efendi 1,1 milyar dolarlık saraylar yaptırmak gafletine düşmüş bulunmaktadır.Bu ülke bu kadar adilik ve serefsizliği kaldırmaz.
  
 Yanlış Suriye politikaları ülkemizin ekonomisini ve bölünmez bütünlüğünü ve bağımsızlığını tehdit eder hale gelmiştir.

  Belirtmek gerekir ki bu ülkenin en büyük derdi İŞİD veya PKK değil AKP hükümeti ve uzantılarıdır.


28 Ağustos 2014 Perşembe

SİYASET VE SEKS



 Adolf Hitler kavgam adlı kitabında ''kitleler kadınsı özellikler gösterir''sözünü söyleyerek siyaset tarihinde önemli bir buluş yapmıştır.

  Büyük halk kitleleri dişi ,yöneten iktidar ise erkek olarak nitelendirilmiştir.

   Elbette ki bu söz bilimsel bir yasayı ifade etmez fakat geçerli olduğu açıkça görülür.Halk kitleleri de aynı kadınlar gibi,duygusal tepkiler verir ve güce yönelir.Güçlü görünenin seçimlerden başarılı çıkması yüksek bir ihtimaldir.

    Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gördüğümüz üzere halkın % 26'sı sandığa gitmeyerek duygusal tepki vermiştir.Sandığa gitmemek mantık ile açıklanamaz.

  Halkın güçlü görüneni güçlü sanması sonucu,bağırıp çağırarak,küfür ederek,kızarak,sinirlenerek yapılan duygusal konuşmalar halkı daha çok etkilemiştir.

  Muhalefete de bir ipucu vermek gerekir:Halk ''kodu mu oturtan liderleri'' seviyor.

   Seçimleri demokrasi sanan AKP zihniyeti,seçimlerden galip çıkarak ileri demokrasi yollarında önemli başarılar elde etmiştir.

  AKP zihniyeti genellikle eğitim seviyesi düşük kitlelerden oy almaktadır.AKP'ye oy atan eğitim seviyesi yüksek kişiler ise AKP zihniyetinden rant elde edenlerdir.

AKP zihniyetinin hakim olduğu dönemde en küçüğünden en büyüğüne kadar tüm idari kadro yalakalık ve biat ile iş başı yapmıştır.Yandaş ve yalaka gazeteciler  bakanlık kadrolarında  müşavir,bakan yardımcısı gibi pozisyonlarda istihdam edilmişlerdir.Büyükelçi,vali,kaymakam,il ve ilçe müdürleri,ilçe turizm,ilçe gençlik ve spor müdürlerinden tutun,köy imamlarına müezzinlere ve müftülere kadar,tüm idari kadro yalakalık ve biat biliminde ustalaşarak devlet görevlerine getirilmişlerdir.Devlet bürokrasisi AKP'li yapılmıştır.Karşılığında AKP zihniyeti tayin,terfi,atama gibi hizmetlerde bulunmuştur.

   Eşit ve adil  kamu hizmeti için  tarafsız olması gereken devlet bürokrasisi AKP zihniyetine oy toplayan adi bir propaganda mekanizmasına dönüşmüştür.

  Bugün gelinen noktada cumhurbaşkanının en yalaka kimse onu başbakan olarak atadığı görülmektedir.Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun yalakalık ilminde en ufak bir yanlış yapması hükümetin istifasına sebep olabilir.

 Ayrıca seçilmiş cumhurbaşkanı,başbakan,AKP genel başkanı ve milletvekilliği sıfatlarını aynı anda kullanarak AKP kongresini yöneten cumhurbaşkanı, açıkça herkesin gözü önünde anayasayı çiğnemiş,adeta anayasa ile seks yapmıştır.Ardından da mecliste namusu! ve şerefi! üzerine anayasayı ve hukuk devletini koruyacağına ant içmiştir.

Güler misin? Ağlar mısın?

 Devletin en tepesindeki bu trajikomik gelişmeler yandaş medya tarafından ayakta alkışlanmış ve demokrasinin hukukun içine edilmiştir..

   Vatana millete hayırlı uğurlu olsun....










  

17 Ağustos 2014 Pazar

SEÇİM ANALİZİ


 Adaletsiz ve demokratik olmayan cumhurbaşkanlığı seçimlerini geride bırakmış bulunuyoruz.

  Toplam seçmenin %26'sının oy kullanmadığı ve 750.000 civarında geçersiz oyun kullanıldığı seçimlerde Tayyip geçerli oyların %51.8 ini alarak cumhurbaşkanı seçilmiştir.Toplam seçmen düşünüldüğünde RTE'nin toplam oy oranı %37 dir.
 Sandığa gitmeyen ve geçersiz oy kullanan %26.5'lik seçmenin ezici çoğunluğunun,Tayyip'e karşı fakat Ekmeleddin İhsanoğlu'nu da cumhurbaşkanı olarak içine sindiremeyen kişilerden oluştuğu oldukça açık bir gerçek olarak gözümüzün önünde durmaktadır.

  Bir önceki yazımızda belirttiğimiz üzere seçimlerden önce; hükümet,anket şirketleri ve medya ile halkın özgür iradesine kurulan algı tuzağı,son derece iyi bir şekilde işlemiş ve halkın %26'sı sandığa gitmemiştir.

 Seçimlerden önce  Tayyip'in oy oranını %56-60 arasında gösteren birçok anket şirketi; Ekmeleddin İhsanoğlu'na oy verecek kişileri ''nasılsa Tayyip seçilecek oy kullanmama gerek yok'' yanlış algısına düşürmüştür.Birçok kişiyi de nasılsa Tayyip seçilecek bende Tayyip'e oy vereyim oyum boşa gitmesin şeklinde yanıltmıştır.Tüm seçmenler oy kullansaydı,Tayyip'in oyu %40'ı geçemezdi.

 Zaten devletin tüm olanaklarını sonuna kadar kullanarak seçim propagandasını devam ettiren Tayyip,yapılan propaganda düşünüldüğünde bir hezimete uğramıştır.Bu hezimette hırsızlık iddialarının büyük payı vardır.

  Siyaseten hiç tanınmayan ve çok kısıtlı olanaklarla propaganda yapmaya çalışan Ekmeleddin İhsanoğlu azımsanamayacak bir oy oranı ile seçimlerden çıkmıştır.Kullandığı üslup ile Tayyip'e bir üslup dersi de vermiştir.
  
 Seçimlerden sonra elbetteki muhalefet partileri özeleştiri yapmalıdırlar fakat şu unutulmamalıdır: Tarafsız ve siyasi olmayan bir makam için yapılan seçimlerde Devlet Bahçeli ve Kemal Kılıçdaroğlu siyasi etik ilkelerini hesaba katarak,Ekmeleddin İhsanoğlu'na etik ve hukuka uygun bir destek vermişlerdir.Belki aday konusunda Anayasa Mahkemesi başkanı veya TBB başkanı düşünülebilirdi.

  Unutulmamalıdır ki sandık hukuksuzluklardan ve yolsuzluklardan arınma yeri değildir.Yolsuzluklardan arınma yeri bağımsız mahkemelerdir.

  Yine unutulmamalıdır ki Hitler bile demokrasi ile sandık ile iktidara gelmiş ve hukuku ve demokrasiyi bir süre için tarihe gömmüştür.
  
   Bu adaletsiz,onursuz ve hukuka aykırı seçim makarnacılar ve rantçılara,iktidarın köpeklerine ve kölelerine hayırlı uğurlu olsun...
  
  
  

7 Ağustos 2014 Perşembe

ALGI TUZAĞI

Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik algı operasyonları tüm hızıyla devam ediyor.Erdoğanı daha seçimler yapılmadan,seçilmiş gibi gösteren ders kitapları ortaya çıktı.Yalancı medyada havada uçuşan 15-20 adet anket Erdoğan'ın seçileceğini gösteriyor. Bu yönlendirilmiş anketleri hazırlayanlar demokrasi düşmanı vatan hainidirler.

    Devlet televizyonu olması gereken TRT hükümet televizyonu,hatta direk başbakanın kendi özel televizyonu gibi çalışıyor.Anadolu Ajansı deneme yayınlarında Erdoğan'ın %70 oy aldığını gösteriyor.Halkın diğer cumhurbaşkanı adaylarından haberi bile yok.Sanki,tek aday Erdoğan ve zaten Erdoğan kesin seçilecek algısı yaratılmaya çalışılıyor.

    Halkın oyunu,vergisini,malını mülkünü çalan,halkı soyup soğana çeviren hırsızlar şimdi de halkın aklını,özgür iradesini çalmaya yelteniyor.

   Seçim sürecinde özetle;Erdoğan zaten seçilecek,oyunu Erdoğan'a vermeyecek olanların sandığa gitmesine dahi gerek yok,algısı yaratılıyor.Halkın özgür iradesi demokratik seçimlere aykırı bir şekilde yönlendiriliyor.

  Zaten devletin tüm imkanlarını her türlü hukuka aykırı bir şekilde, cumhurbaşkanı seçilebilmek için kullanan bir başbakan bir de halk üzerinde psikolojik operasyon yaptırıyor.

   Zaten başbakan seçim sürecinden önce, seçimde başını ağrıtabilecek her türlü konuya yanlı mahkemelerce  yayın yasağı getirtmişti.

 49 Türk  konsolosluk görevlisini elinde tutan ve hemen yanı başımızda camileri ve türbeleri yıkan  IŞİD hakkında konuşamayan,korkak,ciğeri beş para etmez Erdoğan,kendi sahibi olduğu televizyonlara çıkıp önceden hazırlanmış sorulara cevap veriyor.Gazeteleri açıp bakarsanız ekonomideki kötü gidişat üzerine tek bir haber dahi göremezsiniz çünkü korkak medya başbakandan izin almadan yayın yapamıyor.

  Oğlunun yönettiği TÜRGEV aracılığıyla seçim için yolsuz bağış toplayan başbakan seçilebilmek için her türlü ahlaksızlığı ve yolsuzluğu yapıyor.
seçim döneminde Erdoğan'ın seçilebilmesi için her türlü yolsuzluk,ahlaksızlık,şerefsizlik,yalan,dolan,iftira ve türlü türlü dalavereye başvurulmuştur.


 Halkın bu algı tuzağına düşmemesi ve sandığa gidip kendi oyunu özgür iradesiyle kullanması önemle rica olunur.

Kandırılmayın,korkmayın, hiç kimsenin sizin yerinize karar vermesini beklemeyin, sandığa gidip özgür iradenizle oyunuzu kullanın....
  
  
  
  

1 Ağustos 2014 Cuma

KADIN,KAHKAHA VE SEÇİM SÜRECİ

10 Ağustos'ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçim süreci 24 saat başbakanı gösteren televizyonlar ve her gün başbakanı yazan gazeteler sayesinde başbakanın köşke çıkması için yapılan bir törene dönüştürüldü.

   Yavşak ve yalaka medya sadece başbakanın konuşmalarını(yani yalanlarını) yayınlıyor. Devletin tüm imkanlarını cumhurbaşkanı seçilebilmek için kullanan bir başbakana şahit oluyoruz.Dolayısıyla seçimler demokratik bir ortamda geçmiyor.Ayrıca bu seçim süreci yargı denetiminden mahrum çünkü görünen o ki YSK,AKP tarafından kontrol ediliyor.

  İsrail'in Gazze'de yaptığı katliama seyirci kalan ve hiçbir somut adım atmayan hükümet adına,başbakan,İsrail hakkında atıp tutuyor.İsrail ile ticari ilişkiler son hızıyla devam ediyor.İsrail'in Gazze'de yaptığı katliam başbakan tarafından seçim malzemesi olarak kullanılıyor.Öte yandan İsrail'in maşası IŞİD hemen yanı başımızda,Musul ve Kerkük'te camileri ve türbeleri yıkarken ve Türkmenleri katlederken ,bu konuda sessiz kalan ve yayın yasağı getirerek halkı uyutmaya çalışan hükümet,hiçbir şey yapmıyor.Dış politikada düştüğümüz bu trajikomik durum hiç gündeme getirilmiyor.

   Bir yandan da Bülent Arınç gibi kalitesiz şahsiyetler ''Kahkaha atan kadının iffeti yoktur'' diyerek gündemi değiştirme çalışması yapmakla meşguller.Gündemi değiştirmeye çalışmasını anlıyorum ama kahkaha ile iffet arasındaki ilişkiyi çözebilmiş değilim.Bülent Arınç zihniyetinin kadına bakış açısı kadının mutlu olmasına izin vermemek,kahkaha atan kadını fiziksel ve psikolojik şiddet ile ağlatmaktan ibarettir.Kahkaha atan kadın iffetli yani namuslu olmadığına göre ağlayan kadın iffetli ve namusludur. Bu zihniyeti gördükçe son 12 yılda kadın cinayetlerinin %1300 artmasını rahatlıkla anlayabiliyoruz.Türk kadını AKP zihniyetini temsil eden Bülent Arınç'ın sözlerini doğru okumalı ve bu kadın düşmanı AKP zihniyetine sandık başında dur demelidir.

  Öte yandan Ekmeleddin İhsanoğlu son derece sakin ve tutarlı bir görünüm çizmekte,yalaka ve yavşak medyaya rağmen,kısıtlı mali imkanlara rağmen seçim çalışmalarını sürdürmektedir.Başbakanın aksine iftiradan uzak ve yalansız bir siyasi anlayış sergilemektedir.Ayrıca Ekmeleddin İhsanoğlu başbakanın aksine Türk Milleti ifadesini her platformda kullanarak hangi ülkenin cumhurbaşkanı adayı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Başbakan 12 yılda Türk Milleti ifadesini bir kez bile kullanmamıştır. Kanımca hangi ülkenin başbakanı olduğunu da bilmemektedir.

   Cumhurbaşkanlığı seçimleri ülkede hak,hukuk ve adalet bırakmayan kadın düşmanı ve hırsız AKP zihniyetine dur demek için bir fırsattır.

   Herkes sandığa gidip,oyunu kullanmalı ve bu AKP zihniyetine ''Haddini bil'' demelidir.
     
   

   
   

19 Temmuz 2014 Cumartesi

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ VE GAZZE

10 Ağustos'ta Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak.3 aday var,Ekmeleddin İhsanoğlu,Recep Tayyip Erdoğan,Selahattin Demirtaş.

   Ekmeleddin İhsanoğlu,iyi bir kariyeri olan,dil bilen, diplomasiyi bilen,görmüş geçirmiş,dünya çapında tanınan,fevkalade başarılara imza atmış,nitelikli bir isim,birden çok partinin uzlaştığı ve aday gösterdiği bir isim.Muhalefet partilerinin iyi bir aday tercihi yaptıklarına inanıyorum.

   Recep Tayyip Erdoğan,hakkındaki yolsuzluk iddialarının üzeri örtülmüş şaibeli bir isim,cumhurbaşkanlığını başkanlık olarak düşünen ve ''Yeni Türkiye'' söylemiyle Türkiye'yi eyaletlere bölme planları içinde olan,pkk ile pazarlık masasına oturmuş,terörist başı ile muhatap olmuş bir isim. 12 yıllık iktidarı boyunca Türk dış politikasının içine etmiş,Türkiye'yi rezil etmiş bir isim,aynı zamanda,Yahudi lobilerinden cesaret madalyası almış bir isim,10 sözünden 9'unun yalan olduğunu düşündüğüm,bir öyle bir böyle konuşan,duygusal davranan,kinci,basın özgürlüğüne darbe vurmuş bir kişi, fakat toplum önünde iyi konuşur ve insanları kandırmayı iyi becerir.Zenginliğinin haddi hesabı olmadığını,sıfırlayamadığı paralardan anlıyoruz.Oğulları Gazze'de soykırım yapan, Hitler'e rahmet okutan İsrail ile yüklü miktarda ticaret yapıyor. Böyle bir kişinin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamına aday gösterilmesi dahi büyük bir hatadır.

Selahattin Demirtaş,açıkçası  olası bir 2. turda AKP'ye avantaj sağlanması için  aday gösterildiğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı için hiçbir şansı yoktur.

 Cumhurbaşkanlığı seçimi hepimizi yakından ilgilendiriyor.Çünkü bu sefer seçilecek cumhurbaşkanı çok daha güçlü ve etkili olacaktır.

    Söz milletindir.Herşeyin ortada olduğu bir seçim,tüm seçmenlerin oy kullanması gerektiğini düşünüyorum.

Tayyip Erdoğan devletin tüm imkanlarını kullanabilecek durumda olmasına rağmen çok avantajlı olduğunu düşünmüyorum.Sonuçta korkak medyada aleyhine yorum yapılamıyor ve yalancı anket şirketleri tarafından Erdoğan'ın önde olduğu millete pompalanıyor ve Erdoğan'ın seçimi kazanacağı kesin algısı yaratılıyor.D evlet televizyonu TRT(Tayyip tv) 24  saat Tayyip'i gösteriyor. Her şeye rağmen yolsuzluk iddialarından aklanamadığı için halk kendisine sen başbakanlığa devam et diyebilir.

  Ekmeleddin İhsanoğlu ise kaliteli bir aday. Sağduyulu ve tarafsız bir görünüm çizdi.Daha aktif olabilirse halkın sempatisini sağlayıp,seçimi kazanabilir.

   Son bir paragrafta bahsetmek gerekir ki İsrail'in Gazze'de yaptığı soykırım ve sivil katliamı kabul edilemez bir olaydır.Kadınları ve çocukları bir hiç uğruna öldüren İsrail tüm dünyadaki insanların nefretini kazanmıştır.Devletlerin ve uluslararası kuruluşların kınamadan öteye gidemeyen yaklaşımları,somut bir yaptırım uygulayamamaları 21. yüzyılda insanlık adına utanç verici bir gelişmedir.Ölenlere allah'tan  rahmet, yakınlarına başsağlığı,yaralılara acil şifalar diliyorum.




15 Haziran 2014 Pazar

IŞİD

   Ortadoğu'da yeniden şekillenme devam ediyor. Büyük Ortadoğu Projesi denilen, İsrail-Amerikan işbirliği şeklinde ve tüm  hızıyla ileriyor. 

   Türk devletlerinin gelmiş geçmiş en çapsız yöneticileri olan Büyük Orta doğu Projesinin eş başkanı Tayyip ile onun dışişleri bakanı Davutoğlu,olup biteni MAL MAL (öküzün trene baktığı gibi) izliyorlar.

   IŞİD'in Musul'a ilerlediğini sağır sultan bile duymuşken Ankara'dakilerin bu kadar büyük bir hata yaparak  Musul Başkonsolosluğunu esir duruma düşürmeleri,binayı tahliye ettirmemeleri veya duruma anında bir askeri müdahale ile karşılık vermemeleri tarihimizin en büyük dış politika hatalarından biridir.
   Türkiye Ortadoğu'da komik duruma düşmüştür.

   Olay esasında 2003 yılında Saddam'ın devrilmesiyle başlamıştı. Amerika güçlü bir Saddam istemiyordu çünkü Saddam bölgede şiddet ile belirli bir istikrar sağlamıştı.En azında Kürtlere ve marjinal gruplara göz açtırmıyordu.Saddam devrildikten sonra Suriye'yi karıştırdılar.Barzani'yi güçlendirdiler ve bölge birçok terör örgütünün saldırılarına açık hale geldi.Esad'a karşı durup Barzani'yi kollayan koruyan İsrail-Amerika maşası Tayyip efendi sınırlarımızın güvenliğini tehlikeye atmış,Güney sınırlarımız hem karadan hem denizden delik deşik edilmiştir.

 Ahmet Davutoğlu ve Tayyip Erdoğan ikilisi Türk tarihinin gelmiş geçmiş en beceriksiz dış politika yapıcıları veya vatan hainidirler. Ortadoğu'da bugün gelinen  durum Tayyip ve Ahmet Davutoğlu'nun beceriksizliklerinin eseridir.

  Gelinen durumda korkak ve beceriksiz bir başbakan ve pasif bir Cumhurbaşkanı ile etkisiz bir muhalefet söz konusudur.

   İnsiyatif alabilecek tek bir devlet adamı yoktur çünkü artık tüm bürokratlar bakanlar ve milletvekilleri Tayyip'in emir eri haline gelmiştir. Bu durumda ülkemizi çok daha zor günler beklemektedir.

   Geri zekalı olduklarını düşünmediğimden Türkiye'nin İsrail yanlısı vatan hainleri tarafından yönetildiğine eminim. 

   Ortadoğu'daki bu parçalanma her an ülkemizi etkisi altına alabilir.Bunun mesajı  bayrağımızın indirilmesiyle zaten verilmiştir.

   Şu durumda Türkiye 10.000 kişilik bir örgütün oyuncağı durumuna gelmiştir.

  Bu ülkeyi yönetenlere ve bu şerefsizlere oy verenlere yazıklar olsun..

20 Mayıs 2014 Salı

SOMA'DA MADEN KATLİAMI!!!!!

Manisa Soma'da bir katliama, toplu bir cinayete tanık olduk.Maalesef elimizden hiçbirşey gelmeden,olayı televizyonlardan ve internetten takip ettik.

  Çünkü yetkililer,maden sahipleri ve hükümet olan biteni seyretmişti.Facia geliyorum demişti.Hiçbirşey yapılmamıştı.Olan ekmek parası peşinde koşan 300 masuma olmuştu.

   Birileri saçma sapan dizilerden,futboldan,rüşvetten çılgın paralar kazanırken,1300 tl için gece gündüz kelle koltukta dolaşan 300 masum madenci gözlerimizin önünde hayatını kaybetti.

2 gün gömlek değiştirmeyip büyük fedakarlıklarda bulunan Enerji Bakanı ile pek oralı olmayan,Çalışma Bakanının acilen istifa etmeleri gerekmektedir.(İstifa edecekleri yok, adamlarda kösele gibi surat var)

  Enerji bakanı ve Başbakan'ın konuşmalarındaki tek vurgu,suçu üzerlerinden atmaktı.O kadar ki olayı fıtrata,kadere,kazaya kadar bağlayıp,1800'lerin İngiltere'sinden örnekler veren Başbakan,suçu kraliçe Victoria'ya attı.O konuşmadan sonra linçten kurtulmak için markete sığınmak zorunda kalan bir Başbakan gördük.Başbakan'ından maden sahibine kadar zincirleme bir basiretsizlik,beceriksizlik ve şerefsizlik olduğu çok açık.Madende gerekli denetimlerin yapılmadığı,madendeki tehlikelere göz yumulduğu çok açık.Olayın  baş sorumlusu başta Başbakan olmak üzere hükümettir.Çünkü madenleri özel sektörün insafına bırakmışlardır.

Dikkatlerimizi çeken bir başka durum daha var ki şehit madencilerin istisnasız hepsi gırtlağına kadar borç içindelerdi. Bu yüzden madenlerde canlarını hiçe sayarak çalışıyorlardı.Bu durum AKP'nin halkı borçlandırma  stratejilerine de dikkat çekmektedir.Borçlu kişiler bir nevi iktidarın ve sistemin kölesi olmaktadırlar.Maalesef iktidar biraz da bu yüzden değişmemektedir.

   O maden sahibine ''Ne kadar kömür çıkarırsan hepsini devlet alacak'' denilmişti. O şerefsiz kansızda maliyeti düşürmek için işçilerin güvenliğini hiçe saymıştı.Bu adam hala dışarıda geziyor.Bu hükümet hala görev başında.İnsanda biraz utanma arlanma olur.Bu olay Japonya'da  olsaydı,sorumlular çoktan harakiri yapmışlardı.Bizimkiler kansız ve ruhsuz olduklarından hala dışarıda ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar.

   Yapılması gereken çok açık.Bu madenin faaliyetine son verilmeli,tüm madenler devlet tarafından kuralına göre işletilmeli veya çok sıkı denetlenmeli.Enerji Bakanı ve Çalışma Bakanı görevden alınmalı(İstifa edecekleri yok çünkü),Başbakan tüm Somalılardan özür dilemeli. Şehit ve yaralıların ailelerine ömür boyu maaş bağlanmalı,bölgede psikiyatrik çalışmalar yapılmalı.

  Ahlaksız,edepsiz ,korkak ve öfkeli Başbakanımız olayları kadere,fıtrata  bağlayacağına gerekli kanunların çıkarılmasını sağlamalı,yapılması gerekenleri yapmalıdır.Çünkü bu olay tekrarlarsa onu linçten kimse kurtaramaz.
   
  
  
  
  
  

11 Mayıs 2014 Pazar

METİN FEYZİOĞLU

Metin Feyzioğlu'nun Danıştay kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşma ülkenin gündemine dair sorunların hukuk yolu ile nasıl çözülebileceğini gösteren,değerli bir hukukçunun hukuk ve siyaset camiası önünde yaptığı cesur bir konuşmadır. Kendisini ayakta alkışlıyoruz.

 Evet konuşma uzun sürmüştür,siyasi içerikli bir konuşmadır.Ancak yeni bir yasa yapımını,hukuk yapımınıkuvvetler ayrılığını ve hukuk devletini  anlatırken siyasete değinmemek, sığlık olur ve pek mümkün değildir.Çünkü hukuk ve siyaset birbirinden ayrılamayan iki önemli toplumsal kurumdur.

  Metin Feyzioğlu bu konuşmayı yaparak tarihe çok önemli notlar düşmüştür.Hükümetin yolsuzluklarını devlet erkanının önünde yüzlerine karşı söylemiştir.
 Başbakan kuyruğuna basılmış danalar gibi böğüre böğüre toplantıyı terketmiştir.

  Bir insanın sinirlenmesinin sebebi duyduğu korku sebebiyle bir savunma mekanizması oluşturmak istemesindendir.Yolsuzluk soruşturmaları sebebi ile başbakanın nasıl bir korku içinde bulunduğu Danıştay toplantısında su yüzüne çıkmıştır.

   Doğru her yerde doğrudur.Bu ister hukuki olsun ister siyasi olsun,doğruları korkmadan söyleyebilecek cesur insanlara ihtiyacımız vardır.Metin Feyzioğlu ve Haşim Kılıç gibi cesur ve vatansever insanlara sahip çıkmalıyız.

   Yolsuzluk soruşturmalarının,satın alınmış savcıların verdiği takipsizlik kararları ile mahkeme önüne çıkmadan kapatıldığı bir ülkede hukuka sahip çıkmak hukukçuların  görevidir.

   Nitekim tarafsızlığına inandığımız Anayasa Mahkemesi başkanı da aynı Metin Feyzioğlu'nun konuşmasına benzer bir konuşma yapmıştı.

  Çünkü şu bir gerçek ki hukuk ve siyaset birbirinden ayrılamaz.Özellikle de mecliste çoğunluk bende, istediğim kanunu istediğim gibi yaparım, diyen bir iktidar olduğu sürece hukukçuların bu iktidarın karşısına dikilmeleri kaçınılmazdır. Çünkü hukuk devleti kavramı doğası gereği siyasi içerikli bir kavramdır.

  Ülkemizin önemli hukukçuları yaptıkları konuşmalarla göstermişlerdir ki yasama ve yürütme yargıyı denetleyemez.Emir ve talimat veremez.Yargı ise yasama ve yürütmeyi hukuki yönden denetler.Hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı kavramları zaten bunu ifade etmektedir.

   Yargıyı ele geçirip istediği mahkeme kararını çıkartan bir iktidara verilen bu muhteşem cevaplardan sonra başbakanın bağırıp çağırmak veya böğürmek yerine bu konuşmayı yapanları ayakta alkışlaması gerekmektedir.K aldı ki hukuk camiasının  en üst düzeyindeki kişiler böyle konuşmalar yapma ihtiyacı duyuyorlar ise durumun vahim olduğu su götürmez bir gerçektir.

  Adalet olmayan yerde hiçbir zaman  demokrasiden veya insan haklarından söz edilemez.

   Anayasa mahkemesi başkanı ile TBB başkanının yaptığı konuşmalar başbakanın kulağına  küpe olmalıdır.


8 Nisan 2014 Salı

SEÇİM SONUÇLARI

Medyada ''seçimlerden AKP zaferle ayrıldı'' gibi bir sahte algı yaratıldı.Hükümetin tüm ülke üzerinde psikolojik bir operasyon yönettiği çok açıkça ortadadır.Bütün medyaya diz çöktüren ve istemediği her haberi yayından kaldırtan,Anadolu Ajansına talimat verip oy oranlarını manipüle eden,Twitter,Youtube gibi siteleri engelleyen,seçimlerde her türlü pisliği yapan,oy çalan  bir iktidardan bahsediyoruz.%43  bu durumda bir başarı değildir.Devlet yönetimini sadece bir algı yönetimine dönüştüren ve halkın algısını sürekli yanıltan bir hükümetin %43 alması gerçek bir hezimettir.

  Başbakanın istemediği hiçbir haberi yapamayan bir medya varken %43 gerçek bir başarısızlıktır.Karşısında gerçekten beceriksiz bir muhalefet varken,%43 bir hayalkırıklığıdır.

      Aynı zamanda muhalefetteki beceriksiz liderler birbirlerinin oylarını bölmüştür.

  MHP ve CHP liderleri gereken söylemleri ortaya koyamamışlardır.Muhalefet partilernin  oy oranlarını arttırmaları, iktidarın yolsuzluklarından kaynaklanmıştır.CHP ve MHP liderleri iktidarın bu kadar yolsuzluk yaptığı bir durumda bile bu iktidarı silemiyorlarsa bu adamların siyaset yapmalarının hiçbir anlamı yoktur.Devlet Bahçeli ve Kemal Kılıçdaroğlu siyasetin ''s''sinden dahi anlamamaktadırlar.Başarısızlıklarını kabul edip istifa etmelidirler.

Seçimlerin güvenilirliği de tartışmalıdır. Trafoya giren kediler seçimlere komplo kurup,elektriği kesmişlerdir.Dış güçlerden ilham alan kediler ülkemizde demokrasiye ağır bir darbe vurmuşlardır.Enerji bakanı elektrik kesintilerinden kedileri sorumlu tutarak Türk siyaset tarihinin en komik figürü olmuştur.Başbakanın bundan sonra  kedilerden sorumlu bir bakan ataması gerekecektir.

   %43 oy aldıktan sonra iyice gaza gelen hükümet üyeleri Anayasa Mahkeme'sinin aldığı karara saygı duymadıklarını söylediler.

   ülkedeki en yüksek mahkeme, özgürlükler ve yasakların kaldırılması yönünde  hem de oybirliğiyle bir karar veriyor ve hükümet üyeleri özellikle adaletsizliğin bakanı Bekir Bozdağ ve  boşbakan,oy çalan Tayyip saygı duymuyorlar...Anayasa Mahkeme'sinin kararına saygı duymamak anayasal düzeni yıkmaya bir teşebbüstür.Bir hukuk devletinde hükümet ve tüm kişi ve kuruluşlar mahkeme kararlarını derhal uygulamak zorundadırlar.Anayasa mahkemesi kararlarına saygı duymayanların bu ülkenin idaresinde hiçbir rolü olamaz.

  Şimdi bu kişiler mahkeme kararına saygı duysa nolur? Duymasa nolur? Bunu konuşmanın anlamı ne? Sıka sıka Anayasa Mahkeme'sinin verdiği kararı uygulayacaksın.  Bunun başka yolu yok. Bir ülkenin hükümet üyeleri bir mahkemenin aldığı karara saygı duymadıklarını söylüyorlarsa,o ülkede adalete olan güven temelden sarsılmış demektir. Ve ülkedeki hükümet mahkemeler üzerinde bir kara propaganda yapmaktadır.

   Sürekli mahkemeleri hakimleri ve savcıları anayasaya aykırı bir şekilde etki altına almaya çalışan bir hükümetle karşı karşıyayız.Hiçbir savcı ve hakim boşbakana sormadan iş yapamaz olmuşlardır.

    Ekonomide enflasyon dışında hiçbir iyi gösterge olmamasına rağmen,adı konmuş bir ekonomik kriz yaşanmaması halkın oy  tercihlerinde etkili olmuştur. 

   Fakat  24 saatte her şeyin değişebileceği bir ülkede yaşıyoruz.Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halkın oy tercihleri fevkalade sapmalar gösterebilir.

   Seçim sonuçları AKP açısından bir zafer değildir,mevcut şartlarda çok büyük bir hezimettir.
   

12 Mart 2014 Çarşamba

BERKİN ELVAN:KÜÇÜK KAHRAMAN

14 yaşında,16 kilo,269 günlük mücadele ve sonra sonsuzluk.Masum günahsız bir oğlan çocuğu,eve ekmek almaya giderken insafsızın birinin ateşlediği gaz bombasına hedef oluyor.Arkasında acılı bir Türkiye bırakıp, bir kahraman olarak özgürlük mücadelesinin simgesi olarak,masumiyetin en güzel resmi olarak bu dünyadan göçüp gidiyor.


  Berkin Elvan'ın ölümünde hepimiz suçluyuz.Bu olayda Berkin Elvan dışında hiç kimse masum değildir.Bir iktidar mücadelesinin ortasında kalan küçük bir çocuktu sadece.Masumdu. Fakat devletiyle,hükümetiyle,polisiyle,halkıyla eylemcisiyle hepimiz suçluyuz.Küçücük bir çocuğu koruyamadık.

   Polise şiddet emri veren küçük adamlar,başbakanı,içişleri bakanı,valisi,emniyet müdürü,14 yaşında 16 kiloluk bir kahraman hepinizi ezip geçti. Gördünüz mü?

  Tertemiz yüreği ile annesini düşünüp gaz bombalarının içine annesini göndermek istemeyen bir kahraman..Vicdanlı bir vatan evladı..

  Berkin Elvan'ın sonsuzluğa uğurlanışı Türkiye için bir milattır.Milyonlar özgürlük adalet ve demokrasi için ayağa kalkmıştır.

  Hırsızlığa göz yuman devlet zihniyeti masum çocukların yaşamasını engellemiştir.

  Berkin'in ölümüne sesini çıkarmayanlar,susanlar iktidar tasmalı köpeklerdir.Berkin'in faillerini bulamayanlar şerefsizdir.

  Herkese böyle kahraman gibi bir ölüm nasip olmaz.Berkin Elvan bir kahraman gibi öldü.80 milyon Türkiye tek yürek oldu.Tüm dünya Berkin'i andı.

  Berkin'in katilleri hesap vermeden Türkiye rahat edemez.

  Tek tesellimiz 80 milyon Türkiye'nin Berkin'e sahip çıkmasıdır.

  Berkin'e allahtan rahmet, acılı ailesi ve yakınlarına da başsağlığı diliyoruz.Mekanın cennet olsun.

27 Şubat 2014 Perşembe

BAŞÇALAN

Kefeni ile gelmişti. Kefenin cebi var sanıyordu. Telefonda hiçbir şey anlamayan oğluna paraları sıfırlaması talimatını veriyordu. Oğlu da inşallah babacığım diyordu.

    Ekonomiydi,siyasetti, bir yere kadardı.Kendini ülkenin sahibi sanıyordu. Savaş meydanlarında düşmana nal toplatmış kahramanlara ayyaş diyordu.Ayyaş diyerek ucuz kahraman oluyordu.Bir yandan cahil cühelayı kandırıp malı götürüyordu.

   Şerefsizlik,diz boyuydu.Paralar değil,akıl sıfırlanmıştı.

  Sanayi bakanı hissediyordu,montajdı.Ama kendisi söylüyordu. Kriptolu telefon dinlenmişti.Dinlemeselerdi de malı götürse olmaz mıydı?Malı götürürken allahı,kitabı,kuranı,dini imanı,peygamberi harama rüşvete ortak ediyordu. Çok dindardı. Haram paraları,tüyü bitmemiş 
yetimin hakkını yerken bile allah,peygamber,kitap diyordu.Din,iman diyordu. Kendisi de inanıyordu. Ama,ancak kendini kandırıyordu.

   Harama sadece kendisi değil,oğlu,eşi,kızı,damadı yedi sülalesi bulaşmıştı.

    Yalanda sınır tanımıyordu.Haramda sınır tanımıyordu. Bu yüzden durmak yok, yola devam diyordu.Paraları İsviçre'de gömmeye devam ediyordu.Oğlu da paralel şirketti.

      İnkar ve biat takımı da rahatsızdı fakat susuyordu.Yalakalığa devam ediyordu.Tüm devlet erkanı harama,rüşvete,haraca ortak oluyordu.

    Halkın önüne çıkıp,benim başörtülü bacımı dövdüler, diye ağlıyordu.

  Bir yandan da paraları nereye koyacağını şaşırıyordu.Öyle yüklü miktar paraydı ki hiç bir yere sığmıyordu.

  Malı bizzat başbakanlık makamından götürüyordu. Daha fazla para çalabilmek için devletin bütün imkanlarını seferber etmişti.Başbakanlıktan çalıyor,sonra gelip halkın önünde ağlıyordu. Çok mağdurdu.Hiç kimse onu çekemiyordu.Ona çok kötülük yapmışlardı.O da bunları halkın önünde anlatıp,ağlıyordu. Oy dilenciliği yapıyordu.Ağlayınca oylar yükseliyordu. Ne de olsa Türk Milleti acıma duygusu yüksek,mazlumun yanında olan bir halktı.

 Halka güveniyordu.Nasıl olsa mağdurdu.Timsah gözyaşları dökebiliyordu.Çalıyordu,çırpıyordu.Sonra gelip halka ağlıyordu.Ağladıkça oylar yükseliyordu.

   Memleketin hali perişandı. İşsizlik diz boyuydu.Asgari ücret açlık sınırının çok altındaydı.Kendisi devletin malını yiyor yiyor fakat doymuyordu.Devletin imkanlarıyla dünyanın dört bir yanını ailesiyle beraber gezmişti. Padişah gibi yaşamıştı fakat ne yapsın işte yine de mağdurdu.Ne yapsa ne etse bu mağduriyet geçmiyordu.Her yerde ağlıyordu.

   Yavuz hırsız sahibini bastırırmış,derlerdi.O da diyordu ki, minareyi çalan kılıfını hazırlar. Kılıf hazırdı da minare kılıfa sığmıyordu.O kadar çok çalmışlardı ki parayı nereye koyacaklarını şaşırmışlardı.

    Elbetteki yasa dışı dinlemelerin varlığı inkar edilemez.Cemaatin Türk siyasetinde darbe yapabilecek gücü olduğu görülmüştür.Cemaat masum değildir ve onlarda affedilemez.Ama şu da bir gerçek ki hiçbir yasa dışı dinleme; şantaj,montaj, komplo bu hırsızlığı gizleyemez,örtemez.Hala başbakanlık makamını işgal etmek; şerefsizliktir,yüzsüzlüktür,Türk milletine  ağır hakarettir.

         Derhal istifa et  ve polise teslim ol.Bu milletin senin gibi hırsızlara ihtiyacı yok.

22 Şubat 2014 Cumartesi

ŞEHZADE SULTAN MUSTAFA

Suskundu.Düşünceliydi.Babası Kanuni, Konya'da orduya katılmasını ,otağını ordugahtan uzakta kurdurmasını ve el öpmeye silahsız ve askersiz olarak gelmesini emretmişti.Herşey açıktı.Babasının kendisine bir ölüm tertibatı kurduğu açıktı.Şah Tahmasp ile birlik olup,babasına ihanet etmemişti.Babasının böyle bir şeye inanabileceğine ihtimal dahi vermiyordu.Zaten Şah Tahmasp ile Şehzade Mustafa'nın birlik olabileceği düşüncesi bile komikti.Buna köpekler bile gülerdi.Mustafa, babasının buna inanmadığına adı gibi emindi.Zira tahtı ele geçirmek için Tahmasp'a ihtiyacı yoktu.

  Kanuni ise Mustafa'nın Tahmasp ile birlik olabileceği düşüncesine ihtimal vermemişti ve inanmamıştı.Kanuninin asıl korkusu , dedesi 2. Bayezid'in babası Yavuz Sultan Selim tarafından tahttan indirilmesine benzer bir son yaşamasıydı.Yavuz Sultan Selim babası ile savaşmış ve yenilmişti. Fakat yeniçerilerin baskısı sonucu sultan 2. Bayezid tahtı Yavuz Sultan Selim'e bırakmak zorunda kalmıştı. Ve Yavuz Sultan Selim, Şehzade Süleyman'ın gözleri önünde 2. Bayezid'in   - nizamı alem içün - katline ferman vermişti.

   Kanuni Sultan Süleyman için, yaşadığı sürece oğlu Mustafa bir tehditti.Mustafa asla ihanet etmeyecek kadar asil bir kişiliğe sahip olmasına rağmen Kanuni'nin asıl korkusu halk,ordu ve hemen hemen tüm devlet adamlarının Mustafa'yı çok sevmeleriydi.Şehzade Mustafa gittiği her yerde aleme nizam vermesiyle ün salmıştı. Savaşlarda gösterdiği üstün başarılar ordu ve yeniçeriler tarafından takdir edilmişti. Şehzade Mustafa ayak bastığı her yerde adaleti ve dürüstlüğü ile dikkat çekmişti.Zalimlerin kellesini bizzat almıştı.Her zaman mazlumun yanında olmuştu. Her zaman halkın yanında olmuştu.Görüntü olarak yuvarlak yüzlü, siyah saçlı, ince, orta boylu bir yapıya sahipti.Görenler dedesi Yavuz Sultan Selim'e benzetiyorlardı.Yakışıklıydı.Genç kızlar onun haremine girebilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Şehzade Mustafa korku nedir bilmez bir yapıya sahipti. Babasından ve ölümden hiçbir şeyden korkmuyordu.Osmanlı'nın gelmiş geçmiş en büyük komutanlarından olan Parga'lı İbrahim tarafından yetiştirilmişti.Arapça, Farsça,Rumca, İtalyanca, İspanyolca ve Türkçe biliyordu.Devrin en önemli alimlerinden ders almıştı ve Kanuni'nin en büyük oğlu olduğundan, çok iyi eğitilmiş bir şehzade idi.Vicdanlı ve merhametli idi.Sık sık yoksullara sadaka dağıtır,açları doyurur,emrindeki askerlere akçe dağıtırdı.Babasına vergilerini aksatmadan gönderirdi.Anne ve babasına ve kardeşlerine çok düşkündü. Öyle ki Hürrem'den doğma kardeşi Cihangir'in en sevdiği abisi idi.Çünkü kendi öz kardeşleri bile topallığı ve kamburu ile dalga geçip, alay ederlerken Şehzade Mustafa onu hep sevmiş, korumuş ve ona sahip çıkmıştı.

  Şehzade Mustafa, Roma'nın fethedilmesi gerektiğine inanıyordu.Padişah olduğunda ilk hedefi Roma olacaktı.

  Şehzade Mustafa halk  ve ordu arasında  efsaneleşmişti.Öyle ki babasının emirlerine rağmen,ordusuyla İstanbul'a girip,Topkapı sarayına gidebiliyordu.Çünkü cümle Osmanlı mülkünde Şehzade Mustafa'ya kılıç çekebilecek tek bir yeniçeri yoktu.

   Şehzade Mustafa Osmanlı'nın gördüğü en parlak şehzade idi.
              .........................................
   Şehzade Mustafa tüm uyarılara rağmen babasının otağına gidecekti.  Babasına isyan etse onu rahatlıkla tahttan indirebilirdi fakat bu ihtimali aklının ucundan dahi geçirmedi çünkü ne babasına ne de kardeşlerine kıyabilirdi.Her şeyin kanuna ve nizama uygun bir şekilde gerçekleşmesini istiyordu.Tahta çıkacaksa kan dökmeden çıkmalıydı.Vicdanı ancak buna elveriyordu.Babasının ve kardeşlerinin kanına girmektense ölmeyi tercih edip, babasının otağına gitmeyi tercih etti.

    Beyaz kaftanını giydi. Beyaz atına bindi.Babasının otağına doğru yola çıktı. Yolda yeniçeriler kendisine yalvarmalarına rağmen kararından geri dönmedi. Biliyordu ki kaderinde ne varsa o olacaktı.Ölümden korkmak, babasından korkmak ona göre değildi.

   Babasının idam fermanını yazdığını da iyi biliyordu fakat bir ihtimal babası ile konuşup onu ikna edebileceğini düşünüyordu.

 Emredildiği gibi dışarıda tüm silahlarını bırakıp,babasının otağına girdi.Etrafta kimse yoktu.Bir tülün arkasından babasının şahin bakışlarını gördü.Babası ordaydı.Baba diye haykırdı.Fakat babası ses vermiyordu. Bir anda 7 adet sağır dilsiz cellat üzerine saldırdı.Bir boğuşmadır başladı ve  yarım saat süren boğuşmanın ardından 7 celladı öldürdü.Şehzade Mustafa cellatların üzerine yıldırım gibi düşmüştü.Kanuni dehşete düşmüştü.Mustafa ölmez ise tahtı bir daha rüyasında göreceğini biliyordu. ''Muhafızlar'', diye bağırdı.''Bana 10 yıldır bir gece rahat uyku uyutmayan bu zalimin hakkından gelemez misiniz?'' diye bağırdı.Muhafızlar tereddüt içindeydi. O anda Mustafa dışarı çıkmak için hamle yaptı.Dışarı doğru koşarken arkasından çocukluk arkadaşı, fahişe evladı Zal Mahmut balta ile yetişip Mustafa'nın sırtına baltayı sapladı.

  Şehzade Mustafa yüzüstü yere düşmüştü. Fahişe evladı Zal Mahmut yağlı urganı Mustafa'nın boynuna dolayıp onu boğdu.Böylece şehzadelerin kan dökülmeden idam edilmeleri geleneği bozulmuştu.

  Mustafa, kazanılmamış zaferleri ile bu dünyadan göçerken Osmanlı'nın tek çıkış noktası olan Roma hayali Fatih ile başlamış ve Şehzade Mustafa ile sona ermişti.

   Mustafa'nın ardından Celali isyanları başladı.Harem devlet yönetimine karışmaya başladı.Rüstem paşa dönmesi rüşveti başlatmış ve yaygınlaştırmıştı.Bu  durum devlet yönetiminde bozulmalara yol açmıştı.

   Osmanlı devlet yönetiminde Şehzade Mustafa'nın ölümü ile başlayan bozulmalar yüzyıllar sonra bir başka Mustafa tarafından sonlandırılacaktı.

   Kanuni Sultan Süleyman'ın Şehzade Mustafa'yı öldürterek yaptığı büyük hatayı bir başka Mustafa yüzyıllar sonra telafi edecekti.

15 Ocak 2014 Çarşamba

HSYK

 Başbakanın son grup konuşmasını gerçek bir facia olarak nitelendirmek mümkündür.330 tane milletvekili olduğunu iddia eden yalaka ve biat takımı  alkışlar eşliğinde başbakanı dinlemiştir.

    O grup konuşmasında ne diyor başbakan?Yolsuzluk soruşturmasının bütün milli değerlere yapılan bir komplo olduğunu söylüyor.Yolsuzluk soruşturmasının bir darbe girişimi olduğunu söylüyor.

    Devletin savcıları bir yolsuzluk soruşturması yapıyor  ve bu bir darbe girişimi olarak nitelendiriliyor.Herhalde dünyada ilk kez savcılar, hakimler ve yargı mensupları bir darbe suçlaması ile karşı karşıya kalmıştır.Eskiden askerler darbe ile suçlanırdı.Şimdi yargı mensupları darbe ile suçlanmaya başladı.AKP zihniyeti dünya siyaset tarihine geçecek bir buluşa imza atmış
tır: Yargı darbesi..

   Halbuki daha yargılama yapılmamış sadece gözaltı,delil toplama ve tutuklama işlemleri gerçekleşmiştir.Herhalde suçsuz olan hiç kimse suçsuz yere hapse atılamaz.Eyyy başbakan neden korkuyorsun? Bırak devletin hakimleri savcıları yargılamayı yapsınlar, suçluyu suçsuzu ortaya çıkarsınlar. Merak etme oğlun yakınların ve bakanların eğer suçsuzlarsa aklanırlar.Ama suçlu olan varsa bırak cezasını çeksin. Bırak  devletin yargısı görevini yapsın.

   Bilindiği üzere 2010 yılında hükümetin ve cemaatin yoğun bir propagandası ile HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısı değiştirilmişti.Bu anayasa değişiklikleri ile cemaat yüksek yargıda daha kolay örgütlenecekti.Değişiklikler yapıldı. Referandumdan sonra başbakan Fettullah'a, okyanus ötesine selam gönderdi falan..Sonra devletin savcıları görevleri gereği yolsuzluk soruşturmasına başladılar.Derken bir anda işler değişti.Hükümet paniğe kapıldı ve şimdi yargı bağımsızlığına bir darbe daha vurarak HSYK'yı yürütmeye bağlı bir idari kurul haline getirmek istiyorlar.Önce cemaate bağlanan HSYK şimdi ise hükümete bağlanmak isteniyor.Yahu sen değil miydin kardeşim, 2010 yılında milleti bayağı bir masrafa sokarak görülmemiş bir de yaygara kopararak,  referandum yapıp HSYK'nın yapısını değiştiren?Şimdi niye değiştirmek istiyorsun?

    İnsanda biraz utanma arlanma olur.AKP zihniyeti milletle alay etmeye başlamıştır.2-3 sene de bir HSYK'nın yapısını değiştireceksek,bu devletten hiçbirşey bekleyemeyiz.AKP zihniyetinin çıkarlarının değişimine göre HSYK yapısı değişecekse, ne hükümete ne devlete ne de yargıya güven kalır.

  Önce cemaati yargıya hakim kılmak için bir HSYK değişikliği planlandı.Şimdi ise cemaati yargıdan atmak için bir HSYK değişikliği planlanıyor.Adama sorarlar:Niye soktun, niye çıkartıyorsun?

  Tabii ki asıl amaç bu boş tartışmaların gölgesinde millete yolsuzluk skandallarını unutturmak ve yargıyı yürütmeye bağlamaktır.

AKP zihniyeti, yolsuzluk soruşturmalarından kendini korumak için savcılara hakimlere ve tüm yargı kurumlarına çamur atmış ve yargıya olan güven de sarsılmıştır.bunların sonucunda yasama yürütme ve yargıdan oluşan devlet yapısı büyük tahribata uğramıştır.

Cemaat  AKP zihniyetinin iktidarı boyunca başbakanın deyimiyle bir virüs gibi devlete sızmıştır.Bu sırada hükümet ne yapmaktadır?Bu hükümet bostan korkuluğu mudur? Devletin içinde çeteler oluşturulurken hükümet uykuda mıdır? Yoksa yolsuzluklar yapmakla mı meşguldür?Ahmet Ağaoğlu'nun yolsuz imar planlarıyla mı meşguldür?

   Grup konuşması pardon grup faciasının sonlarına doğru yalakaların alkış sesleri arasında başbakan esas bombayı patlatmıştır:HSYK üyelerini RTÜK modeline göre seçelim.

    Söyleyecek hiç bir şey bulamıyorum.Birisi çıkıp ta bu adama yargının ne olduğunu, yargı bağımsızlığını, HSYK ve RTÜK arasındaki farkları falan anlatsın.
   
   

   
    

11 Ocak 2014 Cumartesi

İLAHİ ADALET

2010  referandumuyla HSYK' nın yapısını değiştiren AKP, şimdi bir kanunla HSYK üyelerinin görevlerine son verip yenilerini seçme planlarını yapıyor.HSYK kanun teklifi  gerçek bir talihsizlik örneği olup, orangutanlar cumhuriyetinde bile kabul görmesi imkansızdır.

   %50 oy aldığı için kendini milli irade sanan,sandık sanan,seçim sanan  Tayyip zihniyeti Jan J. Russo'nun milli irade kavramının bir yanlış anlaşılmasından ibarettir.Tayyip Russo'yu o kadar yanlış anlamıştır ki, Russo mezardan bir tarafıyla gülmektedir.

  Tayyip zihniyeti seçim sandığıyla gelip kendi  intiharıyla giden Hitler zihniyetinden farksızdır.

   Fatih Sultan Mehmet,Kanuni Sultan Süleyman(Tayyip zihniyetinin ecdadımız dedikleri) gibi zamanında dünyanın en güçlü hükümdarları bile kendi mahkemelerinde yargılanmışlar ve ceza almışlardır.Ama hiçbir kadının(hakim) yerini değiştirmemişler, kimsenin boynunu bu yüzden vurdurmamışlardır.

 Tayyip zihniyeti ise oğlunun mahkemeye ifade vermeye çağrılması üzerine soruşturma durdurmuş,2500'den fazla polisin yerini değiştirmiş,savcılara savaş açmış ve HSYK'nın yapısını değiştirmeye girişmiştir.

   Tayyip'in oğlu Bilal'in mahkemeye ifade vermeye çağrılmasının, devlet yapısıyla oynama, yeni kanunlar çıkarma gibi girişimlere neden olması Tayyip'in ve oğlunun yolsuzluk soruşturmalarının bizzat merkezinde bulunmalarından ve suçlu olmalarından kaynaklanmaktadır.

  Adalet kavramının içini boşaltan Tayyip zihniyeti, adaleti sadece kendi çıkarlarını koruyan bir sistem olarak görmektedir.Tayyip zihniyeti savcının yolsuzluk soruşturmasını küresel bir suikast,Türkiye'ye halka ve hükümete düzenlenen bir komplo olarak tanımlamıştır.Dolayısıyla Tayyip zihniyeti mağduriyetin bir simgesidir.Gözyaşları dökerek mağdurum da mağdurum diyerek oy isteyen, halkı kandıran zavallılardır.

  Tayyip zihniyeti yedikleri rüşvetin hesabını vermemek için taklalar atmakta,yan çizmekte  ve fırıldak gibi bir o yana bir bu yana dönmektedir.

  HSYK kanun teklifi elbette anayasaya aykırıdır. Anayasa Mahkeme'sinden dönecektir.Fakat Anayasa Mahkemesi'nin kararları geriye yürümediğinden eski kanunun yürürlükten kalkması ve yenisinin iptali bayağı bir kanun boşluğu meydana getirecek,bu durumda hükümet yargıda istediği atı, istediği yere oynatma şansına sahip olacaktır.

  Yeni adalet(sizlik) bakanı hukuktan ve adaletten zerre kadar anlamadığını HSYK kanun teklifine verdiği destekle göstermiştir.

  Bu arada muhalefet partileri  tüm bu durumlar karşısında net bir politika üretememişlerdir.Beklenen atağı yapamamışlardır.Ses getirememişlerdir. Muhalefet partilerinin başkanları da bir an önce istifa etmelilerdir.Böyle muhalefet oldukça Tayyip zihniyeti milletin başına bela olmaya devam edecektir.

    Sonuç olarak artık tek beklentimiz ilahi adaletin bir an önce tecelli etmesidir.
  

8 Ocak 2014 Çarşamba

HUKUK DÜZENİNE DARBE

Başbakan köküne kadar yalanın içine batmıştır. Zekeriya Öz bugün yaptığı açıklamada 22 kez yurtdışına çıktığının yalan olduğunu ,tatil masraflarını kendisinin ödediğini (belgeleriyle)belirtmiş ve HSYK'nın incelemesi sırasında tüm gerçeklerin ortaya çıkacağını söylemiştir.

   Zekeriya Öz  başbakanın yalanlarının ortaya çıkması için HSYK incelemesi istiyor.

 Aynı zamanda müthiş bir iddiada bulunuyor:Hakkımdaki bu iddialar Sayın Başbakan tarafından açıklanmadan önce Yüksek Yargı kökenli olan, daha önceden tanıştığım ve saygı duyduğum iki kişi bizzat Sayın Başbakan tarafından bana gönderilmiştir. Bursa'da bir otelde görüştüğüm bu kişiler Sayın Başbakan'ın bana çok kızgın olduğunu, hakkımda ağır laflar ettiğini, bir mektup yazarak kendisinden özür dilemem gerektiğini, hükümete yönelik soruşturmaların derhal durdurulmasını, aksi takdirde zarar göreceğimi ve bunun sonuçlarının benim için ağır olacağını, emniyete neden gittiğimi, bunun herkesi çok kızdırdığını söylediler. Tehdit niteliğindeki bu haberi getiren kişilere, soruşturmanın benim dışımda vicdanları ve kanunlar çerçevesinde görev yapan savcılar tarafından yürütüldüğünü, kaldı ki kuvvetli deliller nedeniyle bir çok şüphelinin tutuklandığını, kuvvetli deliller bulunduğunu, emniyet müdürlüğüne yeni atanan personelin şüphelilere sorulmak için hazırlanan soruları değiştirdiği yolunda bir ihbar yapılması üzerine gittiğimi ve sorulacak soruları kapalı zarf içinde mühürlü olarak teslim aldığımı, başıma gelecek en kötü şeyin ölüm olduğunu, görevim nedeniyle ölmem halinde de görev şehidi olacağım için bunun benim için şeref olduğunu ifade ettim. Bu cevabımdan sonra çok zarar göreceğim bana söylendi." 

   Başbakanın savcıları tehdit ettiği zaten milletin önündedir. Başbakan meydanlarda bile savcılara ''seninle işimiz daha bitmedi'' diyebilecek kadar hukuk yoksunu bir kişidir.

   Öte yandan yeni atanan adalet(sizlik) bakanı pişkin bir yüz ifadesiyle yolsuzluk soruşturmasının 2. dalgasında savcıyı görevden alan başsavcı Turan Çolakkadı ve savcının emirlerini yerine getirmeyen İstanbul emniyet müdürü Selami Altınok için soruşturma izni vermeyeceğini ifade etti.

   El insaf diyorum.AKP'nin adalet anlayışı işte budur. Eyyyy adalet bakanı neyin ortaya çıkmasından korkmaktasın?Bırak HSYK herkesi soruştursun adalet tecelli etsin.Doğru yanlış ortaya çıksın.Sen nasıl adalet bakanısın?

   Soruşturma yolsuzluk soruşturmasını yürüten savcılara ve polise adeta savaş açan AKP hükümeti, alenen yargıya müdahale etmiştir. Ülkedeki hukuk düzeni bozulmuştur.Savcılar ve polisler hükümet tarafından baskı altına alınmışlar ve çalışamaz olmuşlardır. Kanunlar kişilere göre keyfen uygulanmaya başlanmıştır.Hukuk devleti ve anayasal düzen bizzat iktidar tarafından tehdit edilmektedir.

   Hükümet hukuk düzenine  milletin gözü önünde darbe yapmıştır.
    

7 Ocak 2014 Salı

DERİN SİYASİ KRİZ

   Ülkemizin yaşadığı devlet sorunları her geçen gün daha da karmaşık hale geliyor.

  Öncelikle Cumhurbaşkanı  televizyona çıkıp konuştu.Kısık bir sesle ''Ben ne yapabilirim ki başkan değilim'' dedi.Kem küm etti.11 yıllık AKP iktidarı döneminde Cumhurbaşkanlığı makamınında içinin boşaltıldığını görmüş olduk.

   1982 anayasası kriz halinde yetkiyi başbakandan cumhurbaşkanına geçirebilen bir anayasadır. geçişli bir anayasa olduğu, anayasa hukukçuları tarafından da söylenir.(bknz, Ergun özbudun, Türk anayasa hukuku) Cumhurbaşkanı gerekli gördüğü durumlarda bakanlar kuruluna başkanlık eder.(Madde 104)Siyasetin tıkandığı zamanlarda krizi çözmek için cumhurbaşkanının önemli görev ve yetkileri var.Bunlar uygulanmadı ve açıkçası Abdullah Gül topluma bir lider olamayacağını gösterdi.Adeta cemaat ile iktidarın arasında bildiğin mektup taşıyan postacı görevi  gördü.

  11 yıldır süren AKP iktidarı süresince birçok olaya şahit olduk.Fakat 17 Aralık büyük rüşvet operasyonu ile başlayan süreç cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir süreçtir.

    Bizzat başbakan, Ahmet Ağaoğlu'nun işlerini, oğlu Bilal'in vakfına 20 dönümlük arsa verilmesi karşılığında, Çevre ve Şehircilik bakanına gördürüyor.

   Yolsuzluğun en başında başbakanın olduğu bir ülkede artık siyaset meydanından bir fayda beklenemez.
   
   Bizzat başbakan savcılara siyasi olarak meydan okudu.Savcılar dosyadan alındılar,görev yerleri değiştirildi.Emniyet mensupları görevlerinden alındılar.

  Bizzat başbakan, savcıları suçlamaya, iftira atmaya başladı.Savcılık mesleği üzerinde siyasi baskı oluşturuldu.
  
 Başbakanın başdanışmanının Ergenekon ve Balyoz davaları(Başbakan bu davaların savcısı olduğunu iddia etmişti bir zamanlar) ile ilgili olarak cemaat tarafından milli orduya kumpas kurulduğunu itiraf etti.Demek ki orduya kumpas kuranların içinde başbakan da vardı.

 Gelinen noktada şu gerçekler gözümüzün önündedir;

1- Hükümet yolsuzluklara karışmış,rüşvet almış bir hükümettir ve meşruiyetini kaybetmiştir.Hükümet  rüşvet olaylarının daha fazla ortaya çıkmaması için yargıya ve emniyete müdahale etmiştir.

2-Emniyet ve yargı,cemaat-AKP işbirliğiyle paylaşılmış ve cemaat-AKP kavgasıyla parçalanmışlardır. Milletin yargıya ve emniyete güveni kalmamıştır.

3-Bu süreçte yürütmenin tek başlı olduğunu, cumhurbaşkanının anayasal yetkilerine rağmen olaylara müdahale edemediğini,başbakanın yürütmenin başı olduğunu,kuvvetler ayrılığı ilkesinin zedelendiğini, yürütmenin yargı erkine baskı yaptığını, savcılara emir verdiğini gördük.

4-Başbakanın oğlunun ifadesini almak isteyen savcının, dosyadan alındığını gördük.Kanun önünde eşitlik ayaklar altına alınmıştır.

5-247 milyar dolarlık yolsuzluk soruşturmasının durdurulduğunu gördük.

6-Devlet kurumlarında hiyerarşik düzenin bozulduğunu ve bunun sonucunda devlet yapısının tahrip edildiğini ve devlet kurumlarının uyumlu ve düzenli çalışamadığını gördük.

7- Ordumuzun şanlı şerefli komutanları çirkin iftiralarla,uydurma delillerle,taraflı hakim ve savcılarca ergenekon ve balyoz davalarında  mahkum edilmişlerdir.Bu hakim ve savcılarca Genelkurmay başkanı terör örgütü yöneticisi olarak değerlendirilmiştir.TSK bu iddialarla  zayıflatılmıştır.

8-Bir başbakanın devlet yönetimine cemaati karıştırdığını,iktidarın cemaatle koalisyon kurarak ülkeyi yönettiğini daha sonra bu koalisyonun parçalandığını,anayasanın dışına çıkıldığını, millete ne kadar çok  yalan söylendiğini gördük.Milletin kandırıldığını gördük.

   Sonuç olarak rüşvet alan  bir iktidar Türkiye'yi hukuksuzluğa, düzensizliğe ve derin bir siyasi krize sürüklemiştir.